Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Anayasa Diye Diye!

03 Şubat 2017 - 17:08

Hikâyemiz devam ediyor. Derdimiz yine anayasa. Muhtemelen Nisan ayında sandığa gideceğiz. Anayasa değişiklik paketini oylayacağız. Neden hikâye diyorum? Kanuni Esasi ile başladı ve 1,5 asırdır gündemimizden hiç düşmedi.
            Yaptığımız her anayasa, kısa sürede eskidi. Devleti yönetenler hep aynı şarkıyı söyledi. Bu anayasa ile memleket yönetilemiyor.
            Dolayısıyla anayasalar bütün kusurlarımızı, yetersizliklerimizi, yeteneksizliklerimizi, günahlarımızı örten kalın bir şal haline geldi. Yapamıyorsan, beceremiyorsan, yetersizsen kabahatli hemen hazırdı. O anayasa yok mu, o anayasa? Bütün kabahat ondaydı.
            Size Dündar Taşer'den bahsetmek istiyorum. Peki, kimdir Dündar Taşer?
            Ülkücü hareketin doğuşunda devasa emeği olan, fikir ve düşünce adamıdır Taşer. Özellikle tarih analizleriyle dikkat çeken bir askerdir. 27 Mayıs hareketinin içinde Alpaslan Türkeş ile beraber yer almıştı. Milli Birlik Komitesinin 38 üyesinden birisiydi.
            Konferanslarıyla, seminerleriyle, ev sohbetleriyle gençliğe yeni ufuklar göstermişti. İdeolojik fanatizmden uzak, bilimsel düşünmeyi esas alan, tarihin devamlılık kanununa yaklaşımlar getiren bir üsluba sahipti.
            Üstat Cemil Meriç, Taşer için; 'müthiş bir tecessüs, dizginlenemeyen bir zekâ' demişti. Ziya Nur, onun konuşma ve konferanslarından derlediği görüşlerini, 'Dündar Taşer'in Büyük Türkiye'si' adı altında kitaplaştırmıştı.
            1972'de bir trafik kazasında onu kaybettik. Erken ölümü, hem Ülkücü hareket ve hem ülke açısından büyük bir kayıp olarak kabul edildi.
            Dev bir hacme sahip olan 'Mesele' isimli kitabı, ülkücülerin fikir ve düşünce dünyasına geniş etkiler yaptı.
            Bugünün ülkücüleri; anayasa değişiklik paketi hakkında bir kanaate sahip olmadan önce, Dündar Taşer'i ve özellikle anayasa ile ilgili görüşlerini okumalıdır diye düşünüyorum. Devlet Bahçeli ve ekibinin, Alpaslan Türkeş- Dündar Taşer siyasi çizgisinden ne kadar uzak olduğunu görmelidir diyorum.
            Mesele'de Taşer, 27 Mayıs hareketini ve anayasa hazırlıklarını anlatırken; müthiş bir özeleştiri yapıyor ve Türk toplumunun 1 asırdan fazla içinde boğuştuğu çıkmaza parmak basıyordu.
             Şöyle diyordu Taşer: '27 Mayısa takaddüm eden günlerde;  mükemmel bir anayasa yaparsak, ülkenin içinde bulunduğu çıkmazlardan kurtulacağını hesap ettik''
            Taşer özeleştiri ve tarihi değerlendirmesinde, gelinen noktayı şöyle ifade ediyordu; 'günahlarımızı kurşundan bir tabut gibi yıllardır sırtımızda taşıyoruz. Günahlarımızı yani abeslerimizi..'
            Mükemmel bir anayasa yaparsak, bu ülke dertlerinden kurtulur. Gelişiriz, büyürüz ve dev bir ülke oluruz. Ne kolay bir formül değil mi? Kaç anayasa yaptık bugüne kadar. O anayasaların kaç maddesini değiştirdik bugüne kadar. Ve bugün yine anayasa değişikliğini konuşuyoruz.
            27 Mayıs sonrası, 1961 anayasası referanduma sunuldu. Halk % 62 ile kabul etti. Birkaç yıl geçmedi, şikâyetler başladı. Olmaz yürümez nutukları arasında, Türkiye 12 Mart'a geldi. Yine anayasa değişiklikleri ile uğraştık.
            Ha biraz daha yürüyelim arkadaşlar derken, 12 Eylül sabahı Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türküleriyle uyandık. Memlekette ihtilal olmuştu. Dönem biterken, yeni bir anayasa hazırlandı.
            Tabii olarak yine halka soruldu. Bu defa halk, % 92 ile anayasayı kabul etti.
            Birkaç yıl geçmedi, anayasa tartışmaları hemen başladı. Bu defa sivil-askeri söylemi ön plana çıktı. Demokrasiden, sivil anayasadan bahsetmeye başladık. Aradan geçen 35 yıl içerisinde; 'bu ülkenin en büyük günahkârı, bu anayasa idi.'
            Yine aynı sürede, 12 Eylül Anayasasının başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere kaç maddesini değiştirdik, farkında olan var mı? Her iktidar şikâyetçi oldu. Her iktidar kendi kusur ve kabahatlerini bu anayasaya yükledi. Ancak hiç birisi; siyasi partiler yasasını, seçim yasasını değiştirmeye yanaşmadı.
            Niye? Çünkü o yasalar işlerine geliyordu. İşine gelenlere ses çıkarmadılar, gelmeyenler olunca anayasaya veryansın ettiler.
            2010 yılında yine referandum vardı. Anayasada değişiklikler yapılacaktı. Özellikle yargısal alandaki değişiklikler dikkat çekiciydi. Propaganda dönemini hatırlayalım. Sağcısı, solcusu, liberali, muhafazakârı, yetmez ama evetçisi, mezardakiler bile oy kullanmalı diyeni,  tekmili birden meczup gibi sarıldık o anayasa değişiklik paketine.
            Halk %58 ile yine ‘evet' dedi. Peki, sonra? Sonrasının ne olduğunu, 15 Temmuz sonrasında öğrendik. Çılgınca evet dediğimiz o değişiklik, kimlerin işine yaramış. Kimler, devleti emelleri uğruna ele geçirmeye çalışmış. FETÖ davasıyla ilgili açıklanan iddianamelerde ve mahkemelerde bunu bütün açıklığı ile gördük.
             Halk her defasında bu anayasalara, değişiklik paketlerine onay veriyor. Bir müddet sonra tu kaka oluyor. Bu işte bir gariplik görmüyor musunuz?
            Ben görüyorum mesela.
            Siyasilerin dilinden düşürmediği bir gerekçe var: milli irade. Sıkıştıklarında, kusurlarını örtmek istediklerinde, hep milli iradeden bahsediyorlar.
            1961 anayasasına evet demiş bu irade. 12 Eylül anayasasına evet demiş. 2010'da evet demiş. Ama siz her defasında olmuyor, yürümüyor diye şikâyet etmişsiniz. Bir yerde hata var. Milli irade, bu anayasa işinden anlamıyor mu acaba? Yoksa siyasetçiler, anayasa hazırlamasını bilmiyor mu?
            Üstat Cemil Meriç şöyle diyor: 'Seçmek için, anlamak lazım. Anlamak için karşılaştırmak. Mukayese irfana dayanır.' (Mağaradakiler, sf:33)
            Toplumsal anlamda böyle bir irfanımız var mı? Var olduğunu söylemek çok zor. O zaman, nasıl mukayese gücüne sahip olacağız. Karşılaştırma yapamıyorsak, nasıl anlayacağız. Anlamayanların seçimi nasıl sağlıklı olur.
            Bizim 1,5 asırlık anayasa hikâyemizde böyle bir çarpıklık var. Bunu çok iyi kavrayan siyasetçiler, bir şekilde kabul ettiriyorlar halka. Sonrada milli irade diye nutuk atıyorlar.
            Nisan ayında anayasa değişikliği üzerine sandığa gidiyoruz. Öncekilerden farklı mı olacak sanıyorsunuz.
            Referandumdan kabul çıkarsa, ülke yeni ve yepyeni bir sisteme geçecek. Bu sistem yeni çalkantıları, yeni tartışmaları beraberinde taşıyacak. Ülkenin yararına bir şey getirmeyecek. Yarın, bugünden iyi olmayacak.
            Ret oyu çıkarsa, yine tartışmalar devam edecek. Her olumsuzluk, her başarısızlık anayasaya yüklenecek. Başkanlık sistemi gelseydi, bunlar yaşanmazdı denecek.
            Ve anayasa diye diye bizim hikâyemiz devam edecek'

Bu yazı 1707 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum