Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Eşek-Balta-Urgan

15 Eylül 2017 - 16:18

Önce hikâyeyi anlatmak istiyorum.
            Sadece köyün değil, o bölgenin de namlı bir ağasıydı. Geniş arazileri, sayılamayacak kadar hayvan sürüleri vardı. Örflü bir adamdı. Sözünün üstüne söz konmazdı. Oğulları, kızları ve torunları ile varlıklı bir hayat sürüyordu.
            Sonra bir vakit geldi. Ağa hastalandı. İyileşmesi için ne gerekiyorsa yapıldı. Çalınmadık kapı bırakılmadı. Fakat hastalığına çare bulunamıyordu. Ağa dışarıya çıkamıyor, atına binip arazilerini gezemiyordu.
            Bu kadar varlıklı ve itibarlı bir hayatı, bırakıp gitmek kolay değildi. Ancak çare yoktu. Adım adım o sona yaklaştığını fark ediyor, yüreğine ateşler düşüyordu. Zamanla ‘yapacak bir şey yok' diye kendini avutmaya başladı.
            Ölümü kabullenirken, ağa bir başka korkunun girdabına kapıldı. Mezara girdiği ilk gün ne yapacaktı. Kendisine anlatılan kabir sualinde neler yaşayacaktı. Şimdi ölümden öte bunu düşünüyor, buğum buğum terliyordu.
            Sonra oğullarını çağırdı ve vasiyette bulundu. Öldüğümde birini bulun. Mezarda ilk gece benimle beraber olsun.
            Oğulları, bu anlamsız isteğe hayır diyemedi. Gönlü hoş olsun diye, ‘merak etme baba' dediler.
            Vakit geldi ve akşamüstü saatlerine doğru ağa vefat etti. Köylüleri ve civar köyler evine akın etti. Oğulları babalarının ölümüne ağlarken, bir yandan da vasiyetini yerine getirmenin gayretine düştüler.
            Her tarafa haber salındı. Bir geceliğine babalarıyla birlikte mezarda yatacak adam aramaya başladılar. Kolay iş mi bu? Hangi diri, bir ölünün yanında bir gecede olsa mezarda yatabilir?
            Bir gecelik mezar refakati için, yüklü bir para miktarı da açıklamalarına rağmen, kimse çıkmadı ortaya. Cenazenin defin saati yaklaşırken, uzak köylerden bir adam çıkageldi. Ben yatabilirim mezarda dedi. Ağanın oğulları, hazine bulmuş gibi sevindi.
            Ancak adam, belirlenen paranın iki mislini istiyordu. Çaresizlik içindeki oğullar, hiç itiraz etmeden kabul ettiler.
            Mezarda bir geceliğine yatmayı kabul eden adam, bir oduncuydu. Hayatta çoluk çocuğu yoktu. Garip bir adamdı. Sadece bir eşeği, bir baltası ve bir urganı vardı. Odun satarak hayatını kazanırdı. Haberi duyunca koşup gelmişti.
            Ağanın mezarının hemen yanı başına bir mezar daha kazdılar. Aradan geçiş verdiler. Önce ağayı toprağa yerleştirdiler, sonrada oduncuyu bir güzel mezara koydular. Oduncu geceyi burada geçirecek, sabahleyin ağanın oğulları tarafından çıkarılacaktı.
            Hoca efendi talkını verdikten sonra, köylüler ve akrabalar mezardan ayrıldı. Akşama doğru mezarın içi sarsıldı. Sorgu melekleri içeri girdiler. Ağanın sorgusuna başlayacakları sırada, hemen yan tarafta birisinin daha yatmakta olduğunu gördüler. Ellerindeki listede böyle bir isim yoktu.
            Sen kimsin diye sordular. 'Ben oduncuyum' dedi. Ne işin var senin burada dediler. Oduncu durumu anlattı. Bunun üzerine sorgucular, çok kısa bir görüşme yaptılar aralarında. Sonra oduncuya seslendiler: 'Ağa zaten elimizde. Onun sorgusunu ne zaman desen yaparız. Hazır sen gelmişken, önce senin sorgunu yapalım.'
            Oduncu terlemeye başladı. Yapacak bir şey kalmamıştı. Kan ter içinde soruları cevaplamaya başladı.
            Önce eşekten başladılar sorguya. Eşeği nereden aldın? Toyo Emin'den aldım. Kaç paraya aldın? 20 Akçeye aldım. Tamamını ödedin mi? 5 akçe borcum kalmıştı ödeyemedim. Niye ödemedin?
            Filan tarihte eşeğe kaç kilo odun sardın? Eşek niye çöktü? Eşeğin yemini suyunu niye zamanında vermedin?
            Eşeğin hesabını veremedi saatler boyunca oduncu. 10 sopa vurulsun dedi sorgucular.
            Kan ter içindeki oduncuya, ikinci sual urgandan başladı. Nereden aldın urganı dediler. Bakkal Hayri Tozlu'dan aldım dedi. Parasını verdin mi dediler. 3 sene sonra verdim dedi. Niye geciktirdin? Hakkını niye yedin? diye azarladılar. Urgan parasını bir akçe eksik ödemişsin, listede gözüküyor diye hatırlattılar. Böylece uzadı gitti urgan hesabı.
            Sorgucular 10 sopa vurulsun dediler. Oduncu terlerinden boğulacak hale geldi. Sabah olmak bilmiyordu. Bırakın gideyim dedi bir ara. Nereye gidiyorsun diye azarladılar. Ha bugün ha yarın ne fark eder, eninde sonunda bu hesaba çekileceksin dedi sorgucular.
            Sıra baltaya gelmişti. Kimden satın aldın dediler. Demirci Sadık Usta'dan aldım dedi. Kaç paraya aldın dediler. 3 akçeye diye cevap verdi. Listeye baktı sorgucular. 2 akçesini ödemişsin. 3 yıl boyunca bu adam senden geri kalanını istemiş. Sonunda Demirci Sadık  Ustaya şöyle demişsin: Benim sana borcum yok.
            Baltanın hesabı tamamlanmadan şafak vakti sökmeye başlayınca; sorgucular, bizim süremiz tamam diyerek mezardan ayrıldı. Oduncu kan revan içindeydi.
            Ağanın oğulları mezarın başına gelmişler, oduncuyu çıkarmak için sabırsızlanıyordu. Gün ağarırken, mezarı heyecanla açtılar. Oduncuyu kan ter içinde mezardan çıkardılar. Adam kendine gelince merakla sordular: Söyle, söyle neler oldu. Babamız ne yaptı?
            Oduncu içini çeke çeke, ağlamaklı cevap verdi:
            'Babanıza bir şey yapmadılar. Onun yerine beni sorguya çektiler. Sabaha kadar bir eşeğin, bir baltanın, bir urganın hesabını veremedim.
            Fakat babanızın işi çok zor, Bu kadar mal mülkün, bu kadar ağalığın hesabını zor verir. Yani evlatlar, babanız'.'nın şeyini  gördü..'
            Ahirete iman, sadece kuru bir inandım maddesi değildir. Bir gün hesaba çekilme hakikatini, bu dünyada iliklerine kadar yaşama ve yaşatma meselesidir. Bir insanın ahirete iman edip etmediğine nasıl karar verir insan? Yaşantısına bakarak.
            Günümüzde ahiretsiz Müslümanlık moda oldu.
            Allah'a kulluk devamlı irtifa kaybediyor. Fecirde uyuyan Müslümanlar; namazsız, oruçsuz, zekâtsız. Ahirete iman eden Müslümanlar nasıl böyle olur, diye düşünüyor insan.
            Ticaret, cemiyet faaliyetlerinde aşırı bir dünyevileşme var. Menfaat, rant, kazanç arzusu, ahiret inancını yerle bir etmiş.
            İktidar, güç, mevki ve makam hırsı bütün mukaddesleri zehirlemiş. Hesabı bilenler, hesabı nasıl veririm diye düşünmüyor bile. Bu nasıl ahirete imandır?
            İşin bir de siyaset kısmı var. Siyaset için her şeyi mubah sayanların durumu, oduncunun halinden bin beter bir görüntü veriyor.
            'Bütün yollar Roma'ya çıkar' diye bir söz vardır. Aslında 'Bütün yollar ahirete çıkıyor' kimse farkında değil'

Bu yazı 1944 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum