Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Yaz Gitsin Diyemem!

24 Ağustos 2015 - 11:54

Ülkesi için kaygıları olan ve meselelerine kafa yoran bir yazarsanız, hiçbir zaman için ‘yaz gitsin' diyemezsiniz. 30 yılı aşkın süredir yazıyorum. Hiçbir yazıyı, bu haftada ‘yaz gitsin' ucuzluğu içerisinde kaleme almadım.
            Bir yanda kültürel birikiminiz, bir yanda kişilik özellikleriniz böyle bir sıradanlığa izin vermeyebilir. Ülkesine ve toplumuna karşı, daima sorumluluk duygusu içinde olan bir yazar, istese de yapamaz bu kolaycılığı.
            İlk defa bu hafta, böyle bir durumla karşı karşıyayım. Duygularım kangren oldu. Aklım bir labirent içinde dolaşıyor. Bunca birikim, bunca tecrübe bir işe yaramıyor. Yıllar sonra ben, ilk defa ‘ yaz gitsin' acizliğine düşüyorum.
            Niye mi?
            Yazmaya başladığım yıl ile PKK terörünün ortaya çıktığı yıl aynıdır. Yani müştereken 30 yıl geride kaldı. 30 yılın sonunda gelinen nokta; duygularımı kangrenleştirdi, aklımı labirentler içinde dolaştırıyor.
            Son bir aydır devam eden şiddetin görüntülerine bir bakalım.
            Örgüt resmen meydan okuyor. Karakollar basıyor, Mehmetleri yere deviriyor. Polis karakollarını tarıyor, polis araçlarını havaya uçuruyor. Aynı karakollar ikinci defa seri taarruza uğruyor.
            İlçeler var bu ülkenin sınırları içerisinde, bir türlü kontrol edilemiyor. Özerk bölgeler ilan ediliyor. Kimlik kontrollerini eşkıyalar yapıyor. İlçeler ve iller arasındaki yollar trafiğe kapanıyor.
            Hava raporu verilir gibi, malum resmi raporlar yayınlanıyor. Filan kırsalda, şu kadar ölü, şu kadar yaralı.. Saldırının ardından başlatılan operasyon haberleri geliyor. Havalanan uçaklar, bilinen dağlara bomba yağdırıyor.
            Eee mutlaka cenaze fotoğrafları, toprağa düşen fidanların hanelerinden görüntüler. Ağlayan eşler, baygınlık geçiren anne babalar, kadersiz çocuklar. Bir de onların hikâyeleri tabii olarak. Terhisine üç gün kala şehit olanlar, bir ay önce evlenip toprağa düşenler, şahadetinden bir saat evvel, annesine ‘hakkını helal et' diyenler'.
            Bu filmin olmazsa olmazı, ölü evinin yasçılarıdır. Kahrolsun PKK, hainler, kalleşler. şehitler ölmez vatan bölünmez. Türkiye bu tuzağa düşmeyecektir. Terör akıttığı kanda boğulacaktır'
            Ya halk?
            Bunca rezilliğe, basiretsizliğe; bunca kahrolmuşluğa ve mağduriyete rağmen sessizdir ve soluksuzdur.
            Konuşamaz, akıl yürütemez. Çünkü hem duyguları, hem aklı iğdiş edilmiştir. Onun işi cenaze kaldırmaktır. Gözyaşı dökmektir. Şehitlik diye uyuşturucu şırıngası verildiğinden, asla itiraz edemez.
            O gözyaşı ve feryatlarla cenaze kaldırırken, cenaze kaldırmaya aday yakınları kendisine destek verir, yardımcı olur.
            İktidarı, muhalefeti tekmili birden cümle siyasetçileri, gaflet içerisinde yaşananları seyreder sadece. 77 milyonluk dev bir ülkedir burası. Haftada 50 kişi ölebilir. Terör arada sırada azgınlaşabilir.
            Önemli olan; bu kadar acı, bu kadar kahrolmuşluk sandığa nasıl yansır. Muhtemel seçimde, bana yüzde kaç yazar mesela. Arada bir cenazelere katılıp saf tutarlar. Suratlarına baktığınızda, donmuş bir ifade vardır. Alışmışlardır bir kere.
            Şimdi şunu sormak istiyorum: Günahkârlar cehenneme gitmek için ne yapar?
            Cevabı gayet basittir: ODUN TAŞIR
            Her günahkâr yanmak için, odununu önceden hazırlar.
            Toplum olarak tekmili birden, hep beraber ve el ele odun taşıyoruz. Yanmaya az kaldı.
            Cehennemi teşbih yaptım. Gerisini anlayacağınız umuyorum.
            150 yıl öncesinin tarihine vakıf olanlar, yanmak için el ele nasıl odun taşıdığımızı göreceklerdir. Yandık hem de yandık. Koca imparatorluk gitti elimizden.
             Bu hafta tuşlara basarken, ‘yaz gitsin' istedim.
            'Yazdım gitti işte!'
 

Bu yazı 1256 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum