Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kur'ansız Müslümanlıktan Darbeye

12 Ağustos 2016 - 11:16

15 Temmuz'un, devlet ve millet hayatında açtığı derin yaralar henüz sarılmadı. Meselenin adli ve siyasi tarafıyla ilgili çalışmalar devam ediyor. Ancak toplumun aklına saplanan sorular, ruhunu titreten kaygılar bir türlü cevabını bulamadı.
            Din zemini üzerinden yürüyen bir cemaat hareketi, ülkeyi hangi noktaya getirdi. Şimdi bunun ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Açıklamaların ardı arkası kesilmiyor. Mehdi hareketi diyenler var, kesin inançlılık diyenler var.
            Bu açıklamaların hiç birisi yeterli değildir. Zira dert, devasa derecede büyüktür. Buzdağının alt kısmını kimse görmüyor. Bugün hala ismi konmamış, üstelik anlaşılamamış o devasa dert, Türkiye'yi 15 Temmuza getirmiştir.
            Hemen söyleyeyim.
            Türkiye'yi 15 Temmuz'a 'Kur'ansız Müslümanlık' anlayışı sürüklemiştir.
            Bir tek adam, bütün bunları nasıl yapabildi diye merak ediyorsunuz. Ben de şu sorunun sorulmasını istiyorum. Binlerce insan, o adamın arkasına nasıl takıldı. Milyonlarca insan bir şekilde, o adama nasıl yardım etti.
            İstismar etti, kandırdı, aldattı gibi mazeret laflarıyla asla geçiştiremeyiz meseleyi.
            Meczup ve uçuk bir dini anlayışın, bir toplumda bu kadar çok müşterisinin olması bir zafiyetin habercisidir. Yani Fetullah Gülen öğretisinin ve onu kabul eden tabanın, ortak bir zeminde buluşması söz konusudur.
            Şayet öyle olmasaydı. Cemaat bu kadar inkişaf edemezdi.
            Peki, nedir o zemin?
            Fetullah Gülenin din anlayışı ve öğretisi; Kur'ansız Müslümanlık üzerine kuruludur.
            Toplum; asırlardır sürdürdüğü gelenekçilik, Sünnilik, mezhepçilik, tarikatçılık gibi yapılarla Kuransız Müslümanlığı benimsemiştir.
            Neticede aynı zeminde buluşanlar, yaklaşık 40 yıllık bir yolcululuğun aktörleri olmuşlardır.
            Okumuşu okumamışı, diplomalısı diplomasızı, kadını, erkeği, siyasetçisi, din görevlisi, rütbelisi rütbesizi ve say sayabildiğin kadar; Kur'ansız Müslümanlık zemininde buluşup, Türkiye'yi 15 Temmuza getirmişlerdir.
            Asgari herkesin evinde bulunan, insanların okumasını öğrendiği, hatimlerin yapıldığı, ölülerin ruhuna gönderildiği, azami ölçüde hürmet gösterildiği bir kitap varken, Kur'ansız Müslümanlık nedir diye merak ediyorsunuz.
            İçinde 6219 ayetin bulunduğu ve Allah'ın bize gönderdiği, hem dünya ve hem ahiretimiz için mutluluk reçetesi olan bir kitap var ortada. Ama huzurumuz yok, mutlu değiliz, kan ve gözyaşı içinde boğuluyoruz.
            O zaman, evet o zaman ne diyeceğiz. Kur'ansız Müslümanlığın bizi ne hallere düşürdüğünü hala görmeyecek miyiz?
            Daha iyi anlaşılması için, konuyu biraz daha açmak istiyorum. Belki bu sayede, beynimizi acıtan soruların cevabını bulabiliriz.
            Kur'an; önceki kavimlerin nasıl yoldan çıktıklarını, nebi ve rasullerine hangi kötülükleri yaptıklarını geniş geniş anlatıyor. Ancak biz; o kitabın ne anlattığını öğrenmediğimiz için, bunları bilmiyoruz ve ders almıyoruz.
             Din ve fıtrat araştırmaları üzerine yıllardır yaptığım çalışma sonucunda, elde ettiğim bilgiler şunu gösteriyor. Pavlus'un Hıristiyan akidesine yaptığı tahribat neyse, Fetullah Gülenin Müslümanlığa yaptığı aynıdır.
            Biraz açmakta fayda görüyorum.
            Fetullah Gülene göre; yeryüzünde Allah'ın halifesi olacak birisi vardır. O Kutup'tur. Onun sağında bir imam, solunda bir imam vardır. Bunlar üçleri oluşturur. Kutup, Gavs yetkisini aldığı için, darda kalanların imdadına yetişir.( Bknz, Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul 2011, cilt3, sahife 57)
            Gülen hikâyeye devam eder. Kutup ve imamlardan sonra dört veli gelir. Bunlar âlemin dört yanında görevlidir. Evtad ismi verilen bu veliler; İdris, İlyas, İsa ve Hızır'ın görevlerini sürdürürler.
            Buraya kadar olanlar 7'leri oluşturur. Bunların her biri ayrı iklimlerde oturarak, oradaki ilahi yürütmeye gözcülük ederler. (age, sahife 51)
            Bunlardan başka, Gülen 40 kişilik bir Nüceba takımından bahseder. Onlar hayatlarını başkalarının saadetine adadıklarından, ömürleri sıkıntılarla geçer.
            Hikâye bitmiyor. Daha sonra 300 kişilik Nükeba takımı geliyor. Bu takımda olanlar, insanların maddi âlemi ile manevi âlemi arasında tercümanlık hizmeti görür.
            Sizi daha fazla sıkmak istemem.
            Gülen bu anlatımın sonunda, İnsan-ı Kamil noktasına gelir. Kimdir İnsan-ı Kamil?
             'İnsan-ı Kamil, varlıklar ve olaylarla ilgisi ve onlara müdahalesi açısından yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Bu itibarla o; Hakkın gören gözü, işiten kulağı, tutup destekleyen eli olmakla şereflendirilmiştir.
            O, şefkatle görülüp gözetleme, himaye edilip korunma durumunda bulunan herkesi, bir anne gibi kucaklayıp bağrına basan tam bir merhamet insanıdır' Bütün insanlığa rehber, yol gösterici, hadi, mehdi, uyarıcı ve müjdecidir.
            Onu gören Hakkı görmüş, Onu seven Hakkı sevmiş, Ona uyan Hakka kulluk neşesine ermiş olur.. İnsan-ı kâmil; adeta bütün varlığın kalbi, aklı ve ruhu gibidir. Onsuz hiçbir şey doğru anlaşılmaz, hiçbir ilim marifete dönüşemez ve hiçbir şeyin hayat sırları tam hissedilemez.' (age, cilt 2, sahife 296–310)
            Fethullah Gülen, ‘Kur'an müslümanı' olsaydı, böyle saçmalıkları ve her kelimesi şirk olan görüşleri ortaya koyamazdı.
            15 Temmuzda yaşananların dehşetine kafa yoranlar, asıl bu öğretiye dikkat etsinler. Adeta bir kâinat imamının emrindesiniz. O yeryüzünde Allah'ın eli, kulağı, Allah bütün yetkilerini ona devretmiş.
            Neler yapmazsınız neler.
            Düşünebiliyor musunuz, bu karakterdeki bir dini yapılanma, bu ülkede müthiş itibar gördü. Peki niye? Çünkü topulumun temayülleri farklı değildi. Gelenekçi din anlayışı, bu toplumu Kur'ansız Müslümanlığa sürüklemişti. Birisi talep ediyor, diğeri ise talebi karşılıyordu. Ya da tam tersi oluyordu.
            Kur'ansız Müslümanlığın yolu, asırlar öncesinden açıldı. Tahrip ede ede, yozlaştıra yozlaştıra bugüne gelindi. Önce Muhammed aleyhisselam ilahlaştırıldı. Hırıstiyanların İsa aleyhisselama yaptıklarının aynısını, Müslümanlar O'na yaptı. Hâlbuki O, hayattayken Müslümanları bu konuda uyarmıştı.
            Fetullah Gülen öğretisinde, Muhammed aleyhisselam bir nurdu. Allah'ın varlığının bir yüzü idi. O'nun hayatını anlattığı kitaba ‘Sonsuz Nur' ismini bu yüzden verdi. Böylece Rasulün işlevi bitirildi. Allah'ın yanına birisi lazımdı. İnsan-ı kâmil veya kutup hikâyeleri böyle tesis edildi.
            Rasulün kenara itildiği bir zeminde, neler devreye girdi? Mezhepler, cemaatlar, tarikatlar, dernekler, dergiler bünyesinde bir din öğretisi başladı.
            Bu durum halkın da hoşuna gitti. Daha doğrusu işine geldi. Olmayan kabir azabıyla korkutuldu. Sorguda elinden tutacak şeyh peşine düştü. Temel ibadetleri ihmal etti, vaziyeti kurtarmak için çareyi bu guruplara maddi yardım yapmakta buldu. Yedi sülalesine cennet vaat eden tarikatların büyüsüne kapıldı. Daha sayayım mı?
            Kendi şirklerini kabul ettirmek için bolca hadis uydurdular. Kur'ana söyletemediklerini, bu sahte hadislere söylettiler. Kur'anda olmayan, Rasullullah'ın uygulamadığı pek çok ritüeli, ibadet diye dinin içine koydular.
            Gurup gurup, bölük bölük oldu Müslümanlar. Benden olsun kaygısıyla fanatizm oluşturdular. Her kesimin televizyonu, okulu, ticari faaliyeti, radyosu, gazetesi, siyaseti oldu.
            Fakat hiç birinin referansı Kur'an olmadı.
            Bu şöyle bir saadet tablosuydu. Artık her kesim dinden kazanıyor, dünyaya yatırım yapıyordu. Diyanet bu yapıya rıza gösterdi, destek verdi. Halk zaten memnundu. Siyaset erbabı bu yapıyı hep kullandı, oy topladı.
            Fakat hiç kimse Elmalılı Hamdi Yazır hocanın şu ihtarına kulak asmadı:
            '' Allah'ın emirlerini göz ardı ederek, âlimlere küçücük bir hüküm koyma yetkisi tanımak, Allah'tan başkasını Rab seviyesine çıkarmaktır. Şeytanlara, Tağutlara, Nemrutlara, Firavunlara, putlara ve heykellere tapmak; nasıl şirk ve küfür ise âlimlere Allah'a kul olmalarının üstünde bir değer vermek de şirk ve küfürdür''
            15 Temmuz bir buzdağı ise, suyun altında görünmeyen devasa bir dert var. Darbe teşebbüsünün failleri yakalanır, adalet önüne çıkarılır. Devlet sallanan kaidelerini yeniden sağlamlaştırabilir.
            Ya buzdağının altındaki dert? O ne olacak. Çünkü o yapının yarın bize neler üreteceğini bilemezsiniz. Bir daha 15 Temmuzlar olmasın garantisini nasıl vereceksiniz.
            Yeni bir hamlenin başlaması lazım bu yüzden. Kur'an öğretisinin baş tacı yapılacağı, şahsiyetli, akılcı, araştırmacı, sorgulayıcı ve yalnızca Allah'a kulluk etmenin şuuruna varmış nesiller yetiştirmek zorundayız.

Bu yazı 2420 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum