Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

İran ve Bu İtiraza Dikkat!!

04 Ocak 2018 - 16:06

İran'ın hemen bütün kentlerinde devam eden protestolar, tüm dünyanın gündeminde. Olaylarla ilgili, ilginç bilgi ve yorumlar geliyor. Malum olduğu üzere, bol miktarda komplo teorisi de birbirini takip ediyor.
            Gelen haberler arasında, göstericilerin kullandığı bir slogan fevkalade dikkatimi çekti: ' Biz geçinemiyoruz, bunlar kendini Allah'ın yerine koyuyor.'
            Hâlbuki olayların patlamasına, yumurta fiyatlarına yapılan fahiş zamların neden olduğu biliniyor. Dolayısıyla eylemlerin başlangıcında, tamamen ekonomik zorluklar var. Ancak kısa sürede gösteriler, rejim karşıtı bir söyleme dönüşüyor.
            Yukarıda bahsettiğim slogan, işte rejim karşıtlığının en bariz örneği. Hatta sokağa dökülen kitleler, devrik Şah Rıza Pehlevi lehinde sloganlar atıyor.
            İran devleti bu olayları önleyebilir, ancak rejimin çatladığı gerçeğini örtbas edebilir mi? Çünkü Humeyni devrimi ile kurulan rejim, bugün sallanmaktadır. Arami-Fars kültürünün yoğurduğu, Şia doktrinini esas alan bu rejime, itirazların yükselmesi dikkat çekicidir.
            Tarihi derinliğinde Şia nasıl doğdu?
            Arami ve Fars kültüründe 'insanüstü lider', 'ilahi kral' gibi toplumu derinden etkileyen inanışlar vardı. Güney Arabistan'da Müslümanlık, bu kültürlerin inanışlarına maruz kaldı.
            İlahi kral ve insanüstü lider tarzındaki kültler, Müslümanlık içinde başka kıyafetlerle kendine yer buldu. Hz. Ali'nin hilafet meselesi, Ali taraftarlığı ile bambaşka boyutlara taşındı. Şia'ya göre; Ali'nin imamlığı veya halifeliği, Allah tarafından vahiyle belirlenmiştir. Ebubekir ve Ömer bu gerçeği saklamışlardır.
            Yani Ali'nin imamlığı vahiyle bildirilmesine rağmen, gereği yerine getirilmemiştir. Zira Kur'an'ın bilmediğimiz pek çok sırrını Ali bilmektedir. Şia'nın temel fıkıh kitaplarından olan El Kafi'de, bu durum şöyle anlatılmaktadır:
            'İnsanlardan hiç kimse, Kur'an'ı Allah'ın indirdiği gibi topladığını iddia edemez, iddia eden yalancı olur. Allah'ın indirdiği gibi toplayan ve koruyan, ancak Hz. Ali'dir ve ondan sonra gelen imamlardır.' ( Yakup El Kuleyni- El Kafi- Cilt:1, sf:441)
            El Kafi'de bu meselenin geleceği, şu şekilde anlatılıyor:
            ' Mehdi aleyhisselam kaim olunca (ortaya çıkınca) Allah'ın kitabını kendi asli sınırı içinde okur ve Ali aleyhisselamın yazdığı Kur'an ortaya çıkar.' ( Mustafa Talip Güngörge- Humeyni ve İslam- sf: 77)
            Netice itibarıyla Şia'da, 'Mehdi-i Muntazara' kültü sarsılmaz bir yere sahiptir. Yani beklenen mehdi. Asıl Kur'anı okuyup açıklayacak olan mehdi. Peki, o zamana kadar bu işi kimler yürütecek. Şia bunu da bulmuş ve imamları devreye sokmuştur. Bu imamlar üstelik masumdur. Yani günah işlemezler. Ayetullahlık makamının temelindeki tarihi referans budur.
            Humeyni Şah'ı devirirken, halkın hafızasında tetiklediği inanç sistemi ile başarılı olmuştur. Nitekim Humeyni'nin kaleme aldığı ‘İslam Hükümeti' adlı kitabında şöyle yazılıdır:
            'Allah vahiy yoluyla Peygamberle konuştu ve Peygamber'e indirmiş olduğu hükümleri kendisine halife olacaklara bildirmesini istedi. O da emrolunana uydu, bu sebeple Ali'yi halife tayin etti.'
            İran'da Humeyni rejimi, bu tarihi inanış mirasıyla kuruldu. Ancak devrimin, diğer devrimlere benzemeyen ilginç yönleri vardı. Sorular soru içindeydi. Şöyle ki:
            ' İran'da Şah diktasına muhalefet eden meşruiyetçiler vardı, liberal cumhuriyetçiler vardı, sosyal demokratlar vardı, komünist TUDEH'çiler vardı.
            Halk neden bunların peşine takılmadı da, Ayetullahların peşine takıldı? Başka bir deyişle; Şah'a muhalefetin önderliğini neden başkaları değil de Ayetullahlar aldı?' ( Taha Akyol- Haricilik ve Şia- sf: 183 )
            Toplumu etkilemede tarihi derinliği olan inanış biçimlerinin, bugün bile ne kadar tesirli olduğunu görüyoruz. Aslında asırlardır devlet yönetimlerinin; bu ve benzeri inanç sistemlerini, iktidar ve saltanatları için nasıl kullandığını daha iyi anlıyoruz.
            Şia temelli İran rejiminde Velayet-i Fakih olarak bilinen dini kurum, Anayasada 'Rehberlik Şurası' adı altında yerini almıştır. Taha Akyol bu yapıyı şöyle anlatıyor:
            'İran anayasasının 8. fasıl maddelerinde, Ayetullahlardan oluşan bir ‘Rehberlik Şurası', ‘Velayet-i Fakih' kurumuna uygun olarak; cumhurbaşkanının da üzerinde, devletin bütün yasama, yürütme ve yargı işlerini kapsayan yetkilerle donatılmıştır. Böylece kuvvetler, ‘imam' kurumunda toplanmakta, ‘kuvvetler ayrılığı' benimsenmemektedir.' (Haricilik ve Şia- sf: 201 )
            Mesela Rehberlik Şurasından icazet alamayan hiçbir kimse, parlamento seçimlerinde aday olamaz İran'da.
            Netice olarak bu sistem, İran'da en üstte çok sıkı bir devlet yapısı meydana getirmiş, halkın seçtiği Cumhurbaşkanının fazla bir etkisi olmamıştır. Şia doktrinin rejime hâkim olmasıyla, kaynaklar bu üst sınıfın tekelinde toplanmıştır. Ayrıca dış siyasetteki Irak ve Suriye meselelerinde yapılan harcamalar, iç bütçeyi sarsmıştır.
             Sosyal medyanın inanılmaz gücü ve çağımızın iletişim imkânları ile İran'da toplum, bir yandan ekonomik şartlarını tartışırken, bir yandan bunun sebebi olarak velayeti fakihçileri sorgulamaya başlamıştır.
            İran'da yaşananlar sadece protesto ve gösteri değil. CİA, Amerika komplosunu filan geçin. Mesele çok derin. Asıl onu görmek lazım.

Bu yazı 1424 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum