Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yine Bir 19 Mayıs!

17 Mayıs 2020 - 19:39

101 yıl sonra, yine bir 19 Mayıs'ın sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Her geçen yıl değerini daha iyi anladığımız; üzerinde özgürce yaşadığımız kutsal vatan topraklarının düşman işgalinden kurtuluş mücadelesinin başladığı, bir şahlanış ve diriliş günü,  Cumhuriyet'in teminatı gençlerimize armağan edilen kutlu bir gündür 19 Mayıs'
 Ve hâlâ tartıştığımız bir Kurtuluş Destanı'nın'
O günlere bir dönelim isterseniz; şöyle bir hatırlayalım:
Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, galip devletler tarafından toprakları paylaşılmış, imzalanan mütareke ile elimizde kalan son Anadolu toprakları da yer yer işgal ediliyordu. Bu durumdan güç alan yerli Rumlar iyice azıtmışlar, asırlarca beraber yaşadıkları Türk komşularına karşı çok acımasız davranmaya, türlü hakaret ve zulümlere başlamışlardı. Komiteler oluşturup çeteler kurarak savunmasız Türk köylerine saldırıyor, yollarını kesiyor, soyuyor, öldürüyorlardı. Başkent İstanbul'da devleti temsil edenler ne yapacağını bilemez durumdaydılar. Dört yüz sene idaremiz altında kalan Yunan bir takım düzmece belgelerle topraklarımıza çıkarılmış ve yüzyıllar boyunca kader birliği yapmış bu iki millet birbirine kırdırılmak isteniyordu. Mütareke elimizi kolumuzu bağlamıştı.
              Üç kıta üzerinde kök salmış ulu bir çınar, bütün cihanın titrediği, adaleti ve asaletiyle nam salmış Devlet-i Âli Osman, acaba bu hallere nasıl düşmüştü?İhtilaflar, tartışmalar hemen başlamıştı; kurtuluş için İngiliz mandası mı, Amerikan mandası mı kabul edilmeliydi? Suçlu kim ya da kimlerdi? Kimine göre; 9 yıllık İttihat ve Terakki Fırkası iktidarı, kimine göre ise; 33 yıllık baskıcı yönetimin sahibi Padişah İkinci Abdülhamit. Bugün de hâlâ bunların münakaşalarıyla meşgul değil miyiz?
            İstanbul Hükümeti'nin başında bulunan Damat Ferit Paşa uçaklarla fetvalar attırıyordu Anadolu'ya; Kuvayı Millîyeciler dinsiz, Kuvayı Millîyeciler hain.
 M. Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu'ya kendileri mi geldiler, Padişah Vahdettin tarafından mı gönderildiler? Bindikleri gemi taka mıydı, değil miydi?
Evet, 101 yıl sonra hâlâ bunları tartışıyoruz.
Bunları münakaşa etmek bize ne kazandırır? Ne kazandırdı şimdiye kadar? Tefrikadan, ayrılıktan, kavgadan, düşmanlıktan başka!
Küffar dediğimiz Avrupa; Allah'ın verdiği en büyük nimet olan aklı en iyi şekilde işletirken, bıkmadan yorulmadan çalışıp, peşi peşine yaptığı icatlarla yükselir, aydınlanırken; biz ne yapıyor idik? Sadabad'da, Haliç'te safa sürüyor, güzellere şiirler düzüyorduk! Dağı taşı lalelerle, envayı çeşit çiçeklerle süslüyor idik! Hasım bellediğimiz Şiî Müslüman İran'la boğuşuyor idik! Fakih- Sofu, Kadızade- Sivasî kavgalarıyla vakit öldürüyor idik!  
Dinsiz ve asi olmamak için ne yapmalıydı Kuvayı Millîyeciler? İngiliz kâfirinin merhametine sığınan ve 'Yunan'a mani olmayın, işgale karşı çıkmayın!' diyen aciz bir hükûmetin emirlerine uyarak, kundaktaki yavrularımıza dahi acımayan, namusumuza saldıran, vatanımıza göz diken acımasız bir düşmana boyun mu eğmeliydi?
Yunan,  Avrupalı devletlerden aldığı yardım ve destekle önce devletini kurdu, sonra işi daha da ileri götürerek gözünü elimizde kalan son topraklara; Anadolu'ya dikti. Bu defa da, yine İngilizlerin ve Fransızların kışkırtmaları neticesinde, asırlık rüyası olan Megalo İdea'sını hayata geçirmek için faaliyete geçti. Egenin incisi güzel İzmir'e asker çıkararak işgal etti. Tabii bu sadece başlangıçtı. Arkası gelecekti ve geldi. Süratle topraklarımızda ilerledi. Diyorlardı ki; 'bu geçici bir işgaldir, bir süre sonra terk edip gideceğiz'' Maalesef bizimkiler de aynı sözleri söylüyor; ‘kimse mukavemete kalkışmasın, bu işgaller geçicidir' diyorlar, halkı sükûnete çağırıyorlardı. Hâlbuki düşmanın hakiki niyetini görmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Çünkü soysuz Yunan, topraklarımızı sadece işgal etmekle kalmıyor, içindeki kini kusuyor; asıyor, kesiyor, zulmediyor, kadınlarımızın kızlarımızın ırzlarına geçiyordu. Hükûmet ise acz içinde, hâlâ aynı tavrı sürdürmekte ısrar ediyordu. İşte böyle karanlık dönemlerde ortaya çıkan, bu büyük milletin daima içinde sakladığı bir ruh vardır; Kuvayı Millîye Ruhu! Hemen hemen bütün vilayet ve kazalarımızda Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve bunlara bağlı Kuvayı Millîye Birlikleri kurularak, işgalcilere karşı hükûmetin yapamadığını ve yapması gerekeni yapmaya başladılar. Türk Milleti'nin henüz ölmediğini gösterdiler. Milletin ruhunda kendiliğinden tecelli eden bu ulvî hareket, çığ gibi büyümeye başladı. 
İşgalcilere karşı millî direniş yurt sathında dalga dalga yayılırken, İngilizlerin etkisi altında bulunan İstanbul Hükûmeti Anadolu üzerindeki baskısını gün geçtikçe daha da arttırmaktaydı.         
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, 28 Mayıs 1919'da Havza'dan ve 22 Haziran 1919'da Amasya'dan yayınladıkları genelgelerle;
'Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yol olmuş göstermektedir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.'
            Diyerek Türk Milleti'ni uyanışa ve direnişe çağırmışlardır. Bu çağrı üzerine yurdun dört tarafında toplanan kongrelerle, Türk Milleti, vatanını savunma ve bağımsızlığını kurtarma hususundaki kararlılığını ortaya koymuş, aslâ teslim olmayacağını ve sonuna kadar mücadeleye kararlı olduğunu bütün dünyaya duyurmuştur.
            Bu kararlar neticesinde telaşlanan İngilizlerin sıkıştırması sonucunda İstanbul Hükûmeti, Anadolu'da yeşeren Millî Mücadele Hareketi'ne karşı hasmane tutumunu daha da arttırarak, yerel yönetimlere gönderdiği telgraflarla; Millî Hareket mensuplarının daha sıkı takibata alınarak gerekirse tutuklanmalarını ve kesinlikle müsamaha gösterilmemesini istemiş, Mustafa Kemal Paşa'yı idama mahkûm ederek askerlikten uzaklaştırmıştı. Bunun neticesinde İstanbul Hükûmeti ile ilişkiler kesilmiştir.
 Payitahtımız, gözbebeğimiz, ecdat yadigârı güzel İstanbul işgal altında; çok talihsiz günler yaşıyordu. Asırlar boyu idaremiz altında huzur ve güven içinde yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi vs. azınlıklar işgalcilerle bir olup Müslümanlara karşı akla hayale gelmedik en ağır işkenceleri ve hakaretleri reva görüyorlardı. Fakir mahallelerin vaziyeti ise daha vahimdi; asıyorlar, kesiyorlar, ırza geçiyorlardı. Bu vahşeti, Avrupa'nın medeni milletleri geçinen işgalciler görmezlikten geliyor aksine birtakım bahanelerle her gün bir şehrimizi ya da bölgemizi işgal ediyorlar, bizim bittiğimizi, artık mukavemet gösteremeyeceğimizi sanıyorlardı. Ancak, umdukları gibi olmadı. Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının kararlı tutumları karşısında kara kara düşünmeye başladılar. Bilhassa Sivas Kongresi'nde alınan kararlar hem işgalcileri hem de İstanbul Hükûmeti'ni oldukça telaşlandırmıştı.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi'nden bir hafta sonra alelacele Sivas'a gelen Amerikalı General Harbord'a bakın nasıl cevap veriyor; 'Her şeye rağmen vatanımızı kurtarmak, hür ve medenî bir Türk Devleti kurmak ve insan gibi yaşayabilmek için yapacağım bunu''
Nasıl, tokat gibi bir cevap değil mi? Bütün bu gelişmeler karşısında İstanbul Hükûmeti'nin başında bulunan ve Millî Mücadele Hareketi'ni anlamaktan mahrum bir kişi olan Damat Ferit Paşa; 'Anadolu hareketleri, Birinci Cihan Harbi'nde terfi etmiş birkaç subayın işidir. Bu hareketler, alevleri sönmüş bir saman ateşinden başka bir şey değildir.' Diyerek bu hareketi küçümsüyordu ve bu hareketi ezmek için de elinden gelen her şeyi yapmaktan çekinmiyordu.
Ancak Millî İradenin şahlanması karşısında Damat Ferit Paşa Hükûmeti daha fazla direnemeyerek çekildi, Anadolu hareketine yakınlığıyla tanınan Ali Rıza Paşa sadaret makamına getirildi. Ama İngilizler bundan hiç memnun olmadılar. Damat Ferit Paşa'yı tekrar sadaret makamına getirmek için padişah üzerindeki baskılarını arttırdılar ve nihayet Ferit Paşa'yı tekrar sadaret makamına getirmeyi başardılar.
Ancak, işgalcilerin bütün baskılarına ve İstanbul Hükûmeti'nin bütün engellemelerine rağmen Mustafa Kemal Paşa ve Arkadaşları yılmadılar. Mustafa Kemal'in önderliğinde Anadolu'da sağlanan birlik ve dayanışma ruhunun karşısında düşman daha fazla dayanamadı ve ardına bile bakmadan kaçıp gitti. Bir büyük zafer daha Türk Tarihi'ne altın harflerle yazıldı. Dostlarımız sevindi, düşmanlarımız üzüldü. Kimdi üzülenler? Başta Yunan ve İngiliz olmak üzere Fransızlar, İtalyanlar, ABD, Rum, Ermeni ve onlarla birlikte hareket eden diğer milletler.
            Türk İstiklâl Savaşı, Dünya üzerindeki birçok mazlum millete de ışık oldu. İşgal altındaki birçok ülke Kurtuluş Destanımızı örnek alarak bağımsızlıklarını kazandılar.
Dünya tarihinde, böyle kurtuluş savaşı vererek zafere ulaşmış ve bağımsızlığını kazanmış birçok millet vardır. Ancak kurtuluş destanını ve kahramanlarını hâlâ bizim gibi tartışan bir başka millet daha var mıdır? Bilmiyorum.
            19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kendini genç hisseden her yaştaki gençlere kutlu olsun. Bize bu büyük zaferi hediye eden ve özgürce yaşadığımız böyle güzel bir vatan bırakan, devletimizin kurucusu Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz, nûr içinde yatsınlar.

Bu yazı 2851 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum