Hüseyin TUNÇAY

Hüseyin TUNÇAY

htuncay45@gmail.com

Bir Adalet Masalı

24 Haziran 2015 - 14:19

          'Ölçüsü yanlış olanların bütün ölçümleri yanlıştır.'
         Akil Efendi her zaman yaptığı gibi kasabanın pazar yerini dolaşmakta, bir sonraki pazara kadar olan ihtiyaçlarını almaktadır. Rengini, kokusunu ve lezzetini beğendiği bir okkalık tereyağlarından da alır, dükkanına gelir. Çevresinde uyanıklığı ile bilinen Akil Efendi yağın bir okka olup olmadığını anlamak için bir de dükkanındaki terazi ile tartar. Bir de ne görsün! Aldığı yağ 50 dirhem eksiktir.
          Apar topar kasaba kadısı Adil Efendi'nin yanında alır soluğu. Olanı biteni anlatır. Davacı olduğunu, hakkının yendiğini, alın teriyle kazandığı paranın karşılığını vermeyen köylüye haddinin bildirilmesini talep eder.
          Kadı Adil Efendi, görevlilerden adı ve eşkâli verilen köylüyü getirmelerini ister. Görevliler köylüyü bulup Kadı'nın emrini iletirler. Kendi halinde bir insan olan köylü Salih Efendi bu işe anlam veremez. Çünkü bugüne kadar mahkemelik bir işi olmamış, aklının erdiğince hakka, hukuka uymuş, çoluğunu çocuğunu da bu anlayışla yetiştirmiştir.
          Hem Kadı Adil Efendi geldiğinde kulaktan kulağa dolaşan pek çok rivayet dinlemişlerdi. Tam adı gibi 'Adil' olduğunu, kuvvetlinin değil hakkın yanında saf tuttuğunu, kararını verirken kişinin makamına, mansıbına bakmadığını; padişah, vezir, vükelâ dinlemediğini, mazlumun yanında olduğunu duymuşlardı. Bunlar hatırlayınca rahatladı.
          Kendine çeki düzen verip huzura girdi. Göz ucuyla Kadı Adil Efendi ‘ye baktı. Gözlerindeki hiddet bir yana; uzun boylu, bembeyaz sakallı, yüzünde 'hak' için verdiği uğraşın açtığı derin izler, tertemiz pak bir cübbe, her daim 'öte'yi hatırlatan sarığı, insana huzur ve güven veren duruşu gördü.
          Dedesinden dinlediği Yunus'u hatırladı. Hani O'da dergahına 'eğri'yi sokmamıştı ya' Bu Adil Efendi de dosdoğru göründü gözüne. İşte 'adalet' karşımda ,'Elif' gibi duruyor dedi. İçi ferahladı. Hem bilmediği bir şey de değildi: 'Şeriatın kestiği parmak acımazdı.' Bu tablo, İneği Sarı Kız'ın sütünden yaptığı tereyağını sattığı kişi ile tamamlanıyordu. Gerçi o da yabancı değildi. Köyüne  giderken 'çocuklarım sevinsin' diye  alıp heybesine koyduğu ekmeği satan fırıncı Akil'di.
          Birkaç adım attı, takkesini çıkardı. Sağ eliyle diğer elini kavrayıp önünde birleştirdi, başını 'dolgun başaklar' gibi eğip, gözlerini epeydir yenisini alamadığı şekli, şemaili bozulmuş pabuçlarında sabitledi. O da tam bir 'Elif' oldu, 'adaletin' huzurunda. İşte hazırdı.  
         -Bre Salih Efendi, ne yaptın? Biz, senden adın gibi güzel şeyler beklerken Akil Efendi senden şikayetçidir. Bilirsin ki adalet mülkün temelidir, o giderse ne devlet kalır ne millet. Kul hakkı için arş titrer, kul hakkı yiyen iflah olmaz. Hem kitabımızın hem de iki cihan güneşimizin ölçüye tartıya verdiği değeri bilmez misin? Yağdan aldığın 50 dirhem 60 olur,100 olur, mal olur mülk olur.S onunda evlâd ü ıyaline sermaye olur. Kem alâtla kemâlât olur mu bellersin?
           Salih Efendi, zehirli kıymık gibi beynine saplanan sözlerle uğraşırken konuşmanın devamını duymadı bile. Ben hakkı bilirim, ben kul hakkını bilirim, ben haramı helâli bilirim' Ben 'dosdoğruyu'  bilirim' Nerede hata yaptım? Varsa kusurum, cezasına razıyım' Sorular, sorular'
         Adeta ayakları yerden kesilen Salih Efendi bu muhasebeden ancak Kadı Adil Efendi'nin sözüyle kendine gelebildi'    
-          Var mı bir diyeceğin?
Salih Efendi kendini toparladı.
-          Efendim bilirim ki adalet mülkün temelidir. İşin aslı şudur: Ben fakir bir köylüyüm. Tereyağımı satar, evimin nevalesini alır giderim. Terazim var, lakin okka ve dirhemim yok. Komşulardan idare ederim. Bu defa komşularımdan da bulamayınca terazimin bir kefesine Akil Efendi'den aldığım 'bir okkalık' ekmeği diğer kefesine de yağımı koyup tarttım. Hata, kusur varsa benden değil, 'bir okkalık' ekmeği 50 dirhem eksik satandadır'
   Adaletin sırça sarayında her zamanki gibi karar arefesindeki sessizlik.  
         Salih Efendi gerçeği ortaya çıkarmanın huzurunu yaşarken, Kadı Adil Efendi, hem 'suçlu' hem 'güçlü' Akil Efendi hakkında en uygun hükmü verdi.
         Kadı: ' Hakkını helâl et Salih Efendi' dedi.
      'Teşekkür ederim Efendim"  sözlerini Kadı'nın elini öperek şükran hisleriyle göstermek için, gecenin en zifiri karanlığında siyah iplik ile beyaz ipliği ayırarak adaletin tecellisine kılavuzluk eden Adil Efendi'ye doğru yöneldi. Kadı buna izin vermedi.
         'Olsundu' Tevazu onun süsü.' diye geçirdi içinden.
         Adalete sırtını dönmedi' Belki bunu adalete ve o makamın sahibine saygısızlık olarak görüyordu. Geriye doğru üç adım atarak kapıya ulaştı ve yavaşça süzülüverdi dışarıya.'Sağol Adil Efendi sağol' dedi'
          Karanlıklar adaletle aydınlanacak, zalimlerin adalete hesap verecek, 'hak' kuvvetlinin değil 'haklının' olacaktı. 

Bu yazı 1342 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum