Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

İcralık Mal

06 Nisan 2018 - 12:56

Her işin vicdani bir tarafı vardır. Hayatın akışı böyledir. Günümüzde buna psikolojik faktör deniliyor. İş, siyaset, cemiyet, spor ve ne derseniz deyin, hayatın tamamında bu vicdani taraf asla göz ardı edilemez.
            Hayatı bu tarafıyla yaşayan ve yaşananlara bu taraftan nazar eden birisi olarak, çok şeyler gördüm ve çok şeyler yaşadım.
            70'li yılların başlarıydı. Çarşıda hemen herkes, bu olayı konuşmuştu. Delikanlı dönemlerimdi. Fevkalade dikkatimi çekmiş ve beni derinden etkilemişti. Ancak o olayın üzerinden 40 yıl geçtikten sonra, yaşananlar karşısında derin bir sarsıntı geçirmiştim.
            Bu olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
            İşinde gücünde bir adamdı. Çok çalışıp, çok biriktiren bir özelliği vardı. Şehrin hatırı sayılır bir mevkiinde, güzel bir ev sahibi olmuştu. İyi niyetli ve fedakâr bir insandı. Birisine kefil oldu. Bu kefillik onun hayatını ters yüz etti.
            Kefilliği ödenecek türden paralar değildi. Alacaklılar resmi işlemleri hemen başlattı. Sonunda evi icradan satışa çıkarıldı.
            Çarşı bu haberle çalkalandı. Yazık oldu denildi. Yaptığı iyiliğin karşılığı bu olmamalıydı denildi. Sonra bir başka merak konuşulmaya başlandı çarşıda. Bu evi icradan kim satın alır acaba sorusu, muhabbetlerin konusu olmaya başladı.
            O günlerde çok sayıda talipli vardı bu ev için. Ancak bir türlü karar veremiyorlardı. Vicdani kaygılar yürek yakıyordu.
            Satış tarihinden bir gün önce, çarşı bir söylentiyle çalkalandı. Evin satışına o girecekmiş. Kafasına koymuş bu evi almayı. Zaten ondan başkası bu işe girmezdi'
            Peki, kimdi o adam?
            Atak, dizgin tanımaz, parayı çok seven bir ticaret adamıydı. Aile olarak köklü bir ticari gelenekten geliyordu. Satışa girebilmek için, bir gün öncesinden gerekli teminatı yatırarak beklemeye geçmişti.
            Ancak hiç beklemediği bir pürüz çıktı ortaya.
            Babası bu şehrin ağır adamlarındandı. Oğlunun bu satışa gireceğini duyunca çılgına dönmüştü. Hemen iş yerine gelerek, oğlunu karşısına aldı. İlk sözü şu oldu: 'Git hemen o teminatı geri çek.'
            Şehrin en güzel mevkiindeki bu evi almayı, kafasına koymuştu oğlu. Babasını yatıştırmak için türlü gerekçeler ortaya koydu. Kazançtan bahsetti. İleriye dönük yatırımdan söz etti.
            Babası hiddetliydi, son sözünü, baştan söylerdi. Tek cümlelik müthiş bir balyoz indirdi adeta ve şöyle seslendi oğluna:
            'Bu evi, o icradan satın alırsan, seni evlatlıktan silerim''
            Sanki bir bomba düşmüştü mağazalarına. Oğlu tuz buz olmuştu. Fakat evi satın alma arzusu,  vicdani bütün değerleri alt üst ediyordu. Birkaç dakika öyle kaldılar. Sonra babasına 'neden' diye sordu.
            Babasının cevabı ders gibiydi:
            'Bak oğlum! Ağlayanın malı gülene hayır etmez. Gözlü maldan insana fayda gelmez..'
            Neticede ne mi oldu diyeceksiniz?
            O adam, babasının bütün ikazlarını hiçe saydı. Ertesi günkü satışa girerek, evi satın aldı. Evin sahibi ve ailesi gözyaşlarıyla o evden ayrılıp kiraya çıktılar.
            Sonraki yıllarda, evi satan alan adam daha da zenginleşti. Varlığına varlık kattı. Artık bu şehre sığmıyordu. İzmir hayallerini süslüyordu. Öyle de yaptı. Daha çok büyümek ve daha büyük işler yapmak için İzmir'e göçtü.
            Bu yaşananlardan yaklaşık 40 yıl sonra, onu İzmir'deki evinde ziyaret ettim. Neden mi?
            O adam varlığını kaybetmişti. Zenginliğinden eser kalmamıştı. Akıllara ziyan ne işler olmuş, darmadağın savrulmuştu.
            Elinde bir tek oturduğu evi kalmış, Bağ-Kur maaşıyla geçinmeye çalışıyordu.
            Beni görünce çocuklar gibi sevindi. Gözlerinden birkaç damla aktığını gördüm. Kaç zaman oldu, kapımı senden başka çalan çıkmadı dedi. Oturduk epey sohbet ettik. Başından geçenleri anlattı iç çekerek.
            Çocukları bile evine uğramıyormuş. Sonra sesi titreyerek, şunları söyledi bana: 'Babamı dinlemedim. Ağlayanın malı bana hayır getirmedi. Büyük bir varlıktan, büyük bir darlığa düştüm..'
            Hangi işi yaparsan yap, vicdani tarafı ihmal edersen, bir gün tökezlersin.
            Bugün vicdani tarafı iptal edilmiş bir siyaset iklimi var ülkemde. Hüzünle ve kaygıyla takip ediyorum.
            Hiçbir siyaset, vicdana muhalefet ederek başarılı olamaz.
            Neden, niçin, nasıl sorularına cevap vermekten, düz anlatmaktan yoruldum. Daha iyi anlaşılsın diye, yaşanmış hikâyelerle ve masallarla anlatmaya çalışıyorum.

Bu yazı 1890 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum