Av.Cenap GÜVEN

Av.Cenap GÜVEN

cenapguven41@gmail.com

Rufai Şeyhi Abdullah Otçu ve Ressam Ahmet Deringöz

21 Ağustos 2015 - 20:15

Geçen haftaki yazıma şöyle başlamıştım: 'Süleyman Sami İlker'in 'Mutaf Dede'nin Oğlu Ahmet Hamdi Dokumacı da Dünya Defterini Kapattı' yazılarını büyük ilgiyle okudum. Bu yazılar beni Eski Gördes'e, çocukluğuma, çocukluk anılarıma götürdü. Mutaf Dede'yi (İbrahim Ethem Dokumacı) ve oğlu Ahmet Hami Dokumacı'yı tanımıyorum, bilmiyorum. Sami Bey'in yazısında adları geçen Rufai Şeyhi Abdullah Otçu'yu, Ressam Ahmet Deringöz'ü çok iyi tanıyorum. Bunlara ilişkin yaşanmış anılarım var. Sami Bey'in çok değerli yazılarına bir katkı olarak bu anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak bu anılarımın daha iyi anlaşılabilmesi için kısaca Hakkı Amcamdan ve eşi Şadiye Yengemden söz etmek gerekecek''
            Yazımı ise şöyle bitirmiştim: 'Sanıyorum artık Rufai Şeyhi Abdullah Otçu ve Ressam Ahmet Deringöz ile yaşanmış anılarımı anlatmanın sırası geldi. Yine bu güzel anıların içinde Manisa Lisesi'nden sınıf arkadaşımın Rufai Şeyhinin oğlu  (mu) olduğu,  Rufailik ve zikir gibi yaşanmış anılarımın da bulunduğunu belirteyim.  Ancak, izninizle bunlar ayrı bir yazının konusu olsun ve bunları haftaya anlatayım.'
            RUFAİ ŞEYHİ ABDULLAH OTÇU: Rufai Şeyhi Abdullah Otçu'yu Hakkı Amcamların Eski Gördes'teki evlerine geldiği günlerde tanıdım. Kısa boylu, ufak yapılı, saygın bir zattı. Benim bildiğim, akşamları, yemekten sonraki zamanlarda gelirdi. Amcamla, Yengemle konuşmaları, sohbetleri dini konulardı. Hazreti Ali'den, Hazreti Hüseyin'den, Kerbela'dan, Rufailik'ten söz ederlerdi. Sohbetlerini ben de büyük bir merakla, ilgiyle, zevkle dinlerdim.
            Artık, kaç yaşlarındaydım, yedi sekiz mi, yoksa bir iki yaş daha büyük müydüm tam bilemiyorum? Yine Amcamların evinde, bir dini sohbetin sonunda, Hakkı Amcam ile Rufai Şeyhi Abdullah Otçu benimle ilgili konuştular. Benim için vaktin geldiğine karar verdiler. Yengem de onları onayladı. Sonra Abdullah Otçu bana okunmuş bir su ya da şerbet içirdi. Hakkı Amcam Abdullah Otçu'nun avcunun içini öpmemi söyledi. Dediği gibi öptüm. Abdullah Otçu üzerime doğru okudu, bir şeyler söyledi. Böylece sanıyorum, Rufai Şeyhi tarafından Rufai tarikatına kabul edilmiş oluyordum.
            Abdullah Otçu ile ilgili bir başka anım şudur: Babam ve ortakları o sıralarda, Eski Gördes – Salihli arasında otobüs işlemeciliği yapıyorlardı. Abdullah Otçu Otobüsle Borlu'dan (Borlu 1950'li yılların sonunda Demirköprü Barajı'nın suları altında kaldı; yerine şimdiki Köprübaşı kuruldu) Gördes'e gelirken bavulu, herhalde otobüsün üstündeki bagajdan (o zamanlar bagaj yeri arabanın üstüydü) düşüp kaybolmuş. Babamlar bavulun ve eşyaların bedelini ödeyeceklerini söyleyince Abdullah Otçu eşyaların listesini ve değerlerini bir kâğıda yazıp Babama vermiş. Ancak bu arada birileri, paranın ödenmesinden önce mi, sonra mı, orasını bilmiyorum, bavulu bulup getirip babama vermiş. Abdullah Otçu böylece bildirdiği eşyaların tamamına hiç eksiksiz kavuşmuş.
            Abdullah Otçu'nun oğlu Mehmet Otçu'yu çok iyi tanıyorum. Sarışın, kızıl saçlıydı. Uzunca boylu ve yapılıydı. Sanıyorum bir süre Almanya'da yaşadı ve bir süre de Gördes'te leblebicilik  (Nohutu özel büyük saç kapta pişirmek suretiyle leblebi üretimi) yaptı. Abdullah Otçu'nun mesleğini tam bilmiyorum. Meslekler o dönemde babadan oğula geçtiğine göre büyük olasılıkla o da leblebici olmalı.
            RESSAM AHMET DERİNGÖZ: Ahmet Deringöz'ü çok iyi tanıyorum. Onunla Eski Gördes'e ilişkin hiçbir anım yok. Deringöz'ü Gördes'te avukatlık yaparken tanıdım. Ancak ondan da önce, yine Eski Gördes'teki ilkokul dönemimde, yaz tatillerinde, Eski Borlu'da oturan Hakkı ve Hilmi amcamların yanına gittiğimde onu Gördes'ten önce orada tanıdım. Bizden epey büyük kızı Cavidan'ı da orada tanıdım.
            Gördes'teki anıma gelince: Avukatlığa ilk başladığım yıllarda, elimde çantam, Adliyeden çıkmış gidiyordum. Ahmet Deringöz o yıllarda, hemen her gün, Adliye avlusunun sokağa ve bugünkü Karakol binasına yakın köşesinde sehpasını kurup resim yapardı. Deringöz benim bildiğim yalnızca portre resmi yapardı. Portre resimleri de vesikalık resimlerin büyütülmesi şeklindeydi. Kara kalem çalışırdı. Vesikalık resmi sehpasının köşesine takar ve o resmi kara kalemle birebir, aynıyla büyütürdü. Vesikalık resimde ne varsa, en ince noktasına kadar, her şeyiyle onun portre resmine yansırdı. Bugün Gördes'teki birçok evde onun o portre resimleri asılıdır.
            İşte elimde çantam her günkü gibi onun yanında geçip giderken Ahmet Deringöz çalıştığı resimden, sehpasından başını kaldırıp,
'Avukat Bey,' diye seslendi.
'Buyur Ahmet Amca!' dedim, yanına yaklaşıp.
'Bana bir dilekçe yazar mısın?..'
'Yazarım tabii Ahmet Amca, hayrola, ne dilekçesi?..'
'Benim dilekçemi Allah'a yazacaksın! Benim Allah'tan şikâyetim var!..'
 Sonra o büyük adam, büyük ressam bana yurttaki ve dünyadaki haksızlıklardan, adaletsizliklerden söz etti. Allah'tan bu haksız, adaletsiz düzenin değiştirilmesini istiyordu. Donup kalmış, nerdeyse dilim tutulmuştu. Sırtımı sıvazladı, gülerek beni uğurladı. Bugün düşünüyorum da birçok çok değerli kişiyi es geçtiğimiz gibi Ahmet Deringöz'ün de değerini bilemedik. Ahmet Deringöz ile yakın bir arkadaşlık, dostluk kurmadığıma, en azından onunla bir meyhanede bir kadeh rakı eşliğinde onun sufi felsefesine ilişkin bir sohbetimiz olmadığına üzülüyorum.
İşte yine yazının sonuna geldik. Manisa Lisesi'ndeki Rufai Şeyhinin oğluna ilişkin anılarım bir sonraki haftaya kaldı.   

Bu yazı 2159 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum