Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kur'an'daki Muhammed!

01 Ekim 2020 - 13:45

Muhammed Aleyhisselamın hayatını okuyup öğrenmek, her Müslüman için gereklidir. Onun verdiği mücadele bilinmeden, nebiliğin ve resullüğün ne anlama geldiğini kavramak mümkün olmaz. Zira Kur'an; hayatın içine, olaylara ve insana indirilmiştir. Onun 23 yıllık mücadelesine vakıf olanlar, inen ayetlerin nüzul sebeplerini rahatça görebilir.
            Buna rağmen, onun nasıl bir görevle emrolunduğunu, yetkilerinin ne olduğunu anlayabilmek için, müracaat edilecek tek kaynak vardır. O kaynak Kur'an'dır. Asırlardır süregelen din anlayışı, ne yazık ki Kur'an'daki Muhammedi iptal etmiş ve onu ütopik bir zemine oturtmuştur.
            Bu durum, Kur'ansız Müslümanlığın bir neticesidir. Önceki ümmetler nebi ve resullerinin ardından ne yapmışlarsa, Muhammed ümmeti de aynısını yapmıştır. Yani Müslümanlar Kur'anı hayatlarından çıkarırken, aynı zamanda Muhammed Aleyhisselamı da hayatlarından çıkarmışlardır.
            Acı olan bu tarihi meselenin üzerine yazmak istiyorum. Gelinen nokta itibarıyla Muhammed Aleyhisselam, bugün Müslümanlar için ne ifade ediyor?
            O şefaatçidir. Hesap gününde ümmetine şefaat edecektir. Cennetin kapıları kendisine açıldığında, ‘ümmetim ümmetim' diyerek içeriye girmeyecek ve ‘ümmetimi isterim' diyecektir.
            Bütün âlemler O'nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Şeytana yenik düşen Âdem, bir su birikintisine geldiğinde, bir gölge görmüş ve şöyle sormuştur. 'Bu suret kimindir?' Kendisine şöyle denmiştir; bu suret ahir zamanda gelecek olan ve yüzü suyu hürmetine âlemlerin yaratıldığı Muhammed'e aittir. Bunun üzerine Âdem şöyle dua etmiştir: 'Allah'ım Muhammed'in yüzü suyu hürmetine beni Havva ile buluştur. Duası kabul olmuş ve Rahme dağında buluşmuşlardır.'
            Namazı Miraçta ümmetine hediye olarak getirmiştir. Önce 50 vakit olan namaz, bir takım pazarlıklarla 5 vakte düşürmüştür.
            O olmasaydı Allah bu âlemleri yaratmazdı denmiştir. Hakikatin iki yüzü vardır. Birisinde Allah, diğerinde Muhammed bulunur inanışı hâkim kılınmıştır. Bu yüzden Muhammed, yalnızca Muhammed değil, bir nurdur.
             O bütün nebi ve resullerin serdarı kabul edilerek, imtiyazlı bir kimliğe büründürülmüştür. Zamanla bu kabul; nebi resul Muhammedi ilahlaştırma noktasına varmıştır. Musa'ya ve İsa'ya yapılan muamelenin aynısını, Müslümanlar Muhammed Aleyhisselama yapmıştır.
            İnsan peygamber; zamanla melek peygambere dönüştürülmüş, kılık kıyafeti, yemesi içmesi sünnet olarak kabul edilmiştir. İlahlaştırılan nebinin soy kütüğü güya devam ettirilmiş, seyitlik denilen sınıf ortaya çıkarılmıştır.
            Onu Kur'ın dışında ve asla hakikati olmayan tasavvurlarla şekillendiren Müslümanlar, bir mühür kavramı geliştirmişlerdir. Tarikat, cemaat gibi yapılanmalarda bugün hala, 'Muhammed Aleyhisselamın mührü bizde' kavgası vardır.
            Daha sayayım mı? Hangi birisini yazayım. Daha nicesi var elbette. Acıtıcı ve kahredici olanı şu; bunların tamamı birer safsatadır ve Kur'an'daki Muhammed ile uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
            Kur'an bilgisi ışığında bunu anlatmak istiyorum.
            Âdemden Muhammed Aleyhisselama kadar, her topluma Allah tarafından bir nebi resul gönderilmiştir. Kur'an bu durumu çok net anlatıyor. Ve kendisine kitap verilmeyen hiçbir nebi yoktur. İsimlerini saydığı nebilerin yanında, daha sizin bilmedikleriniz de var diyor.
            Bu tarihi gerçeklikten dolayı Allah, Muhammed Aleyhisselama şu hatırlatmaları yapıyor; 'Biz sana yeni bir şey getirmedik', 'Bu kitap kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.'
            Öyleyse önceki nebi resullere verilen görev ne ise Muhammed Aleyhisselama verilen görev de aynısıdır. Yine bu görevin yetki ve sorumluluğu, önceki nebi resullerde ne ise Muhammed Aleyhissalamda da aynısıdır.
            Nitekim bu yüzden; Muhammed Aleyhisselama önceki nebilerin mücadelesini anlatan çok sayıda ayetin, Kur'anda yer alması boşuna değildir. Allah bu bilgilendirmelerle, Muhammed Aleyhisselama görevinde yardımcı olmuştur.
            O zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nebiler Allah tarafından seçilmiş, görevleri itibarıyla resul kabul edilmişlerdir. Âdem'den Muhammed Aleyhiselama kadar gelen tüm nebi resullerin temel görevi tebliğ etmektir. Yani Allah'ın kelamını insanlara iletmektir. Onların sorumluluğu; bu tebliği ne bir eksik ve ne bir fazla yapmaktır. Bunu başardıklarında, görevlerin tam olarak yerine getirmiş olurlar.
            Şu ayet, bu gerçeği anlatıyor:
            'Emrolunduğun şeyi, onlar anlayıncaya kadar açık açık söyle ve müşriklere aldırma.' (Hicr–94)
            Kur'an son nebi olarak Muhammed Aleyhisselamı, önceki nebiler konusunda öylesine bilgilendiriyor ki bu öğretiye hayran olmamak elde değil. Mesela şu ayete bakalım:
            'Biz Nuh'a ve onun soyundan gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına; İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a, ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Davud'a da Zebur vermiştik.
            Daha önce kıssalarını anlattığımız (nice) peygamberler gönderdik. Allah Musa ile doğrudan konuştu.' ( Al-i İmran- 163–164)
            İşte bu öylesine muhteşem bir öğretidir ki Muhammed Aleyhisselamın tebliğinde ona esaslı bir metot kazandırmıştır. İlgili ayete bakalım:
            '(Ey Muhammed) Biz sana Kitab'ı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!' (Nisa–105)
            Allah'ın önceki nebilerin kıssalarını vererek, Muhammed Aleyhisselama öğrettiği tebliğ metodunun üç ana unsuru vardır. Tüm nebi resuller tebliğde bulunurken, bu üç unsurla yetkilendirilmişlerdir.
            Peki, nedir onlar? Şahit, müjdeleyici, uyarıcı.
            Müjde, bir mükâfattır aynı zamanda. Allah kendisine iman edip, iyi işler yapanı sınırsız güç ve kudretiyle mükâfatlandıracaktır. Nebi Resul tebliğinde, bunu devamlı olarak anlatacaktır.
            Uyarmak, bir hatırlatmanın sonunda gelir. Allah'a iman etmeyip sapanları, günahkârları, elim bir azap beklemektedir. Nebi resuller hiç bıkmadan, bu hatırlatmayı yani uyarıyı yerine getirecektir.
            Kur'an sık sık Muhammed Aleyhisselamı bu metot konusunda ikaz etmekte, müjdeciliğine (mübeşşir) ve uyarıcılığına (nezir) vurgu yapmaktadır:
            'Haydi, hatırlat/ öğüt ver! Sen sadece bir hatırlatıcısın. Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.' (Gaşiye, 21–22)
            Yine aynı konuya yöneliktir şu ayet:
            'Peygamberin üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah sizin açıkladıklarınızı da bilir, gizlediklerinizi de bilir.' (Maide–99)
            Allah tebliğ sürecinde devamlı olarak, bunu Muhammed Aleyhisselama bildiriyor:
            'De ki ‘Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.' (Hicr–89)
            Yine benzer mealdeki ayetler şöyledir:
             'Sen sadece uyarıcısın. Şüphesiz Biz seni gerçek ile gönderdik. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak.' (Fatır, 22–23)
            Müjdeleyici ve uyarıcı olarak, bu kadar ısrar niye acaba? Bu konuda oldukça kafa yoruyorum. Bunun mutlaka bir sebebi olmalı. Cevabı elbet Kur'an'da var. O ayeti sizlerle paylaşıyorum:
            'Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.' ( Nisa–165)
            Ayette geçen 'Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın' cümlesi fevkalade önemlidir. Zira bu cümle, Muhammed Aleyhisselamın 'şahitliği' ile birebir ilgilidir. Bunu şahitlik kavramının içinde anlatacağım.
            Kur'an Muhammed Aleyhisselama; bazen uyarıcı, bazen müjdeleyici ve bazen de şahit olduğunu sık sık hatırlatıyor. Bazen de üçünü birden ifade ediyor. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:
            'Ey Muhammed! Biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.' (Fetih–8)
            Muhammed Aleyhisselamın mübeşşir ve nezirliği dünya hayatına aittir. Şahitliği ise ahiretteki hesap günüyle ilgilidir. Bu gerçeklik, tüm nebi resuller için de aynıdır. Peki, bunun anlamı ne olabilir? Kur'an bize o kadar muhteşem bilgiler veriyor ki irkilmemek elde değil.
            Zira Kur'an, hesap gününde tüm toplumların, nebi resulleriyle birlikte sorguya çekileceklerini söylüyor. Oradaki hesaplaşma geleneksel anlatımın aksine müthiş çetin geçecektir. Pişmanlıklar, itirazlar ve şikâyetler yaşanacaktır. Tüm bunlara karşı Allah onlara, görevlendirdiği nebileri şahit olarak gösterecektir.
            Basitçe şöyle ifade edeyim; Allah itiraz, pişmanlık ve şikâyetlere karşılık Nebi Resullerine soracak, 'Siz bunlara anlatmadınız mı? Uyarmadınız mı? Müjdelemediniz mi? Tüm Nebi Resuller ise, görevlerini eksiksiz yerine getirdiklerini söyleyeceklerdir.
            Kur'an'ın bu konudaki bilgisi açık ve nettir:
            'Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara soracağız. Gönderilenlere (elçilere) de soracağız.' (Araf–6)
            İnkâr eden, şikâyet eden, itiraz eden kimin karşısında susar. Şahidin. Şahit gerçekleri açıkladığı zaman, onların durumu nice olur:
            'Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hali nice olacak?' (Nisa–41)
             Benzer konuya vurgu yapan bir başka ayet şöyledir:
            'Her toplumdan bir şahit gönderdiğimiz gün, artık inkârcılara izin verilmez. Ve onların özür dilemeleri de kabul edilmez.' (Nahl–84)
            Nebimizin şahitliği konusunda, Kur'an ısrar etmeye devam ediyor:
            'Dirilteceğimiz gün; her toplum için içlerinden kendilerine karşı bir şahit, seni de bunların üzerine bir şahit olarak getireceğiz.' (Nahl–89)
            Dolayısıyla Muhammed Aleyhisselam, Allahın nebisidir. Tebliğ ile görevlendirilmiştir. Onun işi, sadece tebliğ etmek yani söylemektir. Bu tebliğe insanların inanıp inanmaması, onun sorumluluğu altında değildir. Yani O kimseyi hidayete erdiremez, kimseyi de yoldan çıkaramaz.
            Dünya hayatında müjdeci ve uyarıcı, ahiret hayatında ise şahit olarak görevini tamamlamış olacaktır.
            Muhammed Aleyhisselama iman, Allah'a imandır. Tebliğ ettiği Kitab'a imandır. Muhammed Aleyhisselamı sevmek demek, tebliğ ettiği Kur'an'a sımsıkı bağlanmak demektir. Onun sakalını, giyimini, beşeri hallerini taklit etmenin insana kazandırdığı hiçbir şey yoktur.
            Şahsen, o hesap gününde, onun şahitlik yapacağı o günde, kendisine karşı mahcup çıkmak istemem. Benim Muhammed sevgim budur.
            Dolayısıyla Muhammed Aleyhisselam; nur değildir, kimseyi hidayete erdiremez, orduların önüne geçip savaşmaz, olimpiyatlara gelip misafir olmaz, ahiret gününde şefaatçilik yapamaz, ölülere talimat veremez.
            Tıpkı şu ayette bildirildiği gibi;
            'Dirilerle ölüler eşit olmaz! Gerçi Allah dilediği (ölü ya da diri) kimseye işittirir. Sen ise kabirlerin içindeki kimselere işittiremezsin.' (Fatır–22)

Bu yazı 4414 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum