Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-62

03 Temmuz 2019 - 11:18

Yunan kuvvetleri, dört gün sonra tekrar Gördes'e giriyorlardı.
               Molla Mehmet Efendi, elinden geldiğince kuvvetlerini arttırmaya çalışıyordu. Fakat meydanda eli silah tutacak pek kimse kalmamıştı. Ortalıkta ya çok yaşlılar, ya da çocuk denecek yaşta olanlar kalmıştı.
               Yunanlılar, Gördes-Demirci-Selendi üçgenindeki dağlık arazide Türk çetelerini sindirmek istiyorlardı. Her üç kaza merkezi de savunmasız bulunuyordu. Borlu'dan başlayarak giriştikleri harekâtı geliştirip 21 Temmuz'da Demirci'yi de işgal ettiler. Yunanlılar, Demirci'yi bir tabur askerle işgal etmişler, daha sonra üç piyade alayı ve onlara bağlı süvari ve topçu birlikleriyle birlikte on bin mevcutlu Ayvalık Tümeni'nin tamamını Demirci'ye getirmişlerdi.
               27 Temmuz'da Çerkez Ethem, Kütahya Mıntıka Kumandanlığına atandı. Gördes ve Demirci'nin savunulması görevi ona verilmişti. Üç gün sonra Ethem Bey komutasındaki Kuva-yı Seyyare Birlikleri Simav çevresine geldiler. Çevrede bulunan Türk Çeteleri de Ethem Bey'in emrine girdiler. Ethem Bey, önce isyancılar üzerine yürüyerek isyanı bastırdı ve Yunanlılarla irtibatlarını kesti. Sonra Simav Ovası'nın batısındaki hâkim noktaları işgal etmiş bulunan Yunan ileri karakollarıyla muharebeye girişti. 1 Ağustos sabahı, Demirci üzerine büyük çaplı bir saldırı başlattı. Gün boyu devam eden savaş, akşama doğru Yunan Ordusu'nun bozgunuyla sonuçlandı. Yunanlılar, bol miktarda silah, mühimmat ve esir bırakarak Çataloluk yönünde çekildiler. Türk Ordusu da iki yüze yakın şehit ve yaralı vermişti. Kuvvetlerimiz, ileri harekâta devam ederek düşmanı sabah şafak sökene kadar takip ettiler. Dağınık bir şekilde kaçan Yunan Ordusu, önce Borlu'nun güneyinde toplandı ancak orada da tutunamayarak Alaşehir'e kadar çekildi.  Çerkez Ethem emrindeki Türk kuvvetleri Alaşehir Ovası'na kadar inerek, bütün mıntıkayı düşmandan temizlemişti.
Ayvalık Tümeni'nin Demirci ve çevresinden uzaklaştırılmasından sonra, Çerkez Ethem Demirci'ye girdi. 1 Ağustos 1920 tarihinde kazanılan bu başarı, birliklerimize ve Ankara'ya rahat nefes aldırıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Afyonkarahisar'dan Ethem Bey'i ve beraberindekileri, Demirci Savaşı'nda gösterdikleri başarıdan dolayı bir telgrafla kutluyordu.
Yunanlılar, 2 Ağustos'ta Ayvalık Tümeni'nin büyük kısmını Borlu'da ve bir kısmını da Çarıklı Köyü'nde topladılar. Manisa Tümeni'ne bağlı 9. Girit Alayı'nı da Gördes'e getirdiler.
4 Ağustos sabahı, Çarıklı ve Borlu'dan iki kol halinde Demirci üzerine yürümeye başladılar. Demirci'yi boşaltarak 2 km. kadar güneyde mevzilenen Çerkez Ethem kuvvetlerine karşı hücuma geçtiler. Savaş, akşama kadar sürdü. Üstün düşman kuvvetleri karşısında Ethem Bey, birliklerini Demirci'nin doğusuna çekmek zorunda kaldı. Yunanlıların Ayvalık Tümeni, Demirci'yi yeniden işgal etti. Gördes'teki 9. Girit Alayı da Demirci'ye getirildi.
Yunan Ordusu, 6 Ağustos'ta Hisarköy ve Yeniköy'ü, 14 Ağustos'ta da Simav Dağı ile Demirci Dağı arasındaki bölgeyi ele geçirdi. Ancak Çerkez Ethem Kuvvetleri, adım adım savaşarak geri çekiliyorlardı. Bu yüzden, düşman istediği hızda ilerleyemiyordu. Ethem Bey, ani bir kararla 17/18 Ağustos gecesi sabaha karşı tekrar taarruza geçti. Gafil avlanan Yunan Ordusu yine geri çekilerek Demirci'nin güneyinde toplandı. Kuva-yı Seyyare 20-22 Ağustos günleri Demirci üzerine yeni bir saldırı daha başlattı. Ancak, Yunan kuvvetlerinin de karşı taarruzda bulunmaları sebebiyle Demirci'yi düşmandan kurtarmak mümkün olamadı.
Gördes ve Demirci, bir süre daha düşman işgali altında kalacaktı.
Gördes ve Demirci'de bunlar yaşanırken, Ankara'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de çok önemli bir tartışma yaşanıyordu. Bütün tepkilere ve uyarılara rağmen İstanbul Hükûmeti, İtilaf Devletlerinin uzun süreden beri dayattıkları ve çok ağır şartlar taşıyan Sevr Barış Antlaşması'nı imzalamıştı.
Antlaşma, Osmanlı Devleti'ni resmen sona erdiriyor ve Türk Milleti'ni yok hükmünde sayıyordu.
1920 yılı başlarına gelindiğinde İtilâf Devletleri, Osmanlı Hükûmeti'ni istedikleri doğrultuda bir barış antlaşması imzalaması için sıkıştırmaya başlamışlardı. Nisan ayında toplanan; İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerinin katıldığı San Remo Konferansı'nda barış antlaşmasının taslağı görüşüldü. Konferansta belirlenen barış antlaşmasının şartlarını bildirmek için Paris'e bir Türk heyetinin gelmesi istendi. Tevfik Paşa başkanlığında Paris'e giden Türk heyeti, 11 Mayıs 1920'de kendilerine sunulan barış şartlarını; 'Antlaşma şartlarının bağımsız bir devlet anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir.' Diyerek imzalamayıp geri döndü. Osmanlı Devleti'ne antlaşmayı kabul ettirmek isteyen İtilâf Devletleri, Yunan Ordusu'nu devreye soktular. Yunan birlikleri 22 Haziran'da genel bir saldırıya geçtiler ve kuzeyde Mudanya'ya, doğuda da Afyonkarahisar ve Kütahya yakınlarına kadar olan Anadolu topraklarını işgal ettiler. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Hükûmeti antlaşmanın kabul edilmesini kararlaştırdı. Anayasaya göre, yapılacak bir barış antlaşmasının önce Meclis-i Mebusan'da görüşülüp kabul edilmesi gerekiyordu. Ancak, İstanbul'u işgal ettikleri günlerde İngilizler, Meclis-i Mebusan'ı kapatıp Milletvekillerini tutuklamışlardı. Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa, eski komutanlardan ve nazırlardan oluşan bir Saltanat Şurası topladılar. Yapılan görüşmeler sonunda antlaşmanın kabul edilmesine karar verildi. Fransa'ya giden Türk Heyeti, Paris yakınlarındaki Sevr kasabasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Barış Antlaşması'nı imzaladı.
   Türk topraklarını parçalayan, Türklere bırakılan arazi üzerinde millî şeref ve haysiyetle bağdaşmayan, millî hâkimiyeti tanımayan ve Osmanlı Devleti'nin de idam hükmü niteliğinde olan bu antlaşma İstanbul'da da tepkiyle karşılandı ve Damat Ferit Paşa istifa etmek zorunda kaldı. Yeni kurulan Tevfik Paşa Hükûmeti de antlaşmayı onaylamadı.
   Büyük Millet Meclisi'nin antlaşmaya tepkisi çok sert oldu. 19 Ağustos 1920 tarihinde toplanan TBMM, bu antlaşmayı imzalayanların ve onaylayanların vatan haini sayılmalarına karar vererek, antlaşmayı tanımadığını bütün dünyaya ilân etti.
   Sevr Antlaşması, Türk Milleti'ni umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklemedi, aksine mücadele gücünü ve kararlılığını daha da arttırdı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başlattığı Millî Mücadele'nin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Türk Milleti, hak ve bağımsızlığını ancak düşmanla mücadele ederek kazanabileceğini artık iyice anlamıştı.

Bu yazı 711 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum