Av.Cenap GÜVEN

Av.Cenap GÜVEN

cenapguven41@gmail.com

Halı Dokuyan Kadınlar ve Şehit Makbule Hanım-2

13 Mart 2022 - 16:20 - Güncelleme: 19 Mart 2022 - 13:09

Sunucu           : “GÜLLÜ HALI: Yüzyıllardan beri doğunun en güzel, en seçkin halıları Gördes tezgâhlarında dokunmuştur. Bu iş için, o bölgenin en zengin ovalarında yetişen cins koyunlar ipek kadar yumuşak, parlak tüylerini hediye ederler, onları renklendirmek için kullanılan solmaz, has boyalar oralarda yetişen nebatlardan çıkarılır; toprak, çeşitli çiçekleriyle ince Gördes kızlarına eşsiz bir güzellik, sanat zevki aşılar; yaratıcı, bediî ruhlarını geliştirir. Gelinlerin en değerli çeyizi bu paha biçilmez halılardır. Ama, ailenin durumuna göre satın alınan, evde dokunan halılar arasında bir tanesi en değerlisidir, en güzelidir, buna: “güllü halı” derler, evlenecek kız bu halıyı kendisi dokur ve bu marifetiyle sanatkârlık kabiliyetini gösterir, öğünür; bununla adı dillerde dolaşır, methedilir.
“Ablasının güllü halısı, büyük analardan kalma bir aile yadigârı.. On yedinci yüzyılın bir sanat harikası.. Yeryüzünde eşi pek az kalmış bir hazine…” (Sunucu çekilir.)

Fatma             : Kızlar bu kadarı yeter, hadi işimize bakalım. Hem şimdi Emine Hanım gelip de halının bu durumunu görünce bize neler demez ki?
Ayşe                : Amaaan Fatma Abla, Emine Hanım kim bilir Derneğin hangi işiyle uğraşıyordur şimdi. Nerden gelecek?
Elif                 : Siz öyle sanın. Emine Hanım burada. Az önce sahnenin önüne çıktığımda gördüm. Şimdi şıp diye damlar.
Fatma             : Amaniiin, konuştuklarımızı da duydu mu ki?..
Ayşe                : Duyarsa duysun, kötü bir şey mi dedik?  Hadi biz halı dokuyormuş gibi yapalım da…
Elif                 : (Emine Hanım sahneye girerken) Hah işte geldi. Hadi gözünüz aydın…
Emine Hanım: (Sahneye girerken) Sabahtan beri kimi çekiştirip duruyorsunuz öyle; sesiniz taa nerelerden duyuluyor. (Sahnede dolaşır, sağa sola bakınır, halıyı inceler…) Bu ne böyle? Yani sizin şu kadar saatte üç kişinin dokuduğu şu halıyı ben tek başıma dokur da iki sıyırdım da fazlasını yapardım. Yani halı mı dokuyorsunuz, oyun mu oynuyorsunuz. İşinizi çabuk bitirin, daha Dernek işlerimiz olacak. Gözüm daha fazlasını görmesin, ben gidiyorum. (Emine Hanım çıkar.)
Fatma             : Bu Kıranköylü ya, çocukluktan başlamış halı dokumaya, dokur vallahi…
Ayşe                : Yahu biz bu halıyı Dernek için dokumuyor muyuz? Para pul aldığımız yok. Üstüne bir de laf işitiyoruz. 
Elif                 : Biz şimdi 40 yıl öncesinin temsilini yapıyoruz da bu dernek lafı da ikide bir nerden çıkıp duruyor?
Ayşe                : Kız 40 yıl öncesinin derneği o zamanın cami yaptırma derneği…
Elif                 : Bugünkü Dernek neymiş?..
Fatma             : Bugünkü Dernek Emine Hanımın yeni kurduğu “GÖRDES KÜLTÜR VE DOĞA DERNEĞİ”. Yani kadın tutmuş, Divan Mah. 23 Nisan Cad. İrfan Sokak No.16’da bir yer kiralamış, üç aylık parasını cebinden peşin vermiş, Dernek tüzüğünü hazırlayıp Derneği kurmuş.
Fatma             : Dernek lafını hep duyduk da ne yapacağını tam bilmiyoruz.
Ayşe                : Ne yapacağı tüzükte yazıyor. Emine Hanım ne yapacağını tam bir sayfa destan gibi yazmış. Ben okumadım da okuyanlar anlattı, her şey var: tarih, kültür, doğa, ekonomi, bilim, sinema, tiyatro, halı, turizm, arkeoloji, öğrenci bursu, el sanatları, müzik, halk oyunları, konferans, kermes, dil eğitimi, konser, balo, sergi, gezi, resim, yarışma… falan, falan… Yani, yok yok… Yani senin anlayacağın Üniversite gibi bir şey işte… Hem de birkaç üniversite birden…
Elif                 : Ayşe abla bak; ben bunun tiyatro kısmını çok sevdim. Biz ne yapıyoruz? Tiyatro yapıp Dernek tüzüğünü uyguluyoruz. Şimdi benim aklımdan ne geçiyor? Acaba diyorum, Emine Ablamız, Emine Hocamız, bizleri, bu tiyatroyu İstanbul’a da götürür de İstanbul’da tiyatro yapar mıyız, diyorum. Hadi İstanbul olmadı, İzmir’e götürsün, Manisa’ya götürsün. Yani biz de meşhur olsak, diyorum. Tüzüğün tiyatrosunu biz yapıyoruz. Bir başkası çıkar şarkı, türkü söyler, bir başkası müzik yapar, birileri çıkar halk oyunları yapar. Emine ablam turizmci… Turizmi tek başına yapar vallahi… Yani hepsini bir yapan bulunur.
Ayşe                :  Halının kitabını da yazmış diyorlar. Ben kitabı okumadım, görmedim ama adı Altı Bin Düğüm mü, neymiş. Yani bir kişi halı dokurken günde altı bin düğüm atıyormuş. Altı bin dile kolay, saymaya kalksan sabahtan akşama bitiremezsin, biz bunun düğümünü atıyoruz işte.
Elif                 : Kitabın adı, Altı Bin Düğüm Bir Yevmiye. Yani sabahtan akşama tezgâhta halı dokurken altı bin düğüm atıyorsun, karşılığı bir yevmiye parası işte.

Ayşe                : Halı dokuma parasını tabii tüccara halıyı teslim ederken alıyorsun, ya da önceden avans olarak alıyorsun da sonuçta attığın altı bin düğümün karşılığı bir yevmiye üzerinden hesap yapılıyor. Halıyı ters çevirip şöyle bir bakan tüccar atılan düğümü ve kaç yevmiye olduğunu ve senin ücretini hemen söylüyor. Sen istersen, halıyı götürmeden, düğüm ve para hesabını kendin yapıp az çok alacağın parayı biliyorsun.
Elif                 : Peki o zamanlar, yani 20 halı tüccarının olduğu zamanlar halı yevmiyeleri, halı gündelikleri ne kadardı acaba? 
Ayşe                : Büyüklerimizden duyup öğrendiğimize göre 6 lira falan…
Elif                 : Çok az gibi de acaba o parayla neler alınabiliyordu, ona bakmalı.
Fatma             : Elifciğim, bu hikâye 40-50 yıl öncesinin hikâyesi. Ninelerimiz, dedelerimiz, babalarımız, annelerimiz anlattılar. Sizin ailede de konuşulmuştur… Bir halı yevmiyesi ile yarım kilodan fazla et, bir buçuk kilo kadar peynir, üç kilo zeytin alınırmış falan.
Ayşe                : Bak ben sana daha sağlıklı bir hesap yapayım. Bir halı yevmiyesi, o zamanki bir işçinin, bir yeni memurun bir günlük maaşına eşit gibiymiş falan… (Fatma’ya dönerek) Fatma Abla, anlatsana hani bir kaymakam gelmiş de halı yevmiyelerini nasıl iki katına çıkardığını anlatsana. Yani bugünkü parayla… (Salonu göstererek) Bak seyircilerimizden bilmeyenler varsa onlar da öğrensin; bilenler o günleri bir daha ansın, bir daha yaşasınlar. Hem kaymakama da bir selam göndermiş oluruz.

(Devamı haftaya)

Bu yazı 1312 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum