Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Şeytan İçimize Kaçmış!

23 Mart 2018 - 13:24

Çiftlikbank olayı herkesin dilinde. Gencecik bir delikanlı; bir ineğe üç inek ve başka vaatlerle, tırık para 500 milyon toplamış. Vay be, diyen diyene. Mağdurlar çiftliklerde inek arıyor.
            Toplumsal şeceremiz, bu konuda oldukça kabarık. Medya hemen geriye dönüş yapıyor. 80'li yıllarda yaşanan, Banker Yalçın faciasını gündeme getiriyor. 17 yaşındaki Yalçın, piyasadan bire üç vaadiyle inanılmaz paralar toplamıştı diyor.
            Saadet zinciri olayını unutmak olur mu? O yıllarda Gördes'ten ne paralar gitti ne paralar. Karısının bileziklerini bozdurup saadet zincirine gönderen, yüzlerce insan vardı.
            Daha neler vardı neler. Balık hafızalı olduğumuz için çabuk unutuyoruz.
            Umreciler dolandırılır, Hacca gidenler dolandırılır, ev almak isteyenler dolandırılır benim ülkemde. Telefonla dolandırılır, korkuyla dolandırılır. Bir telefonla 40–50 bin lirasını, dolandırıcı hesabına yatıran nice insan var.
            Başka? Elbette başka çok var. Din dolandırıcılığı ile çarpılan binlerce insan var. Kabir sualinden muaf olmak için ödenen ücret ayrıdır, cennette ev sahibi olmak için ödenen ücret ayrıdır.
            25 bin liraya, cennetten ev satın alan insanlar biliyorum ben.
            Müslüman ticareti deyip, toplanan dünya kadar para var mesela. Şirket, hisse senedi diyerek millete muska dağıtanlar var. Tek tek toplasan, belki ülkenin cari açığı kapanır.
            İşin ucunda para olduğu için, bunlar dikkat çeker ve konuşulur. Çalınan ruhlardan, dolandırılan vicdanlardan kimse bahsetmez. Bir cemaat olayı, bu ülkede nelere maloldu. Akıl etseydi, sorabilseydi bu insanlar zamanında, bugünkü mağduriyetleri yaşar mıydı?
            Netice itibarıyla, çok aldatılıyoruz.
            Aldatmanın en güçlü silahı yalandır. Dolandırıcılık yalanla, kandırmak yalanla yapılır. Yeter ki o yalanı bul. Güçlü, tesirli bir yalan olsun. Söylediğin yalan; hakikate, akla, mantığa yüzde yüz aykırı olsun.
            Toplumsal genetiğimiz aslında arızalı. Bunu kimse konuşmuyor. Yaşananlara adli bir olay gözüyle bakıp geçiyoruz. Bu yüzden, yalanlar devam ediyor. Her yalan yeni mağduriyetler, yeni aldanmalar yaratıyor.
            Şiirlerimizde, atasözlerimizde, deyimlerimizde, şarkılarımızda yalan üzerine inanılmaz sözler var. Bir kaçını söyleyeyim, siz de şaşıracaksınız.
            Gençliğimizde anlatırlardı: 'Söylediğin her söz doğru olsun. Ancak her doğruyu, her yerde söyleme!'
            Buyurun buradan yakın. Her doğrunun söyleneceği bir mekân mı var? Doğruyu söyleyeceğimiz yerler neresidir. Mesela yalanın hâkim olduğu bir iklimde, doğruyu söylemeyecek miyiz?
            Yine bir başka deyim hatırlatayım size: 'Doğruyu söylemek, deveyi hendekten atlatmak gibidir.'
            O zaman ne yapmak lazım? Doğruyu söylemeye çalışırken, biraz yalan katmak lazım. Doğru laftan anlamıyorsa, yalan söylemeye fetva veren bir anlayış değil mi bu.
            Buyurun bir atasözü daha: 'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.'
            Niye yalan söyleyeni dokuz köyden kovmuyorlar da, doğru söyleyeni kovuyorlar?
            Halk lisanından bir deyimi hatırlatayım: 'Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz.'
            Bu ne kardeşim diye, kendime çok sormuşumdur. Paradaki haramla, laftaki yalan kardeş gibi yan yana duruyor. Özümsenmiş, tescil edilmiş ve deyim haline gelmiş.
            İnanın yazdıkça aklıma geliyor. Birbiri ardına sözler beni zorluyor. Toplumun siyaset hayatındaki en etkili söz nedir diye sorsam, düşünmeden şunu söylersiniz: 'Yalansız siyaset olmaz.'
            Yalanın olduğu yerde aldatma mutlaka vardır. Toplum, siyasette yalanı kabul etmiş bir kere. Elinden almaya kalkarsanız kızar size. O zaman siyasetçi niye yalan söylemesin. Mal geçerli, büyük bir pazarı ve alıcısı var.
            Yalanı bu kadar özümsemiş bir toplumun, mütemadiyen aldatılmasından daha normal ne olabilir?
            Yalanı seviyoruz ve aldatılıyoruz. Çünkü içimize şeytan kaçmış.
            Ne şeytanı demeyin. Anlatayım o zaman.
            İlk kim aldatıldı? Âdem
            İlk yalanı kim söyledi? Şeytan
            Allah, Âdem ile eşini bir bahçeye yerleştirdikten sonra, Âdeme ne dedi: Dikkat et, bu şeytan sakın seni aldatmasın.
            Buna rağmen şeytan, Âdem'e büyük bir yalan söyledi. Ona ölümsüz bir saltanat teklif etti. Neticede; Allah'ın uyarmasına rağmen, Âdem şeytan tarafından aldatıldı.
            Kur'an bunları o kadar güzel anlatıyor ki ders almamak mümkün değil. Fakat Kur'ansız Müslümanlık hayatımızı karartıyor, bizi perişan ediyor.
            Şeytan, Kıyamete kadar Allah'tan izin istedi. Bu isteği kabul edildi. Ve şeytan şunları söyledi: Ben senin doğru yolunun üzerine oturacağım. Onları önlerinden ve arkalarından ve yanlarından saptıracağım.
            Bu yüzden; Allah biz kullarını hakikati anlamaya, aklımızı çalıştırmaya, tefekkürde bulunmaya, bolca tezekkür etmeye davet etti. Aklı olmayanın dini olmaz dedi. Aklını işletmeyen bir toplumun üzerine pislik yağdırırım dedi.
            Allah Kur'an'da ikaz etmeye hep devam etti. Şunu da bildirdi Rabbimiz: ' O çok aldatan şeytan, sakın sizi Allah ile aldatmasın'
            Parantez içinde söyleyeyim. Çiftlikbank nasıl açıldı? Dualarla, ilahilerle ve nutuklarla.
            Yalanın ilacı hakikattir. Yalanın ilacı akıldır. Yalanın ilacı mantıktır.
            Eeee bunlarda bizde yok. Pislik için gökyüzünden lağım akmasını mı bekleyeceğiz? Toplumsal halimize bir bakalım lütfen, pislik başımızdan paçamıza kadar sırılsıklam etmiş bizi.
            Şeytan içimize kaçmış, kimse farkında değil'.

Bu yazı 1684 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum