Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Gördes Kabristanı'nın Sırrı

15 Haziran 2016 - 13:45

Eski Gördes'teki tarihi kabristana hiç dikkat nazarıyla baktınız mı? Şehrin en merkezinde bu büyüklükte bir mezar, acaba neyi ifade ediyor. Yine mezarlığı baştanbaşa kaplayan devasa selvi ağaçları, sizde ne gibi düşünceler oluşturuyor.
            Bu tarihi kabristanın, bize anlattığı çok önemli mesajlar var. Kadim bir geleneğin ve inanışın tüm inceliklerini, kabristanın yapısı içerisinde görmek mümkündür.
            Nedir diye merak ediyorsanız, anlatayım.
            Bugün Anadolu'da, eşine ender rastlanan bir kabristandan bahsediyorum. Bir şehir merkezinin tam göbeğinde, böylesi bir kabristana rastlamak, artık günümüzde imkânsız hale gelmiştir. Modernleşmenin en büyük dinamiği olan şehirleşme olgusu, tarihin bu kadim kültürünü de işlemez hale getirmiştir.
            O zaman biraz geriye, hem de çok geriye gitmek zorundayım.
            Türklerin İslamiyet'i kabul etmesi, söylendiği kadar kolay olmamıştır. En az 150 yıllık, buhranlı bir dönem yaşanmıştır. Bu kısımlarda ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak şunu söyleyebilirim. Türkler İslam öncesi, tek tanrılı bir dine inanıyordu. Kam, ata, baksı gibi din büyükleri, bu inanışta önemli bir yere sahipti.
            İslam'ı kabul ederken, daha ziyade tasavvuf yolunu tercih ettiler. Tek tanrılı dindeki ata, kam ve baksıların yerini, bu defa dede, veli gibi şahsiyetler almaya başladı. Yeni bir dini kabul ederken, bu kabulün en dinamik vasıtası, ahiret inancı olmuştur.
            Ahiret düşüncesi; yalnızca inanılacak değil, aynı zamanda iman edilecek bir gerçeklik haline gelmiştir Türklerde. İman etmek, inandığını yaşamak ve hayata geçirmek demektir. Ahiret, bir gün tecelli edecektir. İnsan, dünya hayatında ne yapıp yapamadığının hesabını, o gün verecektir.
            Türkler yerleşik hayata geçtikçe, bu ahiret imanını yaşam biçimlerinin her noktasına nakış gibi işlediler. Böylece devasa bir terbiye sistemi ve disiplini oluşturdular. Bunu şöyle özetlemek mümkündür: Eline, diline, beline hâkim ol!
            İslam'ı kabul ettikten sonra, ilk devirlerde ölülerini evlerinin bahçelerine defnettiler. Bunu bir anlamı vardı. O evde yaşayan herkes, giriş ve çıkışında mezarları görüyor ve böylece devamlı olarak ölüm fikrini hatırlıyordu. Yani ahreti her an hissediyordu.
             Birkaç yüzyıl böyle geçti. Türkler yerleşik hayatla beraber, şehirleri inşa etmeye başladı. Cenazelerini artık evlerinin bahçelerine defnedemezlerdi. Fakat yıkılmaz bir imanları vardı ahiret konusunda. Onu ne yapacaklardı.
            Bu defa şehirlerin en merkezi yerlerini, kabristan olarak ayırdılar. Böylece kadim şehirlerin göbeğinde, muazzam kabristanlar oluşmaya başladı. O şehirde yaşayanlar işe giderken, evine giderken, mecburen o kabristanı görecek ve böylece ölümü hatırlayarak, ahiret imanına sarılmaya devam edecekti.
            İşte Gördes Kabristanı, böylesi muhkem bir geleneğin parıldattığı bir mekândır. Gördes tarihinin ne kadar eski olduğunu merak edenler, dikkatlice bu gerçeğe bakmalıdır.
            İsterseniz konuyu biraz daha açayım.
            Yaklaşık 20 yıl önce, CBÜ'den araştırmacılar geldi Gördes'e. Manisa Anıt Ağaçlar Projesi üzerinde çalışıyorlarmış. Gördes'teki anıt ağaçlar üzerine araştırmak için gelmişler. Benden yardım istediler.
            Gördes kabristanına ilk gittiğimizde, gördükleri manzara karşısında aynen şunu söylediler: 'Abi! Bu ne?'
            Üç gün süren çalışmalarda, onlarla birlikte oldum. Kabristandaki selvi ağaçlarının yaşını ölçtüler. Bunların içinde yaşları 500 yıldan başlayan ağaçlar vardı. En yaşlı selvi ağaçları ise tam 700 yıllıktı.
            90'lı yıllarda, o kabristanda çok çalıştım. Pek çok mezar taşını okudum. Onların çoğunu kayıt altına aldım. Okuduğum en eski tarihli mezar taşı bile 400 yıllıktı. Mesela eski ve yeni Gördes'te, bir mahalleye adını veren Nakıp Ağa'nın kimliğini, bugün bile bilemiyoruz. Hüseyni Babanın mezarının bulunduğu kabristanda araştırmalarım sırasında, Nakıp Ağa'nın oğlu Hafız Şerif Efendinin mezarını bulmuştum. Hafız Şerif Efendi, yaklaşık 280 yıl önce vefat etmişti. Babası Nakıp Ağa, demek ki en az 4 asır önce Gördes'te yaşamış bir isimdi.
            Evet, Gördes Kabristanı kadim bir kültürün, geleneğin yine kadim bir mekânıdır. Anlatmaya devam ediyorum.
            Günümüzde belki pek kullanılmıyor. Eskiden bir eve kız istemeye gidildiğinde, kız evinin yakınları, oğlan evini araştırmaya tabi tutardı. Eğer şu söz kabul görürse, kızı gönül rahatlığı ile verirlerdi: ' O çocuk ev bark sahibidir.'
            Biraz zorlanabilirsiniz. İnceliklerini anlatacağım.
            Bir gencin ev sahibi olmasını anlayabilir insan. Peki, bark sahibi olmak, ne demektir?
            Eski Türkçe metinlerde, ‘bark ‘ kelimesi mezar anlamına kullanılmaktadır.
            Ev bark sahibi demek, ev ve mezar sahibi demektir.
            Şimdi Türklerin ilk asırlarda, cenazelerini evlerinin bahçesine defnetmesini hatırlayalım. Yani hem ev ve hem bark sahibi deyimi buradan geliyor. Bir delikanlı ev ve barklı bir ortamda yetişmişse, ahiret imanı kuvvetlidir. Yani eline ve diline ve beline hâkimdir. O zaman, bu gence gönül rahatlığı ile kız verilebilir.
            Gördes'te uzun asırlar, bu deyim layıkıyla kullanılıp, hayata hâkim kılınmıştır. Eve bark sahibi gençlere, kaygı duyulmadan kız verilebilmiştir.
            Gördes'in kabristanına, şimdi daha dikkatli nazarlarla bakalım ve biraz tefekkür edelim. Bu şehrin insanları en az bin yıl, ahiret inancının diri tutan o kabristanı ile ömür sürdü. Bu şehir; eline, diline, beline hâkim olan insanların yaşadığı bir şehir olarak tarihe geçti.
            Bugün, asırların o mirası üzerinde hayat sürüyoruz. Gördesliler asil insanlardır. Mütevazılıkları, alçak gönüllülükleri, yardım severlilikleri sıradan bir iş değildir. Kadim bir geleneğin varisidir onlar.
            Dün ve bugün, Gördes'te insanı hayrete düşüren asayiş olaylarına pek rastlayamazsınız. Cinayet, hırsızlık, fuhuş gibi olaylar binde bir türündendir. Akşam sokakta unuttuğunuz en kıymetli eşyanızı, sabah yerinde bulabilirsiniz. Araçlarınızın kontak anahtarını üzerinde unutup, günler sonra hatırladığınızda, yerli yerinde durduğunu görürsünüz.
            Asırlarca ruhumuza ve aklımıza nakış gibi işlenmiş bir inanışın ürünü olan terbiye sistemi ile bugünlere geldik. Manisa'daki önemli sanayi kuruluşlarının, işçi alacağı zaman ‘Gördesli olsun' demesi elbette boşuna değildir.
            Gördes kabristanının sırrı dedim yazımın başlığına. Ne demek istediğime, şimdi hak verdiğinizi sanıyorum.
            Anlattıklarım çerçevesinde, Gördes kabristanına bir kez daha nazar etmenizi ve birazda tefekkürde bulunmanızı rica ediyorum.

Bu yazı 4262 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum