Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Çocuk!!

18 Kasım 2016 - 16:59

Geçtiğimiz hafta basında, gündemden düşmeyen bir haber vardı. İstanbul'da bir şirkete kurye ile bir paket gönderilmiş, paketi açan şirket ortağı, patlayan bomba sonucu ağır yaralanmıştı.
            Önce terör mü denildi. Soruşturma genişletildi ve ilginç bulgulara ulaşıldı. Bu yüzden olay, basının gündeminde sürekli yer aldı. Neticede, olayın faili ortaya çıkarıldı. Bombayı kurye gibi getiren şahıs, eli kopan ve ağır yaralanan şirket ortağı adamın oğlu çıktı.
            Yani bir evlat, babasına böyle bir suikast düzenlemişti. Akıl alır gibi değildi. Kamuoyunu şakına çeviren olayla ilgili olarak, hemen herkesin kanı dondu. Tabii olarak, içinden çıkılmaz sorular birbiri ardınca geldi.
            Babasına kasteden oğul, bilgisayar yazılımı yapan bir mühendisti aynı zamanda.
            Basına düşen son haberlere göre; polisteki ifadesinde, olayın çocukluğunda yaşadıklarıyla ilgili olduğunu söylemiş. Bu bir iddia ancak detay yok. Çocukluğunda ne yaşamış sorusu, kamuoyunun ilgisini bir süre daha bu olaya çevirecek.
            Bu olay, aşırı derecede dikkatimi çekti. Bir evladın, babasına böyle bir suikast tertip etmesi vahimdir. Ancak bunun sebebini; çocukluğunda yaşadıklarına bağlaması, olayın kendisinden daha vahimdir.
            Bunu niye söylüyorum.
            Çünkü çocuğu anlamak, çocuğu yetiştirmek bir keşif işidir. Hayatın sonrasındaki bütün olumlu ve olumsuz davranışlar, tamamen çocukluk dönemiyle ilişkilidir. Toplumun sağlığı, çocuğun sağlığına bağlıdır. Çocuk gerçeğini kavrayamayan toplumlar, dertlerine ve meselelerine asla çözüm bulamazlar.
            Konuyu biraz açmak istiyorum.
            Allah Kur'anda insanın yaratılışıyla ilgili olarak, ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık' diyor. Asırlardır Kur'an dışı bir din anlayışı geliştirdiğimiz için, hikmete sırt çevirdik. Yani Allah'ın bize bildirdiği bilgiyi adeta reddettik.
            Allah neden ‘biz' diyor. Zira yarattığı her insanda güzellik ve iyilik adına bir şifre koyuyor. Dolayısıyla en güzel şekilde yaratması tecelli ediyor. 'Her şeyi bir ölçüye göre' yaratan ve 'yarattığı her şeye bir ölçü koyan' Allah, bize çocuğun nasıl yetiştirilmesi gerektiğini de söylüyor.
            Farklı boyuttan konuya devam ediyorum.
            Allah insanı yaratırken, 'ona ruhumuzdan üfledik' diyor. Bu şu demektir, çocuk öncelikle ruhtur. Doğduğunda ağlar. Dünyaya yeni gelmiş bir bebek henüz hiçbir şey öğrenmemiştir. Öğrenmediği bir şeyi nasıl yapabilir. Peki, nasıl ağlar bebek?
            Çünkü o bir ruhtur. Allahın bedenine üflediği bir ruhtur. Dolayısıyla çocuk, 3 ila 4 yaşına kadar bu ruh ile yaşar. Bu dönemde yapılan en büyük yanlışlık, ona bir şey öğretme isteğidir.
            Aslında yapılması gereken, ruhun tatmin edilmesi ve olabildiğince mutlu olmasıdır. Ağladığında kızmayacaksınız. İstekleri karşısında sıkılmayacaksınız. Kırıp döktüğünde azarlamayacaksınız. Böyle yaparsanız; tatmin olmuş yani mutlu olmuş ruh, ileriki yaşlarda akılla şahsiyet kazanacaktır.
            Yani bu yaşlarda yapılacak hatalar ve yanlışlıklar, ileriki yaşlarda asla düzeltilemez. Çünkü ömrün geriye dönüşü yoktur.
            Çocuk bu döneminde, Allah'ın kendinde var ettiği güzeli ortaya koyan davranışlar sergiler. Yani şifresinin ipuçlarını gösterir. Bunun farkına varmak, hayati derecede önemlidir.
            Bir eğitimci olarak hep şunu söylerim; aslında eğitimcilik, insandaki güzeli keşfetmektir. Keşfedeceksiniz ve ona göre çocuğa yön çizeceksiniz.
            Netice itibarıyla; çocuğa Allah'ın bir ayeti olarak bakarım. Onu okumak büyüklere düşen bir görevdir. Okunmadığı sürece, fıtrata aykırı bir yapı ortaya çıkar. Bunun bedelini anne ve babalar kadar toplum da öder.
            70'li yıllarda Zekai Baloğlu Talim Terbiye Kurulu başkanıydı. İstanbul'da bir konferansını dinlemiştim. Benzer konuları içeren enfes bir sunumdu. Bir hatırasını anlattı.
            3 yaşındaki erkek torunu yanlarında kalıyor. Hanımının deden kalma, küçük bir masa saati var. Çocuk bir gün saati eline alıyor. Sesini merak ediyor. Fakat sese ulaşamıyor. O ruh haliyle, saati yere atıyor ve saat parçalanıyor. Babaannesi dedelerinden kalan ve antik değeri olan saatin kırıldığını görünce, çocuğa bağırıyor ve ağlamaya başlıyor.
            Zekai hoca, hemen müdahale ediyor. Hanımını karşısına alarak şunları söylüyor:
            ' Torunum saati aldı. Tık tık sesini merak etti. Ama eliyle dokunamadı bu sese. Görmek istedi fakat göremedi. Dolayısıyla ruhunda bir kompleks oluştu. İyi ki yere atıp kırdı saati. Böylece ruhunda oluşan kompeksi de yerle bir etti.
            Eğer bunu yapmasaydı; ruhuna yerleşen o kompleks, ileriki yaşlarda karşımıza bambaşka bir dert olarak çıkacaktı. Servet harcasak, öyle bir derdi tedavi edemezdik. Sen şükret ki torunumuz o saati kırdı.'
            Tanıdığım insanlardı. Eşi öldükten sonra oğlunu okuttu. Çocuk yaşta doktor olmasını istiyordu. Annelik içgüdüsünü, oğlunu doktor yapma ihtirası ile birleştirdi. Sonunda oğlu doktor oldu.
            Bir gün bana geldi. Derdi vardı. Oğlu akşamları, onlarca çocuk oyuncağı ile oynuyormuş. Bu yüzden eve misafir alamıyormuş. Çok uğraşmış olmamış. Ne yaparım diyor. Evet o çocuk, çocukluğunu hiç yaşamamıştı. Annesinin ihtirasıyla büyümüş ve doktor olmuştu. Zekai hocanın anlattığı kompleksin bir örneğiydi karşılaştığım durum. Çocuğun yaşaması gerekenleri ondan esirgerseniz, işte karşınıza tedavisi olmayan bir dert olarak çıkar.
            İlkokulda Mehmet Öner diye bir arkadaşım vardı. Babası memurdu. Müthiş resim yapardı. Ben çizgi bile çizemezdim. Resimlerimi hep o yapardı. Mehmet nereden öğrenmişti bunu? Hiçbir yerden.
            Şunu söylemek istiyorum. Allah her bir insanda bir güzel yaratıyor. Göreceksiniz ve keşfedeceksiniz. Zeki Müren, o sesi nerede kazandı.
            Matematiğe yatkın, okumaya sevdalı, el becerisi yüksek, sesi güzel, mizah duygusu dikkat çekiyor, merhamet hissi ön planda, teşkilatçı yönü göze batıyor, liderlik emareleri gösteriyor, mimariye ilgi duyuyor, ticari eğilimi gözleniyor, hitabeti ön planda, cesaret belirtileri var, askerliğe özeniyor'. Say sayabildiğin kadar.
            İşte bu nedenle; hiçbir çocuk ötekisi değil. Her bir çocuk Allahın yarattığı bir güzel. Üstelik en güzel.
            Bu hikmeti, bu bilgiyi hiçe sayarak çocuk yetiştirirseniz, hem kendiniz ve hem toplum olarak baş edilmez dertlerle karşılaşırsınız.
            Tarihin akışına bakarım bu yüzden. İlim adamları, sanatkârlar, padişahlar, hakanlar, krallar, diktatörler ve niceleri, yaptıklarında ve yapamadıklarında hep çocukluk döneminin derin izleri vardır.
            Babasına bombalı suikast düzenleyen evlat, çocukluğunda acaba neler yaşadı? Üzerinde durulması gereken bir soru değil mi?

Bu yazı 2031 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum