Av.Cenap GÜVEN

Av.Cenap GÜVEN

cenapguven41@gmail.com

Avukatlık ve Adliye Anıları-14

07 Mart 2016 - 10:42

DAHA BÜYÜĞÜNÜ GETİR
Bir Kravat Bir Gömlek: Avukatlıkta küçük büyük çeşitli hediyeler aldık. Meslek yaşamım boyunca benim aldığım en büyük hediye 'Bir kravat bir gömlek' oldu. Bu hediyeler daha çok üç beş yumurta, bir şişe süt, bir çekme yoğurt, bir çıkında domates, börülce vb. şeylerdi. Bunlar da daha çok yoksul kesimlerin, dertli, çaresiz insanların avukatlık işlerini para vermeksizin (çünkü verecek paraları yoktu)  yaptırmak içindi. Yani hediye olarak iki yumurta getirilir, bizler de dilekçe parası almazdık. Bu şekilde çok dilekçeler yazdık, ücret almaksızın çok davalara baktık.
Bana gelen hediyelerden hiç unutamadıklarımdan birisi yukarıda belirttiğim ‘Bir kravat bir gömlek' hediyesi idi. Daha önce de yazılıp çizildiği için yazıyorum. Aklımda kaldığı kadarıyla Salim Yıldızhan öğretmenlik için başvurmuş, ancak talebi bakanlıkça reddedilmişti. Bana gelmeden birkaç yere başvurmuş, yapılacak bir şey olmadığı yanıtını almıştı. Bakanlık kararının iptali için Danıştay'da dava açtık. Dava kabul edildi ve Salim Yıldızhan öğretmen olarak atandı. Sanıyorum ilk maaşıydı, bana bir kravat ve gömlek hediye etti. Onun öğretmen olarak atanmasında az çok bir katkım olduğu için çok sevinmiş, çok memnun olmuştum. Aynı şekilde hediyesi de beni onurlandırmış, memnun etmişti. Yıllarca o kravatı ve gömleği büyük bir zevkle kullandım.
Çok İçten Bir Hediye (Bir Kuş): Unutamadığım bir başka hediye de şudur: Otuz beş yaşlarında zekâ özürlü bir müvekkilim vardı. Bir kadastro davasına bakıyordum. Yazıhaneme gelişlerinden birinde parkasının cebinden küçük bir kuş çıkardı; ölü bir kuş' Kuşu masamın üstüne bıraktı. Kendisinin sapanla vurduğu bu kuşu yemem için bana hediye olarak getirmişti. Çok garip ama bir kuşun vurulmasından dolayı duymam gereken üzüntüden daha çok, müvekkilimin beni düşünerek bu şekilde bir armağanda bulunması benim için daha önemli olmuş ve beni çok duygulandırmıştı. Zekâ özürlü o müvekkilimin bu çok içten hediyesini de hiç unutamadım.
İki Kuzu ve Balkabağı: Köylere keşiflere gittiğimizde de dava sahipleri elma, domates vb. küçük hediyeler vermek isterlerdi. Bazı hâkimler, savcılar bunları kabul etmez, bırakınız bunları kabul etmeyi bir bardak çayı bile içmekten kaçınırlardı. Yine köy keşiflerinde bazı dava sahipleri yemek çıkarırlardı. Bunu da kimi hâkim ve savcılar kabul eder, kimileri reddederdi. Keşiflere çok zaman peynir, ekmek, domates, pide gibi yiyeceklerimizi kendimiz götürür, bunları bir subaşında yerdik.
Köy keşiflerinde unutamadığım bir olay da şudur: Bir keşifte, davanın taraflarından birisi önceden kuzu kesmiş, bize kuzulu bir ziyafet çekmeye hazırlanıyordu ki bunu gören davanın diğer tarafı da hemen oracıkta bir kuzu kesip yüzmüş, yaktığı ateşte çevirmeye başlamıştı.
Köylerde balkabağı çok olurdu. Büyük kentlerde dilim dilim kesilip tartıyla satılan balkabakları köyde yerlerde serili dururdu. Köylüler almamız için ısrar eder, 'alın alın, hayvanlar yiyeceğine sizler yiyin!' derlerdi.
Bir Sepet Kiraz: Hâkim Abdullah Bey (Çetiner) bir gün biz avukatlara dert yandı. Kendisi evde yokken birisi gelip bir sepet kiraz bırakıp gitmişti. Kirazı geriye vermek için canı sıkkın kimin bıraktığını araştırıyordu. Bunun için polise bile başvurmuştu.  Abdullah Bey'in dertlenip yakınmaları bana Ömer Seyfettin'in bir öyküsünü hatırlattı: 'RÜŞVET':
Öyküde bir dava anlatılıyor. Taraflardan birisi yüzde yüz haksız ve davayı kesin kaybedecek. Hâkim de son derece dürüst, rüşvet düşmanı bir hâkim. Adam hâkimin evine hediye olarak bir koç gönderiyor, gönderen olarak da davadaki hasmının adını veriyor. Hâkim de, sen misin bana rüşvet vermeye yeltenen deyip adamın davasını reddediyor. Abdullah Bey'in kirazı kimin gönderdiğini bulup bulamadığını bilmiyorum ama eğer bulabildiyse vay kirazı gönderen adamın haline; haklıysa bile gitti davası'
Daha Büyüğünü Getir!: Son olarak Avukat Osman Bey'in anlattığı bir hediye öyküsü: Gördes'in pazarı olan bir pazartesi günü köyden bir müvekkili elinde rulo şeklinde sarılı kocaman bir paket yazıhaneye gelir, camdan bakar, kapıyı aralar, içeriye girip girmemekte tereddüt eder ve içerisi kalabalık olduğundan dönüp gider. Sonra, akşamüstü, geç vakit, yazıhanede başkasının olmadığı bir sırada elindeki paketle yine gelir. Adam, önemli bir davasını kazanan avukatına hediye olarak seccade bir halı getirmiştir. Memnuniyetini belirtir, halıyı verir: 'Osman Bey, sabahleyin geldiğimde verecektim halıyı da içerisini kalabalık görünce, ayıp olur, uygunsuz bir şey yapmış olurum düşüncesiyle çekinip geriye döndüm.' der. Osman Bey paketi açar, 'Niye ayıp olacakmış ki'' deyip devam eder: 'Biz memur muyuz ki uygunsuz olsun; istersen daha büyüğünü getir!..'
Osman Bey bu öyküyü anlattıktan sonra bizlere şöyle dedi: 'Adama moral vereceksin, destek olacaksın ki daha büyüğünü getirsin'' O Osman Bey ki nice çok davaya parasız pulsuz bakmış, darda kalmış nice kişinin derdine beş kuruş almaksızın derman olmuştur'              

Bu yazı 2265 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum