Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Ölümseverlik

02 Mart 2023 - 18:26 - Güncelleme: 02 Mart 2023 - 18:27

Bir zamanlar, araçların arkasına yazmak modaydı. Sadece insanın değil, toplumun da ruh haletini yansıtan özlü sözlerdi. Gazetelere manşet olmuş bir yazı vardı, aynen şöyle yazılıydı: “Hızlı yaşa genç öl, ölümün yakışıklı olsun.”
            Ölmek anlaşılabilir bir şeydi de, yakışıklısı nasıl bir şeydi, anlamak mümkün değildi.
            Aşklar, sevdalar, hicranlar hep ölmek üzeredir bu toplumda. “Ölümüne severiz” mesela. “Bizi ölüm ayırır” mesela.
            Şiirler yazarız sevgiliye, duygular ölümsüz olmaz. Tıpkı şu mısralarda olduğu gibi:
            Gözler ki bir parçasıdır sende İlahın
            Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
            Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
            Sen ölürken de öldürürken de güzelsin.
            İdeolojilerin bayraklaştırdığı kelime nedir acaba? “Ölmek var, dönmek yok” Başka, “Dava uğruna ölmek”.
            Aksini asla anlatamazsın. Dava, sen yaşıyorsan yaşar. Ölülerin davaya bir faydası olmaz.
            Ah bu şarkıların gözü kör olsun. Şu mısralara bak hele; “Ölürsem kabrime gelme istemem, istemem.” Ölüm bu kadar mı kutsal insan için. Kabir bu kadar mübarek bir yer mi?
            Yaşamak sanattır derler. Yediğine, içtiğine dikkat et. Mümkün mü bizim toplumumuzda. Çakar geçersin bütün gerçeklere; “atın ölümü arpadan olsun.”
            Filmlerimiz mafyatik raconlarla dolu. Dizilerimiz keza öyle. Sahneler hep aynı. Başına silah dayanan adama, sunulan seçenek aynı; “Ölümlerden ölüm beğen!”
            Ne bu? Bence ölümseverlik. En az bin yıllık sürede, toplumsal genetiğimize işlenmiş bir şifre. Hayatı hiçe sayan, yaşamayı değersizleştiren, yerine ikame inanışlar koyan bir şifre. Bin senenin yanlışlarla, yalanlarla gergef gibi ördüğü bir şifre bu.
            Adam ölüm döşeğinde, evlatlarına vasiyet ediyor. O filanca var ya, sakın benim salıma (tabut omuzluğu) girmesin. Adamın ölüsü bile kıymetli. Diyelim ki salına girdi. Tabuttan doğrulup, kovalayacak mısın?
            Birisi de şöyle vasiyet ediyor. Beni filanca arkadaşımın yanına gömün. Ölüyor ve dediği gibi gömüyorlar. Ölümü kıymetli, mezarı da. Peki ne yapacaksın kardeşim arkadaşınla mezarda? Akşamları çay muhabbeti mi düzenleyeceksin?
            Ölümsever bir toplumun, şifre kelimelerini veriyorum. Bu şifre kelimeleri hiç değişmedi bugüne kadar.
            Birinci kelime kader!
            Bu dünyada ne yapıp edeceğin, önceden yazıldı. Ölümün de aynı şekilde. Nasıl olsa bir gün, bir şekilde, bir yerde öleceksin. Buna iman edeceksin. Etmezsen, imanın gider. Başına gelecek her türlü kaza, Allahtan’dır. Dolayısıyla korkmana gerek yok. Bir kerecik ölmek yüzünden, bin kere dünyada cefa çekmenin anlamı yok. Ye iç, oyna eğlen, para kazan, rant kolla, iktidara gel vesair..
            Şili’de deprem olur, insan ölmez. Sende nerede olursa olsun, mutlaka insan ölür. Bu senin kaderindir. Şili’dekilere kader olmaz, sana olur. Fay hattı, fuy hattı seni ilgilendirmez. Önemli olan, başını sokacak bir evdir. Olsun da nasıl olursa olsun. Deprem dediğin, ya olur ya olmaz. Depremde ya ölürsün ya ölmezsin. Kader bu, yazıldıysa olur. Yazılmadıysa bildiğini okumaya devam edersin.
            Maden kazaları, yaşanan ölümler nedir? Asla ihmal, tedbirsizlik, kuralsızlık değildir. Kaderdir, yazılmıştır önceden. Burada ölmek yazılıysa alnına, ölümüne şükredeceksin. Onu bunu asla suçlamayacaksın. Neden ve niçin demeyeceksin. Hâşâ hesap sormaya kalkmayacaksın.
            İkinci kelime şehitlik!
            Hakikatinden koparılmış, mana ve ruhu soldurulmuş şehitlik kavramını dünyalık haline getirirsin. Maden kazalarında ölen şehit. Sel felaketinde ölen şehit. Yangınlarda ölen şehit. Depremlerde ölen şehit. Sonra sana akıl verirler. Zaten sen bunları biliyorsun. Şehitlik kadar güzel makam olabilir mi? Yaşasın ölüm…
            Selde niye öldüm, yangında niye öldüm, depremde niye öldüm diyemezsin. Zira o zaman, şehitlik elden gidebilir. Herkes bu ölümlere şükretmeli ve hatta gıpta ile bakmalı..Hele yöneticilerini, iktidar sahiplerini sakın ola ki suçlamaya kalkma.
            Üçüncü kelime helallik!
            Tabutunu musalla taşına koyarlar. Bin yıldır mutat olduğu üzere, imam cemaate sorar: “ Bu mevtaya hakkınızı helal edin.” Cemaat hep bir ağızdan “helal olsun” diye bağırır. Binde bir de olsa, helal etmiyorum diyen birisi çıkar. Onu da tekme tokat dışarıya atarlar.
            Ölü ile diri nasıl helalleşir, diye soran asla olmaz. Ya ölünün dirilerde hakkı varsa, o ne olacak. Adam ölü, konuşamıyor. Bu tablo ölümseverliğin zirvesidir.
            Helallik istemek demek, ben bir hakkı yedim demektir. Hakkını yediğiniz adama, ödemeyi yaparsınız ve helalleşirsiniz. Ulu orta, alelade helalleşme olmaz. Hele kamu hakkı yediyseniz, vay halinize. Kiminle nasıl hesaplaşacaksınız?
            Bin kusur senedir bu hikâye, bitmemecesine devam ediyor.
            Depremler oluyor, Allah’tan. Can veriyorsun ecel’den.
            Bin senedir toplum böyle, iktidarlar böyle. Üç kelimeli şifreyle toplumu idare etmek, avucunun içine almak, ne kadar kolay bir iş haline geliyor.
            1939 Erzincan depreminde, 33 bin insanımız öldü. Dönemin şartları ortadaydı. Felaketin boyutlarını, sonraki yıllarda ancak anlayabildik. Sonra ara ara devam etti depremler. 1999 Marmara iliklerimizi titretti. Ders almalıyız diye sıkça söylendi.
            Alındı mı? Elbette alınmadı.
            Aradan sadece 24 yılcık geçti. Son depremlerle yerle bir olduk.
            Buna rağmen neleri konuşuyoruz. Kaderdir, şehitliktir, helalleşmedir.
            Dikkat ettiniz mi? Şifrenin kelimeleri hiç değişmiyor.
            Aradan birkaç yıl geçer, biz eski düzenimize geri döneriz. Bu şifre değişmediği müddetçe, yine fay hatlarının üzerine binalar yaparız. Yine cennetten bir köşe apartmanlar dikeriz. Tarım arazilerini imara açarız. Rant uğruna binalar peyda ederiz.
            Siyasetçileri zorlarız. Onlar imar afları çıkarır, biz oy veririz.
            Bugünlerde herkes, benzer şeyleri söylüyor. Akıl veriyor, bundan sonrası için yol gösteriyor. Bence hepsi boşuna..
            Bu toplumun bin yıllık genetik şifresi kırılmadan, ölümseverliği toprağa gömmeden hiçbir şey yapılamaz.

Bu yazı 1159 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 4 Yorum
  • Koray Mert
    1 yıl önce
    Güzel yazmışsınız kalemine sağlık
  • Kıymet Aktan
    1 yıl önce
    Ne doğru şeyler yazdın. Gönlüne sağlık. İnsanlığın ölmemesi temennisiyle yüreklere merhamet diliyorum.
  • Ali Suat Arancı/Alanya
    1 yıl önce
    Kaleminize ve gönlünüze sağlık kıymetli hocam..Hislerimize tercüman olan çok güzel bir yazı yazmışsınız..
  • S.Girgin
    1 yıl önce
    Sandıklar kurulunca "o ölumseverligi" sandıklara koyup inşallah gömeceğiz.