Av.Cenap GÜVEN

Av.Cenap GÜVEN

cenapguven41@gmail.com

Avukatlık ve Adliye Anıları-11

11 Şubat 2016 - 13:50

İhzaren Celbine/İşin Bitti
               (Nerdeyse 1 yıl oluyor, Gördes Gazetesi'nde 'Avukatlık ve Adliye Anıları'mı yazmaya başlamıştım ve ilk yazım 2 Mart 2015 tarihinde yayınlanmıştı. 11 Mayıs 2015'teki 10. yazım 'Ben Hâkim Olsaydım'ın sonunda şöyle bir not vardı: ‘Anıların ikinci bölümü daha sonra, ilerideki tarihlerde yayınlanacaktır.'
      İşte şimdi 11. yazıyla kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ancak, bundan önce, geçmişteki 10 yazının başlıkları: 1) Avukatlar ve Arzuhalciler, 2) Avukatlıkta İlk Yıllar, 3) Adliye Hiyerarşisi, 4) Odamızı Vermeyiz, 5) İnanılmaz Öyküler, 6) Bir Mahkeme Öyküsü/Davacı, 7) Filmin Öyküsü ve Tazminat Davası, 8) Kaymakamdan Vur Emri, 9) Savunma Makamı ve Yargı Bağımsızlığı, 10) Ben Hâkim Olsaydım.)      
        Hukukumuzda, ‘ihzar', ‘ihzaren celbine' diye bir uygulama var. Şu anlamlara geliyor: ‘hazır etme', ‘hazırlama', ‘huzura getirmek', ‘mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi'. Sanık, tanık, müşteki, her kim olursa, önce çağrı kâğıdı (davetiye) gönderiliyor, gelmezse ‘ihzaren celbine', ‘zorla getirilmesine' karar veriliyor. Çok zaman da, hiç çağrı kâğıdı gönderilmeden doğrudan ihzar kararı veriliyor, kişiler cebren, zorla mahkemeye getiriliyor.
       İhzara ilişkin uygulamaları anlatmadan önce ‘Memduh Şevket Esendal'ın(1883-1952) bir öyküsünden söz etmek istiyorum: ‘İşin Bitti'. 1923 yılında yazılan öykü özetle şöyle:
       Redif dairesi (redif dairesi: Osmanlı'nın son dönemlerinde, terhis edilen askerlerle ilgili işlemleri yürüten örgüt) Yeniköy'den Köse Adem oğlu Hasan'ın sağ olup olmadığını bir yazıyla nüfus memurluğundan sorar. Nüfus memuru gelen yazıyı yanıtlamak isteyip de defter ve kayıtlarda aradığını bulamayınca, en iyisi köyün muhtarına sormalı diyerek kaymakamlık makamı başlığıyla savcılığa bir yazı yazar: 'Yeniköy muhtarının bir nüfus işlemi dolayısıyla dairemize getirilmesi'' Savcılık yazıyı imzalayıp ilçe jandarma karakol komutanlığına havale eder; ilçe komutanlığı da bucak komutanlığına'
       Bucak komutanlığı köy muhtarı Halil'i getirmek için köye jandarma gönderir.  Jandarma köye varıp Halil'e: 'Seni komutan istiyor.' der. Bucak köye 4 saat uzaklıkta, 4 saat de dönüş, 8 saat. Halil, tarlasındaki ürünün hemen kaldırılması gerektiğini söyleyerek 1 günlük izin isterse de jandarma dinlemeyip Halil'i derdest edip götürür. Bucaktaki komutan devriyeye çıktığından Halil geceyi sokakta, parkta bank üzerinde geçirmek zorunda kalır; üşütür, hasta olur. Sabah olduğunda komutan Halil'i ilçe jandarma komutanlığına gönderir. Hava yağışlı, yollar çamur, 6 saatlik uzun bir yol... Halil hasta hasta bir jandarmanın eşliğinde yola koyulur'
       İlçeye vardıklarında komutan Halil'i savcılığa, savcılık da nüfusa gönderir. Nüfus memuru sorar: 'Sen niye geldin?' Halil: 'Siz istemişsiniz.' : 'Allah Allah!..' Sonra memur hatırlar, defteri bulup açar ve sorar:
       (Memduh Şevket Esendal'ın anlatımıyla öykü şöyle bitiyor)
       'Sizin köyde Köse Adem oğlu Hasan var mı?'
       'Var.'
       'O sağ mı, öldü mü?'
       'Sağ.'
       'Onu, redif dairesi soruyor.'
       'Onun iki gözü kördür, görmez. Muayeneye götürdüler.'
       'Haaa. Bak, sahi ben buraya yazmışım. Peki dayı, sen git!'
       Muhtar başka yere gideceğini sandı.
       'Nereye gideyim?' diye sordu.
       'Köyüne git, işin bitti!'                   
       Bu öykü 1923 de yazılmış. Yüzyıl öncesinin, Osmanlı döneminin öyküsü ve çok acı. Büyük öykücü, büyük yazar Esendal nefis bir öykü yazmış. 100 yıl öncesi böyle de günümüzde bu uygulamanın hala sürdürülmesine ne demeli? Bu devirde jandarmayla, polisle tebligat, ihzar ne demek? Açarsın telefonu muhtara, sanığa, tanığa, gerekli tebligatı yaparsın, tamam. Hem tebligat için bilgisayar, e-posta ne güne duruyor? Adam adliyeye gelip aylar öncesinden duruşma gününü, keşif gününü öğrenmiş; davasını takip ediyor, edecek; sen bir de adamı jandarmayla, polisle ihzar edip tebligat yapıyorsun!
       Adamın avukatı var, her şeyi avukatından öğreniyor, sen yine ihzar edip adamı iki gün işinden gücünden ederek, bir sürü masrafa sokarak ve karakollarda, yollarda süründürerek keşif günü, duruşma günü tebligatı yapıyorsun! Adam tanık. Parasız pulsuz hayrına tanıklık yapacak. Sen çağrı kâğıdı göndermeden adamı doğrudan ihzar ediyorsun! Niye? İdare tebligat için pul parası göndermiyormuş. Hani ‘özrü kabahatinden büyük' derler ya, tam cuk oturuyor.
       Devlet üç kuruşluk pul parasından tasarruf ederken vatandaş bunun 10 katı 100 katı masraf yapıyor. Çektiği eziyet cabası' Bütün bunlar hem insana saygısızlık, hem de kolluk güçlerini gereksiz işlerle uğraştırmak olmuyor mu?
       Yargıç, savcı diyelim bir kişinin ihzarını isterken, ihzarına karar verirken bu ihzarın nasıl gerçekleşeceğini, o kişinin neler çekeceğini hiç düşünmüyor. Ya da biliyor da aldırmıyor, umursamıyor. Sayın savcılarımız, sayın yargıçlarımız lütfen lütfen'

Bu yazı 1666 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum