Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-58

03 Haziran 2019 - 11:27

Karanlığın, yağmurun, rüzgârın içinde dörtnala yaklaştılar. Sert rüzgârların döve döve yosunlattığı Atalan Yaylası'nın dimdik inen yamaçlarında idiler
-Geldik kardaşlar! Dedi Pehlivan Ağa; İşte Gördes göründü!
               Gördes, işgal denizinin bittiği kıyılarda Müslüman Türk Vatanı'nın serhat kalesi ihtişamıyla karşılarında duruyordu.
Yozgat'tan Ankara'ya, Ankara'dan Eskişehir'e ve Kütahya'ya uzanan zorlu yoldan sonra Gördes'e kavuşmanın sevinci bir anda bütün yorgunluklarını unutturmuştu. Dörtnala ilerlediler.
Gördes'e girdiklerinde minarelerden yatsı ezanları yükseliyordu. Yağmur dinmiş, rüzgâr durmuştu. Evlerin saçaklarından tıpır tıpır damlayan yağmur suları ile arka sokaklarda yankılanan köpek havlamalarından başka bir ses duyulmuyordu. Mezarkaşı'ndan, Yağcıemir Camii'ne uzanan döşeme yoldan Pazar Camii yanındaki Koca Han'a vardılar. Yorgundular, yemeklerini yiyip hemen odalarına çekildiler. Parti Pehlivan Ağa:
-Kardaşlar! Siz istirahatinize bakın! Ben, bizimkiler ne yapıp ne ediyor, bir bakayım. Diyerek arkadaşlarından ayrıldı ve doğruca Molla Mehmet Efendi'nin evine vardı. Bahçe kapısı tırkazlıydı, kapıyı çalıp seslendi:
-Hatice! Kız Hatice!
Yukarıda bir kapı gıcırtısıyla birlikte aydınlanan merdivenin başında bir karaltı belirdi:
-Kim! Kim O?
-Benim kız Hatice! Pehlivan!
Birden çığlığa benzer bir ses karanlıkta yankılandı:
-Pelvan! Anne Pelvan gelmiş!..
Kapı tekrar gıcırdayıp merdiven yeniden aydınlandı ve:
-Oğlum!..Pelvanım mı gelmiş?
-Evet, Anne ben geldim. Ben Pehlivan oğlun!
                Ana kız çığlık çığlığa koştular. Bahçe kapısını aceleyle açtılar. Karşılarında dev cüssesiyle Pehlivan duruyordu. Parti Pehlivan Ağa hemen kayınvalidesinin elini tutup öpüp başına koydu. Hanımı Hatice ile bakıştılar.
-Hani Molla Babam yok mu? Dedi Pehlivan.
-Camiye gitti, şimdi gelir, dedi Hatice ve geçmesi için yol verdi.
Pehlivan besmele çekerek kapıdan girdi ve yavaş adımlarla merdivenlerden çıkarak küçük gaz lâmbasının aydınlattığı oturma odasına girdi. Tam oturmak üzereydi ki; aşağıdan kayınpederi Molla Mehmet'in sesi duyuldu:
-Gız Hatice, kim geldi?
-Oğlun geldi! Gel! Oğlun geldi! Dedi, sevinçli bir sesle Emine Hanım; Pelvan Oğlumuz geldi!
Merdivenleri büyük bir hızla çıkan Molla Mehmet Efendi:
-Vay aslanım benim! Pehlivan oğlum! Hoş geldin safalar getirdin! Diyerek damadı Pehlivan Ağa'ya sarıldı. Pehlivan elini öpmek istedi, öptürmedi.
-Hemen sofra kurun! Pehlivan oğlum acıkmıştır! Dedi Molla Mehmet Efendi.
Hatice hemen davrandı, mutfağa gitti.
-Eee'Nasılsın bakalım oğlum? Hangi rüzgâr attı seni böyle?
-Allah'a hamdolsun çakı gibiyim baba! Bir yandan rüzgâr bir yandan yağmur bizi hayırlısıyla buralara attı.
-Üzerini bir değiştir hele, iyice ıslanmışsın!
O sırada Hatice de kapıda görünmüş ve elbiselerini bırakmıştı sedirin üstüne. Pehlivan hemen kalkıp elbiselerini alarak yan odaya geçti. O arada Hatice de yer sofrasını kurdu. Pehlivan giyinip gelerek oturdu.
-Bana eşlik eden yok mu? Dedi güldü.
-Biz yedik oğlum Pehlivan, sen hemen buyur! Karnını doyur! Dedi Molla Mehmet Efendi ve seslendi:
-Pehlivan oğluma bugün tarladan koparıp geldiğim koca karpuzu getirin, taze taze yesin!
-Tamam, baba! Getiryom! Dedi Hatice.
Kucağında pırıl pırıl parlayan koyu yeşil büyük bir karpuzu getirip Pehlivan'ın yanına koydu.
-Karpuzu erken çıkarmışsın baba bu sene! Dedi Pehlivan.
-Öyle oğlum! Bu sene bereketli olacak inşallah! Bahçeler, bostanlar hepsi de iyi maşallah!
-Oh oh! Allah hayırlısıyla yemeyi nasip etsin!
-İnşallah! Dedi derinden bir 'ohh' çekti Molla Mehmet Efendi ve devam etti:
-Lâkin yarın ne olacağı belli değil. Yunan burnumuzun dibinde' Evveli gün buraya da geldiler' Gerçi bir şey yapamadan çekip gittiler emme diken üstündeyiz.  Bir sürü esip yağmışlar; Kuvvacılara yardım ederseniz sizi asarız keseriz, burayı yakarız yıkarız deyip çekip gitmişler'
-Yapabilirler mi acaba? Burası ovaya benzemez. Etrafta bir sürü silahlı adam var'
-Var olmasına var' Onlar da bunun farkında. Zaten dertleri de o.
-Peki, silâh gücünüz nasıl? Baş edebilecek misiniz bunlarla? Dedi Parti Pehlivan Ağa.
-Oğlum' İki defa müsademeye girdik bunlarla Akhisar taraflarında. Bol miktarda silâh ve mühimmat ele geçirdik lâkin'
-Lâkin de ne?
-Kuvvetimiz azaldı. Simav'da isyan çıkmış. Nasuhoğlu Mustafa Bey ve Tahir Bey kuvvetleriyle Simav'a çağırıldılar. Bu gün Simav'a doğru yola çıktılar. İşgal kuvvetleri de Simav'a doğru ilerleyesilermiş'
-Doğru baba. Bize de Kütahya ve Simav taraflarına gitmemiz emredildi. Vaziyetin vahim olduğu söyleniyor. Yarın biz de Simav'a gideceğiz.
-Bir yandan Yunan, bir yandan da bu asiler.. Ne var şimdi, isyan edilecek vakit mi?
-Doğru söylersin baba' Birileri rahat durmuyor. Çomak sokup karıştırıyorlar' İşgalcilerin işleri kolaylaşsın diye'
-Böyle giderse Yunan elini kolunu sallaya sallaya gelir buralara da'
-Senin kuvvetin ne kadar baba?
-Bir, otuz kırk kadar var' Bazen otuz oluyor, bazen de kırk.
-Ne yapabilirsin kırk kişiyle?
-Öyle' Nasuhoğlu'nun hemen dönmesi lâzım' Seni de bıraksalar buralarda iyi değil mi oğlum?
-İyi olur baba. Ama biz Çerkez Ethem Bey'e bağlıyız, biliyorsun. O nereye biz oraya'
-Köylerde huzur kalmadı. Rum çeteleri azıttılar iyice. Korkuyla bekliyor zavallılar!
-Yarın gitmeden şöyle bir çıkıp dolaşalım çevreyi, biraz moral verelim gariplere'
-İyi olur, sevinir garipler!
-Sabah erkenden çıkarız. Ben gidip adamlarıma haber vereyim.
-Dur beraber gidelim! Dedi Molla Mehmet Efendi ve birlikte Koca Han'a vardılar.

Bu yazı 795 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum