Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Nurullah!!

28 Şubat 2018 - 17:58

Tütüncülüğün en yoğun olduğu yıllardı. Pek çok aile gibi, yaz aylarında tarlaya göçerdik. En az iki aile yerli amelemiz olurdu. Bazı yıllar ortakçılarımızla tütün yapardık. Uykunun rafa kaldırıldığı, zamana inat, ellerin bütün kıvraklığı ile tütün kırıp dizdiği bir devirdi.
            Her taraf tütün tarlasıydı. Komşular arasında müthiş bir dayanışma vardı. Fecir vakti kimin çayı hazırsa, komşularını içmeye davet ederdi. Bir tarlanın çocukları, diğerininki ile akşama kadar oynardı.
            Elektrik yoktu. Gece kırımı kaçınılmazdı. En esaslı aydınlatma cihazı lüküslerdi. Her tütüncünün evinde, mutlaka lüküs gömleği fazlasıyla bulunurdu. Gömlek yandığında karanlık var demekti. Annem her pazartesi sabahı, babama siparişte bulunurdu; aman lüküs gömleğini unutma.
            Gece yarısı ikiye ve üçe kadar, lüküs aydınlatmasıyla tütün kırılırdı. Birkaç saat uyunur, sonra yeniden tütüne girilirdi.
            Çocuğuz, keyif alıyoruz tarla ortamından. Derken bir gün bir söylenti çıktı. Çocuk kulağı işte, herkesten daha duyarlı oluyor. Ameleler konuşuyor, evdekiler konuşuyor, komşular konuşuyor.
            Komşumuz Dinarlıların Küsüm Teyze öyle bir anlatıyor, içime garip hisler doğuyor. Köyü basmış, paraları toplayıp gitmiş.
            Hacı Nurilerin Ayşe Teyze dertleşmeye geliyor. Filancının tarla damından, 18 yaşında bir kızı kaldırmış.
            Yeni zenginlerin Sabiha Teyze, anneme yavaş yavaş konuşuyor. Geçen gün pazardan dönenlerin yolunu kesmiş. Ellerinde ne varsa almış.
            Ameleler tarlada onunla yatıp kalkıyor.
            Sonra alışık olmadığımız bir görüntü ortaya çıktı. Çay boyunda lüküslerle ışıl ışıl olan tarlalar, saat 11'den itibaren kararmaya başladı. O saatten sonra, kimse tütün kırımına çıkmıyordu.
            Çocuk kulağı işte, tütün tarlalarını da basıyormuş dediler.
            Böylece eşkıya Nurullah hikâyesi, her tarafı baştanbaşa sardı. Anneannem gece yatarken, anneme çok sıkı tembihte bulunuyor: aman kızım kapının arkasına bir tırkaz daha koy. Nurullah buralarda dolaşıyormuş.
            Gördes pazarından akşam olmadan tarlaya dönmek, erkeklerin birinci işi oluyor. Çünkü Nurullah bu, ne yapacağı belli olmaz.
            Nurullah kimdi? Bilen yok, gören yok.
            Ancak bir şehir efsanesi olmuştu.
            İsmi yetiyordu. Aileler çocukları aksilik yaptığında, çareyi şöyle buluyordu: 'Şşşt, yapma bak. Sonra Nurullah gelir.'
            Kimdi? Neyin nesiydi hiç bilemedik. Ancak bir sürü hikâyesini dinledik.
            Bir yıl sürdü bu atmosfer. Ertesi yıl, kimse Nurullah'tan bahsetmiyordu. Merak edip anneme sordum: Anne Nurullah bu sene de var mı?
            Yok yavrum yok, dedi annem. Nurullah ölmüş.
            Nasıl ölmüş anne dedim. Çocuğun birisi, kafasına bir taş atmış ve ölmüş dedi annem.
            Korku sarımsak kokusu gibidir. Birisinin yemesi yeterlidir. Etrafa kolayca yayılır. Netice itibarıyla korku Nurullah'tır.
            Haksızlığa, adaletsizliğe kim karşı çıkar?
            Yanlış giden işlere, çarpık icraatlara kim itiraz eder?
            Yalakalığa, yalamalığa kim kafa tutar?
            Maziye hakaret edene kim haddini bildirir?
            Söyleyeyim: Yüreğinde Nurullah olmayanlar!

Bu yazı 2531 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum