Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Bir Yazı Yazmıştım

14 Eylül 2016 - 12:13

30 Mayıs 2016 tarihli ‘Çerçeve' sütununda 'Bir Şey Haddini Aşarsa' başlıklı bir yazı yazmıştım. Memleket ve toplum kaygısıyla edindiğim gözlemleri dile getirdim o yazıda. Okuyucularımın çoğu, oradaki tespitlerime dikkat kesilerek çokça sorular sordu.
            Yazıda bir mutasavvıfın sözünden yola çıkmıştım. Bir şey haddini aşarsa zıddına inkılâp eder diyordu. Bir şeyden maksat yaşadığımız her şeydi. Cemiyet, toplum, siyaset, hukuk, adalet, ticaret, değerler ve yaşamak adına her şeydi.
            Yazının özet fikri şöyleydi: Allah insanı bir ölçüye göre yaratmıştı. Ölçü sınır demekti. Bir ayette ‘haddi aşmayın' diyordu. İnsan fıtrat olarak bir had, yani sınır üzerine idi.
            Hangi başlığı ele alırsanız alın, sınırı aşınca olumsuzluklar beraberinde geliyordu. Bu olumsuzluklarında bir sınırı vardı. O sınıra gelindiğinde, zıddına dönüyordu yani inkılâp gerçekleşiyordu.
            Konuyu genel ifadelerle, birkaç başlık altında örneklendirmiştim yazımda. Hukuka ve adalete, yönetenlerin tarzına, dinin istismarına vurgu yapmıştım. Yazının sonunda, gözlemlerim sonucu birden fazla konuda haddin, yani sınırın aşılmakta olduğunu ifade etmiştim Yarınlarda bunların sonuçlarını göreceğimizi ve günü geldiğinde her birini kaleme alacağımı belirtmiştim.
            Okuyucularımın en çok sorduğu soru, ‘neler' idi. Ardından ‘nasıl sorusu' geliyordu. Neler olduğu belliydi. Fakat nasılını bilmek mümkün değildi. Mesela bir yerde adaletsizlik sınırını doldurma noktasına geldiğinde, adaletli bir dönemin nasıl geleceğini asla bilemezdiniz.
            Bildiğimiz tek hakikat şuydu; bir şeyin haddini aşması, insanın fıtratına aykırıdır. Bizim tahmin edemeyeceğimiz, yorum getiremeyeceğimiz bir şekilde zıddına mutlaka döneceğidir.
            Evet, o yazıyı memleket ve toplum kaygısıyla kaleme almıştım. Aradan uzun olmayan bir zaman geçti. 15 Temmuzda millet ve devlet olarak ağır bir badire atlattık. 15 Temmuz öncesinin değerler, siyasi, sosyal, hukuki, toplumsal,  şartlarını tekrar sıralamak istemiyorum.
            15 Temmuz sonrası siyasi, toplumsal, duygusal ve değerler açısından ortaya çıkan tabloya bir göz atalım. Bu tabloda 15 Temmuz öncesine göre, devasa bir fark olduğu görülecektir. Yani pek çok şey, zıddına dönmüş gibidir.
            Siyasette birlik ve beraberlik içinde olmanın kıymetini öğrendik. İktidarı, muhalefeti memleket meselesinde yekvücut oldu. Yenikapı ruhu diye ifade ettiğimiz bu realite, hayatımıza hâkim oldu.
            Özgür basının kıymetini anladık. Senden benden yana gazeteciliğin anlamsızlığını gördük. Cumhurbaşkanımız özgür basın sayesinde milletimize cesaret verdi, sokaklara çıkın diyebildi. Hâlbuki daha bir yıl öncesi gazeteler basılıyor, benden değilsin diye gazeteci dövülüyordu.
            Ben duygusu, benden olsun anlayışı ile yönetmenin olumsuzluklarını fark ettik. Bakan Numan Kurtulmuş; bundan sonra devlette liyakat esas alınacaktır dedi. Bu konuda en büyük katkıyı Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan yaptı. Devletin yaşadığı bir beka sorunu vardı ve birlik ve beraberlik duygusu her şeyden önemliydi. Sayın Erdoğan, kendisine yapılan hakaret davalarından feragat etti.
            Toplum bünyesinde birilerine yaranmak için her yolu geçerli kılma ortadan kalktı. Birbirimize karşı olan sert, ayrımcı bakışları terk ettik. En muhalif ve en taraftar medya organları bile ortak bir seviye ve üslup yakaladı.
            Uzun yıllardır din istismarıyla, insanlar bir hedefe doğru götürüldü. Tenkit edenler, yolunuz yanlış diyenler azarlandı, hor görüldü. Neticede inkılâp gerçekleşti. Çünkü had dolmuştu.
            Şimdi din öğretimini yeniden tartışıyoruz. Bizim dinimiz bu değil diyoruz. Mehdiliğin, kâinat imamlığın, muhteremliğin bu dinde yerinin olmadığını fark ediyoruz. Cennet vaat edenlerin, aslında şeytanın evliyası olduğunu öğreniyoruz.
             Diyanet kendini silkeliyor. Cuma hutbelerinin tarzını ve konularını değiştiriyor. Şirk kavramını gündemine alıyor.
            Bu kadar yanlıştan, değerlerin bu kadar darmadağın olmasından sonra, bizi biz yapan ortak değerlerimizi, müştereklerimizi aramaya başlıyoruz. Doğan Medya gurubu buna öncelik ediyor. Değerlerimizi ve müştereklerimizi konuşalım başlığı altında hazırladığı bir projeyi hayata sokuyor. Her kesimden, her görüşten insan bu projeye görüşleri ile destek veriyor.
            Taa kumpas davalarından itibaren, devasa bir hukuk faciası yaşadık. Şimdi her biri ortaya çıkıyor. Çalınan sorular, gasp edilen haklar, binlerce hukuk mağduru insan. O sınır çoktan aşılmıştı. Şimdi hakkı çalınanların, hukuku çiğnenenlerin mağduriyetini gidermek için yeni bir ufuk açılıyor.
            İçim acıyarak ve yüreğim paramparça şunu söylüyorum: Keşke bu kazanımlarımızı 15 Temmuz gibi kahredici bir olayı yaşamadan, 240 vatan evladını feda etmeden başarabilseydik.
            Demek ki ‘her şerde bir hayır vardır' sözü boşuna söylenmemiş.

Bu yazı 1917 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum