Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Filozof Rıza Tevfik

22 Mart 2019 - 15:19

Tarihin en uzun soluklu milletiyiz. Asya steplerinden dünyanın dört bir yanına yayılmış, yurtlar edinmişiz. Devletler kurmuş, devletler yıkmışız. Binlerce yıldır devam eden, bir serüvendir bizimkisi.
            Söz ve kelam, bizim için olmazsa olmazdır. Bu yüzden şairlerimiz, ozanlarımız can damarımızdır. Hicranlarımızı, coşkularımızı onlar dile getirir. Söyleyemediklerimizi, haykıramadıklarımızı onlar söyler.
            Tenkit, hiciv, taşlama onların sesinde adresine gider. Belki bu yüzden; en çok onlar çile çeker, en çok onlar zulme uğrar. Çünkü yaşadıkları devrin siyasi, dini, ideolojik ikliminden kurtulamazlar.
            Aslında bizim için önemli olan; onların söylediği sözdür. Bazen bir kelimedir, bazen bir mısradır, bazen bir dörtlüktür. En zor şartlarda, en imkânsız zamanlarda onlarla ayağa kalkarız. Bir mısra, bir dörtlük bazen yeniden dirilişin, eşsiz bir zaferin silahı olur.
            Buna rağmen, toplumsal bir hastalığımız vardır. Şairlerimizi ve ozanlarımızı, sahip oldukları dünya görüşü ile değerlendiririz. Ne hüzündür ki onların dini, siyasi ve ideolojik tercihini ön plana çıkararak, ustalıklarını ve sanatlarını görmezden geliriz.
            Necip Fazıl şiirin ustasıdır. Ancak dini söylem yönüyle, bir kesim tarafından görmezden gelinir. Nazım Hikmet de şiirin ustasıdır. İdeolojik tarafından bakıldığında, onu da bir kesim görmezden gelir.
            Aslında dikkat kesilmemiz gereken, kulak vermemiz gereken onların sözüdür, sanatıdır.
            Yakın tarihimizin böyle bir usta şairi var. Bugün pek bilinmeyen ve hatırlanmayan bir söz ustası o: Filozof Rıza Tevfik.
            1868 yılında Rumeli'de doğdu. Tıbbiyeyi bitirdi. Felsefe okudu, İstanbul Üniversitesinde felsefe profesörüydü. Uzun boylu, güçlü kuvvetli heybetli bir adamdı. 7 lisan bildiği kayıtlara düşmüştür. Devlet görevlerinde bulundu.
            Fakat en önemli tarafı şairliği idi. Sözün, kelamın ustasıydı. Hece vezniyle yazdığı koşmaları, divanları, hicivleri bir şaheser olarak yıllarca dillerde dolaşmıştır. Bir imparatorluğun en uzun yüzyılında yaşamış, devrin şartlarından aşırı derecede etkilenmiştir.
             Bu en uzun yüzyıl, bin bir siyasi çıkmazın yaşandığı, harplerle ve kırılmalarla dolu bir zaman dilimidir. Sevr antlaşmasına, hükümet tarafından murahhas üye olarak gönderilmesi, en büyük talihsizliği olmuştur.
            Bir dönem ittihatçılarla beraber olmuş. Bir dönem, Sultan 2. Abdülhamit'ten özür dilemiştir. 'Abdülhamit'in Ruhaniyetinden İstimdat' başlıklı hicviyesini, bu sebepten yazmıştır. Gün olmuş, milli mücadeleye inanmamış, gün olmuş hicran dolu itiraflarda bulunmuştur. 20 yıllık sürgünden sonra yurda dönmüş; hesaplaşmaya değil, helalleşmeye geldim demiştir.
            İlginç bir yönü daha vardır. Mizacına uygun olmalı ki Bektaşiliğe girmiş ve 'Baba' olmuştur.
            Nükteleri, hicivleri ve şiirleriyle bugün Rıza Tevfik gibilerini arıyor gibiyim. Mesela aşağıdaki Rubai ona aittir:
 
            Kusursuz ve temiz bir özüm kaldı
            Yaşamakta arzum ve gözüm kaldı
            Çok teessüf ederim, bu memlekette
            Henüz söylenmedik çok sözüm kaldı.
 
            Kendisiyle yapılan bir röportajda çeşitli sorular soruldu.
 
            Sizce dünyada en mukaddes şey nedir?
            'Hukuk ve haysiyet-i beşer'
 
            En çok sevdiğiniz hayvan hangisidir?
            'Söyleyemem, nezaketsizlik olur.'
 
            Nasıl ölmek istersiniz?
            'Geç olsun da güç olmasın'
 
            Devrin hükümetini eleştiren şu hicviyesindeki, söyleyiş kudretine bakalım:
 
            Milletin feryadı sarsarken arşı
            Bana boru gelir hürriyet marşı
            Hükümet değil bu, Aynalıçarşı
            Orada sırıtan birkaç simadır.
 
            Rıza Tevfik'in karakteristik eserlerinden birisi de, 'Sorma Hocam' başlıklı şiiridir.
 
            Bana sual sorma, cevap müşküldür
            Her sırrı ben sana açamam hocam
            Hakkın hazinesi darı değildir
            Cami avlusunda saçamam hocam
 
            Kaydi ahiretle düşmem mihnete
            Ben burada memurum şimdi hizmete
            Hayvan otlatırken gidip cennete
            Sana hülle donu biçemem hocam
 
            Miracı anlatma, eşek değilim
            Bildiğin kadar da melek değilim
            Günahkâr insanım ördek değilim
            Bu ağır gövdeyle uçamam hocam
 
            Halka korku verme velvele salıp
            Dünya ve ahiret bu köhne kalıp
            Ben softa değilim cübbemi alıp
            İmaret imaret göçemem hocam
 
            Ölümden ürker mi tez ölen kimse
            Çoktan mazhar oldum ben hak nefese
            Bu demi sürerken ecel gelirse
            İşimi bırakıp kaçamam hocam
 
            Şarabı menetme, o değil hüner
            Aşıkım badesiz pek başım döner
            Gönlümde muhabbet ateşi söner
            Özürüm var, sade su içemem hocam
 
            Narı cehennemi önüme serme
            Günahımı döküp kaygular verme
            Kitapta yerini bana gösterme
            Ben pek o yazıyı seçemem hocam
 
            Feylosof Rızayım dinsiz anlama
            Dini ben öğrettim kendi babama
            Her ipte oynadım cambazım amma
            Sırat köprüsünü geçemem hocam.

Bu yazı 1509 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum