Av.Cenap GÜVEN

Av.Cenap GÜVEN

cenapguven41@gmail.com

Siyaset Anıları-3

20 Ocak 2017 - 12:45

(Demokrat Parti İktidarı /1954 ve 1957 Seçimleri)
İlkokulu ‘Eski Gördes'te 1952-53 öğrenim yılı sonunda bitirdim. Bu sıralarda ‘Yeni Gördes'e taşınmalar başlamıştı. Babamlar da konut ve işyeri olarak ilk taşınanlardandı.
Eski/yeni, Gördes'te o tarihte ortaokul yoktu. Bir sonraki yıl açıldı. Bu yüzden orta 1'i Salihli'de okudum. Sonrasında, orta 2'den itibaren ortaokulu ve liseyi yatılı öğrenci olarak Manisa Lisesi'nde okudum. Ve 1958-59 öğrenim yılı sonunda Manisa Lisesi'nden mezun oldum.
Önceki yazımda sözünü ettiğim 1950 seçimiyle iktidara gelen Demokrat Parti 1954 ve 1957 genel seçimlerini de kazandı. Bu seçimlerde de çoğunluk sistemi uygulanmıştı. Yine bir ilde en çok oyu alan parti o ildeki bütün milletvekillerini çıkarmıştı.
1954: DP % 58,4 oy, 503 mv.; CHP % 35,1 oy, 31 mv. 1957: DP % 48,6 oy, 424 mv.; CHP % 41,4 oy, 147 mv.
Bu seçimlerde bir de Osman Bölükbaşı'nın Cumhuriyetçi Millet Partisi vardı. O da 1954'te 5, 1957'de 4 milletvekili çıkardı. Ayrıca 1957 seçimlerinde, DP'den ayrılan bir grubun kurduğu Hürriyet Partisi de 4 milletvekili çıkardı.
1954 ve 1957 seçimlerinin en renkli siması Osman Bölükbaşı'dır. Mitingleri, toplantıları çok büyük rağbet görüyor, çok büyük kalabalıkları miting meydanlarına çekiyordu. Mitinglerinde fıkralar anlatıyor, özlü sözleri yurt çapında büyük yankı uyandırıyordu. Bir mitinginde meydanda 8 saat aralıksız konuşmuş ve bu rekoru bugüne kadar kırılamamıştır.
Görüldüğü gibi çoğunluk sistemi adaletsiz bir sistem. 1954 ve 1957 seçimlerinde DP ve CHP'nin oyları, oy oranları arasında az bir fark varken (2/3 oranında) milletvekili sayısındaki fark 14 katına kadar çıkabiliyor.
1954 seçimleri geldiğinde Salihli'de ortaokul 1. Sınıf öğrencisiydim ve artık çocukluk hevesimin partisi DP'yi bırakmış CHP'li olmuştum. Deli gibi kitap okuyordum. İlkokulda Doğan Kardeş Dergisi'ne aboneydim ve ilk başta Hayber Kalesi, Zülfikar vb. Hz. Ali risaleleri ile başlamış, sonraları Kerime Nadir, Esat Mahmut Bozkurt romanlarına geçmiştim. Şimdi Salihli'de Aziz Nesin, Orhan Kemal, Ömer Seyfettin okuyordum. Siyaseti ise büyük bir merak ve ilgiyle izliyordum.
1954 seçimlerinden sonra Manisa Lisesi'nin yatılı öğrencisiyken siyasetle iyice haşır neşir olmaya başlamıştım. Günlük gazeteleri izliyordum. Daha henüz Cumhuriyet ile fazla yakınlığım yoktu ve zaman zaman Milliyet ve Hürriyet gazetelerini alıyordum. Siyaset alanında favorim ise Akis Dergisi'ydi. Dergiyi Metin Toker çıkarıyordu. CHP yanlısı bir dergiydi ve DP'yi şiddetle eleştiriyordu. Daha sonra Akis benzeri bir başka dergi, Kim dergisi çıkacak ve o da çok tutulup sevilecek, çok okunacak ve boynuz kulağı geçer misali Akis'in önüne geçecekti. O dönemdeki gözde yazarlarımdan birisi de Sadun Tanju'dur. Sanıyorum Vatan ve Ulus gazetelerinde yazıyordu.
1957 seçimlerine doğru DP'nin muhalefete baskısı giderek artmaya başladı. İsmet İnönü de bu baskıya aynı oranda karşılık veriyor, muhalefetinin dozunu giderek arttırıyordu. 1957 seçimleri böyle bir havada yapıldı ve seçimleri gene DP kazandı. Ancak oyları % 58'den % 48'e düşmüş ve mv. sayısında 80 azalma olmuştu. CHP ise 31 mv.'ni 147'ye çıkarmıştı.
1957 sonrası Türkiye için tam bir kâbustu. İktidar ve muhalefet uzlaşmaz biçimde birbirlerini yok etmeye çalışıyorlardı. İktidarın basın üzerindeki baskısı dayanılmaz bir haldeydi. Muhalif basın, gazetesini basacak kâğıt bulamıyordu. Gazeteciler hakkında birbiri ardına davalar açılıyor ve iktidar karşıtı gazeteciler hapse atılıyordu. İsmet İnönü'nün miting ve toplantıları engelleniyor, partililer hemen her yerde saldırıya uğruyorlardı. Tek bir radyo vardı; devletin radyosu ve DP radyoya tamamen el koymuştu.
DP ‘Vatan Cephesi' diye bir kampanya başlatmıştı. İktidar yanlıları vatanseverdi ve bu vatanseverler vatan cephesinde yer almalı, vatan cephesine katılmalıydı. Vatan cephesinden olmayanlar vatana ihanet içindeydiler. Radyolardan sabah akşam, gece gündüz Vatan Cephesine katılanların adları yayınlanıyordu. Köyler, çeşitli kurumlar toplu halde vatan cephesine katılıyorlardı.
Köylerde, kasabalarda, şehirlerde halkın kahveleri, camileri, lokantaları vb. ayrılmıştı. Türkiye iktidar yanlıları ve karşıtları olarak tam ortasından ikiye bölünmüştü.
İktidarın bu acımasız baskısına CHP aynı sertlikle karşılık verdi. İnönü ve ekibi bütün yurdu karış karış harmanlıyor, saldırılardan yılmıyor, her yerde mitingler ve toplantılar düzenliyordu. Uşak'ta İnönü'nün başına taş atıldı. Kayseri'de treni durdurulup Ankara'ya geri dönmesi istendi. Gazeteler, yazarlar, çizerler her türlü baskıya göğüs geriyor, hapislere girip çıkıyor, ancak iktidarı alabildiğine eleştirmekten geri kalmıyorlardı. Gençlik ve üniversiteler de ayaktaydı. Hemen her gün iktidarı protesto toplantıları yapılıyor, üniversite hocaları, aydınlar, yazarlar gençliğe destek oluyorlar, gençlerin yanında yer alıyorlardı.
 Bardağı Taşıran Son Damla, Tahkikat Komisyonu: 18 Nisan 1960'da tamamı DP milletvekillerinden oluşmuş 15 üyeli bir komisyon oluşturuldu. Komisyon 'CHP'nin ülkedeki bütün yıkıcı grupları çevresinde topladığı, halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığı' gerekçesiyle 3 ay boyunca muhalefetin, basının eylemlerini soruşturacaktı. Komisyon milletvekilleri savcı, hâkim ve askeri hâkimlerin yetkilerine haiz olacaktı. Yani yargı makamlarının bir takım görev ve yetkilerini komisyon üstleniyordu. Sonrasında bu kurulun kararı ile CHP hakkında dava açılıp, partinin kapatılması öngörülmüştü. Parti yöneticileri de bir olasılık siyasetten men edilerek hapsedilecekti. Adnan Menderes 'Ben kendime sabık başbakan dedirtmem!' diyordu. Seçimleri kaybedeceğinden korkuyor, CHP'siz bir seçim düşünüyor, bunu gerçekleştirmenin yollarını arıyordu.   
CHP komisyona şiddetle karşı çıktı. Bunu bir öz savunma/meşru müdafaa sorunu olarak gördü. İnönü 12 oturum için meclisten çıkarıldı. Bir takım CHP milletvekillerine de benzer cezalar verildi. CHP meclis toplantılarına katılmamaya başladı. Harp Okulu sessiz yürüyüş yaptı. Adnan Menderes 15 Mayıs'ta İzmir'e gitti. İzmir, Turgutlu, Salihli'de konuşmalar yaptı. Muhalefeti, gençliği, üniversite hocalarını suçladı. O tarihlerde Salihli'de idim. Oradaki konuşmasını dinledim. Konuşmasını dört caddenin kesiştiği yerdeki eski belediye binasının balkonundan yaptı. Bitkin, bitmiş bir haldeydi; yorgun ve sinirliydi. Özellikle gençliği, üniversite hocalarını suçladı. Onlara ‘kara cübbeliler' diye seslendi.
Ve sonunda 27 Mayıs darbesi geldi'27 Mayıs önlenemez bir olay, demokrasimizin kaçınılmaz bir kaderi miydi?... 

Bu yazı 1775 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum