Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-40

21 Ocak 2019 - 18:33

Baharın gelişiyle birlikte işler de başlar Gördes'te. Üç mevsim kesintisiz devam eder; dokuz ay boyunca çalışır didinir Gördes insanı, sadece üç ay dinlenir. Daha kış bitmeden fidanlar uyutulur, bağlar, meyveler budanır, çapalanır. Baharla birlikte bostanlar, sebzeler dikilir. Derken tütünler de dikilmeye başlar, sonra çapalanır. Havaların ısınmasıyla birlikte ekinler biçilir, harmanlanır, savrulur. Sararan tütünler hemen kırılmaya başlanır. Bu, aylar süren hummalı bir faaliyetin başlangıcıdır; önce dip alınır, sonra ana, ikinci ana yaprakları toplanır ve nihayet uç ve sıyırma  ile kırımlara son verilir. Toplanan tütün yaprakları günü gününe dizilir, kurutulur, istiflenir ve nihayet sonbahar aylarında kalıplanarak evlerin rutubetsiz kuru bir köşesinde alıcıların beğenisine sunulur. Bu arada üzümler toplanır, pekmezler kaynatılır, kışlıklar hazırlanır; salçalar, tarhanalar, pekmezli sucuklar, pestiller, nişastalar, kurutmalıklar' Günlerce süren mücadeleden sonra tütünler satılır, hayvanlara yüklenip götürülür, teslim edilir. Gelecek yıl için işler de başlamıştır; tekrar tarlalar sürülür, ekinler ekilir, çapalar, budamalar yapılır.  Dokuz ay boyunca bağ, bahçe ve tarla işleriyle uğraşarak yorulan erkeklerden dükkânı olanlar dükkânlarına giderler, olmayanlar ise kahvehaneleri doldururlar. Kahvehaneler dolu doludur kış aylarında. Erkekler kahvelerde sohbet edip dinlenirken, kadınlar da, bahar ve yaz aylarının yorgunluğunu evlerinde kurulu bulunan halı ağaçlarının önlerinde, ellerinde çakıları ve kirkitleriyle yevmiyelerini kurtarıp ev işlerini de bitirdikten sonra geçebildikleri komşularıyla yaptıkları sohbetlerle atmaya çalışırlar. Dünya yansa da, düşman topuyla tüfeğiyle kapıya dayansa da Gördes'te hayat bütün hızıyla devam etmektedir.
 Babası ve ağası cepheye gittiğinden beri bütün işler Mustafa'nın omuzlarına kalmıştı. Kardeşi Asım henüz işe yarayacak yaşta değildi. Annesi ise elinden geldiğince ona yardımcı oluyor, yalnız bırakmamaya çalışıyordu. Mustafa her gün yorgun argın eve geliyordu. O gün hava yağışlı olduğundan evden dışarı çıkmamış, yağmurun dinmesini beklemişti. Yağmur, bütün gün devam etmiş ancak ikindiden sonra dinmişti. Mustafa, pencerenin önünde oturmuş, ikindi güneşinin aydınlattığı uzak tepeleri seyrediyordu.
               -Oğlum, fidanla büyümüş mü? Dedi annesi.
               Mustafa cevap vermedi, Zeynep Hanım sorusunu tekrarladı, ama yine cevap alamayınca sesini yükseltti:
               -Hey Mustafa!.. Beni duyyon mu?
               Mustafa birden irkildi, annesine baktı:
               -Buyur anne!
               -Oğlum, nedir senin bu halin? Son günlede sana bi halle oldu. Ne duyyon, ne konuşyon. Ööle saatlece uzaklara bakıp düşünüp duryon'
               -Yok, bir şey anne! Deyip tekrar pencereye dönerek dağları seyretmeye devam etti Mustafa.
               -Bak işte gine aynı! Len oğlum Mustafam hişş'
               -Efendim anne!
               -Oğlum niye susyon? Konuşsan ya!
               -Şeyy! Hiç, anne bir şey yok dedim ya'
               -Bi şe yok da, ne diye susup duryon ööle; okundu gitcek gaz gibi oğlum?
               Mustafa kıpırdandı, bir şey söylemek istercesine annesine baktı, söyleyemedi, yine sustu.
               Zeynep Hanım kızmaya başlamıştı, ses tonu biraz daha yükseldi:
               -Len oğlum! Çıldırtcen mi sen beni? Şu ufacık oğlan bile senden eyi; bi şe sordum mu hemen cevap veryo.
               Zeynep Hanım bir yandan Mustafa'yla konuşurken diğer yandan küçük Asım'ı giydirmeye çalışıyordu. Asım da şaşkın şaşkın onlara bakıyordu.
               -Mustafam! Sesi güzelim! Oğlum! Konuşmacen mi daha, dedi Zeynep Hanım.
               Mustafa gözlerini pencereden ayırmadan:
               -Anne' Dedi ama yine arkası gelmedi. Zeynep Hanım bir süre bekledi sonra:
               -Eeee!... dedi.
               -Anne! Ben'.
               -Eeee! Dedim sana oğul eeee' Yoksa sen âşık mısın oğlum? deyiverdi birden.
               Annesinin bu sorusu üzerine Mustafa'nın dili çözülüverdi:
               -Evet anne. Ben'
               -Desen ya be oğlum; kim bu gız?
               -Ayşe!
-Kim Aşe?
-Bekirhocaların Ayşe!
               -Aşe ha! Aşe. Ne zaman büyümüş de oğlumun galbini gapmış o gız?
               -'.
               -Nevruz'da göödün, de mi? İki de bi galkıp galkıp gidiyodun evvelde!
               -Evet anne. Nevruz günü Sehra'da gördüm.
               -Eyi eyi oğlum da; gızın sen de gönlü va mı, ya bi sevdii vasa?
               -Yok anne. Onun gönlü de bende.
               -Needen bilyon bakem, içine mi girdin gızın?
               -O da bana bakıyordu anne.
               -Demek bakyodu. Eyi, gide isteriz o vakit, olur bite.
               -İyi de anne; babam yok, ağam yok. Onlar gelmeden ben nasıl evlenirim?
               -Olsun oğlum. Gide isteriz. Verilese nişanı takarız. Düğünü de bobanla gelince yaparız.
               -Gelirler mi acaba? Harp de bitmek bilmiyor; Balkan Harbi bitti, Cihan Harbi başladı. Cihan Harbi bitti, İstiklâl Harbi başladı. Yunan bir taraftan, İngiliz bir taraftan. Bu harp ne zaman biter anne? Bitse bile, ağamla babam gelirler mi ki?
               -Gelirle oğlum, gelirle. Allah'ın izniyle gelirle inşallah!
               Onlar konuşurken dışarıdan kapı çalınıyor, sesler geliyordu. Ama ana oğul konuşmaya öyle kaptırmışlardı ki kendilerini bu sesleri duymadılar. Nihayet Mustafa kalkıp pencereden baktı:
               -Biri sesleniyor anne' Bu Necati'nin sesi! Diyerek ayağa kalktı:
               -Anne, biz Necati'yle biraz dolaşacağız.
               -İki âşık gezin dolanın bakem. Dertleşin eyice' Geç galma ha!
               -Tamam anne, karanlık çökmeden gelirim ben, dedi Mustafa, koşar adım kapıya doğru yürüdü, ayakkabılarını giyip tahta merdivenin basamaklarını ikişer üçer atlayarak avlu kapısına vardı. İki kanatlı büyük kapının arkasındaki demir kolu kaldırdı. Necati:
               -Eh be kardeşim nerdesin? Sesim kısıldı bağırmaktan!
               -Kusura bakma Necati, annemle mühim mevzulara dalmıştık biraz. Ben de senin gibi oldum sonunda'
               -Benden daha beter olmuşsun! Dünya yıkılsa duymayacaksın birader'

Bu yazı 646 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum