Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-61

21 Haziran 2019 - 18:44

Çınar ve söğüt ağaçlarının gölgesinde şırıl şırıl akan Gördes Çayı'nın serinliği, Temmuz sıcağıyla kavrulan Gördes'i bir nebze de olsa ferahlatmaya yetiyordu.
 Kanatları sonuna kadar açılmış geniş pencerelerin iki tarafında toplanmış beyaz patiska perdeleri havalandırarak odaya giren tatlı yaz esintileri, pencerenin önünde dalgın bir şekilde elindeki kâğıdı okumakta olan Kaymakam Hulusi Bey'in taralı kumral saçlarını dağıtırken diğer yandan masanın üzerinde bulunan kâğıt ve dosyaları da kanatlandırıp götürmeye zorluyor, sonra da açık bulunan oda kapısından koridora doğru akarak uçup gidiyorlardı.
Hükûmet Konağı'nın geniş taş merdivenlerini ağır adımlarla çıktı. Yüksek tavanlı uzun koridordan sessizce yürüdükten sonra Kaymakamlık Makam odasının önüne geldi, kapıyı tıklatıp bekledi. Kaymakam Hulûsi Bey gözlüğünü çıkarıp kapıya baktı:
- Gel hele Hacı Bey! Ben de seni bekliyordum, gel! diyerek elindeki kâğıdı masaya bırakıp doğrularak koltuğuna yaslandı. Hacı Ethem Bey, selâm vererek odaya girdi.
-Âleykümselâm! Hoşgeldiniz, oturunuz! diyerek yer gösterdi.
Hacı Ethem Bey, meraklı bakışlarla Hulusi Bey'in karşısındaki koltuğa oturdu. Hulûsi Bey devam etti:
-Anadolu Ajansı'nın bugün geçtiği tebliği okuyordum. Hâkimiyet-i Millîye Gazetesi' nde de neşredilmiş. Anladığım kadarıyla Ankara'da sinirler oldukça gergin. Mecliste hoş olmayan münakaşalar yaşanmış'
-Ne gibi münakaşalar Kaymakam Bey?
-Yunan taarruzu karşısında millî cephelerin bozulması üzerine, Meclis'te şiddetli hücum ve tenkitler baş göstermiş. Afyonkarahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey, kusurlarından ve idaresizliklerinden dolayı, Bursa Kumandanı Bekir Sami ve valisi Hacim Muhittin Beyler' in ve Alaşehir Kumandanı Âşir Bey'in Harp Divanı'nda muhakeme edilmeleri için Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti ve Dâhiliye Vekâleti hakkında takrir-i istizahistemiş.
-Yaa!... Ee.. Kabul edilmiş mi?
-Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey'in de derhal cezalandırma hususundaki ısrarlı konuşması, 'bravo' sesleriyle karşılanmış ve istizah sahibi Mehmet Şükrü Bey'in ' Biz mesul tutulduklarını görmek istiyoruz!' feryadı üzerine istizah kabul edilmiş. Bir başka hatip de; 'Anadolu'da müdafaa denilen şeyin bir göz korkuluğu olduğu hususunda umumî bir kanaat uyanmıştır.' Diyerek büyük hezimetten mesul olanların derhal cezalandırılmalarını istemiş'
-Peki, bu iddia ve suçlamalar karşısında Mustafa Kemal Paşa'nın tepkisi ne olmuş?
-Uzun ve hararetli münakaşalar neticesinde meydana gelen çok hazin vaziyet karşısında Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in üzüntü ve alâkasını takdir ettikten sonra, beyan ve izahlarda bulunmak mecburiyetinde kalmış tabii ki' Kaymakam Hulûsi Bey, biraz önce masanın üzerine bıraktığı kâğıdı tekrar eline aldı; bakın neler söylemiş azizim, diyerek elindeki metinden okumaya başladı:
-'Efendiler! Üzüntü ve ıstırap neticesi olarak, yapılmakta olan tenkitlerde ve tekliflerde, bu mağlûbiyetin hakiki sebep ve âmilleri sanki unutulmuş gibidir. Bütün felâketin sebebi olmak üzere, daha tesis edileli ve mesuliyeti üzerine alalı iki ay olmayan Vekiller Heyeti'ni mesul tutmak hiçbir insaf ölçülerine sığmaz. Düşünün; bir seneyi aşkın bir zamandan beri, Yunan ordusunun İzmir bölgesinde yerleşmiş ve mütemadiyen hazırlanmakta olduğu ve buna mukabil İstanbul Hükûmetlerinin ordumuzu devamlı olarak felce uğratacak sebepler hazırlamakla meşgul olduklarını ve milletin kendiliğinden meydana getirebildiği Millî Kuvvetleri dağıttırmağa ve yok ettirmeğe çalışmaktan başka bir şey yapmadıklarını bir düşünün. Eğer, bu bir sene içinde  Yunan kuvvetleri karşısında, az çok bir vaziyet vücuda getirilmişse, bunun da beş on fedakârın kendiliğinden gösterilmiş olan azim gayretlerinin eseri olduğunu vicdanlarınızda bir düşünün. Askerî harekâtı, hakiki vaziyeti bilerek ve askerliğin icaplarını göz önünde tutarak düşünün' Söylenilen sözler, ya vatanseverlik hissiyatının coşkunluğuyla veyahut aşırı hassasiyet eseri olarak feryâd ü figan halinde ifade edilmektedir. Felâket başa gelmeden evvel, onu bertaraf etme ve ondan korunma çareleri düşünülmek lâzımdır. Geldikten sonra üzülmenin faydası yoktur. Yunan taarruzu başlamadan evvel, olacağı kuvvetli ihtimal dâhilindeydi. Eğer bunu bertaraf edecek çare ve tedbirler düşünülmemiş ve bulunmamış ise, bunun mesuliyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ve onun Hükûmeti'ne ait olamaz. Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin mesuliyet mevkiine geldiğinden beri almağa başladığı tedbirler, bir sene evvelinden beri İstanbul Hükûmetleri tarafından, bütün milletle beraber ve ciddiyetle alınmağa başlanmak lâzımdı. Adapazarı, Hendek, Zile, Yenihan ve diğer isyan bölgelerine gönderilmek mecburiyetinde kalan tümenlerimiz ve bütün bu nizamî ordu kuvvetlerine yardım eden millî müfrezeler cephede bulundurulabilseydiler, ihtimal düşman taarruzu bu derece gelişemeyecekti'' Mustafa Kemal Paşa, bu sözlerinden sonra kendisine karşı da yapılan ufak tefek hücumlara cevap vermiş ve sonra istizahlar tekrar görüşülmüş ve umumî izahatlar kâfi görülerek reddedilmiş.  
-İstanbul'un işgaliyle başlayan birtakım menfi cereyanlar ve isyanlar hızla memleketin her tarafında birbiri arkasından ortaya çıktı ve sürüp gitti. Damat Ferit Paşa, derhal yeniden iktidar mevkiine getirildi ve İstanbul'daki bütün menfi ve hain kuruluşların meydana getirdiği blok ve bu blokun Anadolu içindeki bütün isyan teşkilâtı ve bütün düşmanlar ve Yunan ordusu, hep birden aleyhimize faaliyete geçtiler.
-Haklısın Hacı Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ve Millî Hükûmete muhalif bazı zevat da bunu fırsat bilerek derhal harekete geçtiler.
-Ahali tedirgin; her an Yunan ordusunun tekrar çıkıp geleceğinden endişe ediyorlar.
-Haklılar' Karşı koyacak bir kuvvetimiz de yok.
-Nasuhoğlu Mustafa Bey'den sonra Parti Pehlivan Ağa'nın da Simav'daki isyanı bastırmak üzere gitmesi iyi olmadı. Elimizde yalnız Molla Mehmet Efendi'nin otuz kişilik Muzaheret Bölüğü kaldı. Acaba civar köylerden takviye ederek kuvvetimizi bir miktar daha arttırabilir miyiz?
-Bu mümkün. Lâkin ne kadar arttırabiliriz? Yüz' Hatta ikiyüz' Bu defa Yunan ordusu daha güçlü gelecektir azizim, bizim kuvvetimizi arttırmamızın bir ehemmiyeti kalmaz.
-Peki! Ne yapabiliriz?
-Evet, ne yapabiliriz' İşte ben de bunu düşünüyorum iki gündür.
-Kasabayı tahliye etmeyi hiç düşündünüz mü?
-Evet, bunu da düşündüm. Lâkin bunun işgalcileri daha da cesaretlendireceğinden endişe ederim.
-O halde!?
-Dua edelim; Simav'daki kuvvetlerimiz çabuk dönsünler. Onların kasabamız civarında bulunması bizim emniyetimiz açısından elzemdir, herhangi menfi bir muameleye temayül gösteremezler.
-Haklısınız Kaymakam Bey, ben de aynı kanaatteyim, bu moral üstünlüğümüzü devam ettirmeliyiz. Ben yine de Molla Mehmet Efendi'nin kuvvetinin takviye edilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.
O sıra da kapıda Molla Mehmet Efendi göründü, selâm vererek odaya girdi.
-Ve Âleykümselâm! Gel Molla Efendi gel! dedi Kaymakam Hulusi Bey ve karşısındaki koltuğu gösterdi.
Molla Mehmet Efendi oturunca;
-Biz de senden bahsediyorduk, iyi ki geldin, diyerek konuşmasını sürdürdü; Biliyorsun tek kuvvet olarak sen ve bölüğün kaldınız. Kuvvetinizi takviye etmeyi düşünüyoruz, ne dersiniz?
-Benim diyeceğim de odur Kaymakam Bey, başkaca çaremiz kaldı mı ki?
-O halde derhal harekete geçelim, eli silah tutan kim varsa, bölüğe alalım, biraz talim vermemiz icap edecek'   

Bu yazı 635 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum