Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Arsanın Tapusu!!

06 Mayıs 2016 - 12:24

            Siyasi hayatımızın bir değil, birkaç devrine mührünü vurmuş bir siyaset adamıydı Süleyman Demirel. Mücadelesi, icraatları, esprileri, hazır cevaplığı ile siyasetin müstesna ismiydi.
            Bugün ondan geriye kalan, çok önemli hatıralar var. Özellikle siyasi literatüre geçmiş ve neredeyse darbımesel haline gelmiş sözleri dikkat çekicidir. Aslında o sözlerin cümlesi, hem toplumun ve hem siyasi yapının gerçeklerini anlatır.
            Yani realite dediğimiz durumdur bu. Doğrusu, yanlışı önemli değildir. Önemli olan, ne olduğuna parmak basabilmektir. Gençlik yıllarımda belki kızardım Demirel'e. Fakat yıllar geçtikçe, tecrübeler yaşadıkça, onun haklı olduğunu anladım.
            Şimdi Demirel'i yazma sırası mı diyebilirsiniz? Elbette haklısınız. Ülke gündemini sarsan siyasi olaylar yaşanıyor. Başbakan görevi bırakıyor, partisi kongreye gidiyor. MHP'de fırtınalar uzun zamandır esiyor.
            Eee böyle bir ortamda, okuyucularım ne düşündüğümü merak ederken, benim Demirel'i yazmanın sırası mı?
            Ülkenin siyasi gündemi barut fıçısı ve ben elbette bir şeyler söyleyeceğim. Bunu yaparken, Demirel ile başlamak zorunda hissettim kendimi. Niçin mi diyeceksiniz? Anlatayım o zaman.
            1965 seçimlerinden zaferle çıkan Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 seçimlerinde de aynı başarıyı gösterdi. Fakat bu ikinci dönemde, parti içinde kıpırdanmalar başladı. Demirel'e karşı Sadettin Bilgiç önderliğinde yürütülen muhalefet, bir müddet sonra ciddi karakter kazandı.
            Siyasi literatüre giren şu müthiş söz, Demirel tarafından muhataplarına şöyle ifade edildi:
            'TAPULU ARSAYA GECEKONDU YAPTIRMAM'
            O günden bugüne, Demirel'in bu tespiti geçerliliğini hiç kaybetmedi. Çünkü bu tespit, Türk siyasi hayatının bir realitesiydi. Öyle kırk elli yılda değişecek bir realite değildi.
            En az bin yıllık itaat kültüründen geliyorduk. Hakanın, sultanın, padişahın kuluyduk. Genlerimize taht kurmuş bir vakıaydı bu. Güce ve kudrete hayrandık. Mesela şu deyim, halkımızın dilinde asırlarca kullanılmıştı: 'Mühür kimdeyse, Sultan Süleyman odur.'
             Böylesi bir mirasla demokrasiye geçtik. Bir toplum için demokrasiye geçmek, bir evden bir eve geçmek değildi elbette. Bir yanda demokrasinin değerleri, bir yanda toplumun bin yıllık değerleri.. Bunları birbiriyle nasıl bağdaştırabilirdik.
            Neticede partileri kurduk, seçimler yaptık, iktidarlar çıkardık. Şekil demokrasiydi, ruhu ise bin yıllık alışkanlıklardı. Sultanımız, padişahımız demeye bayılıyorduk. İtaat etmeyi seviyorduk. Zira kulluk, tarihi vasfımızdı.
            Ve demokrasi de lazımdı memlekete. Elaleme ne diyecektik. Hem tarihi karakterimizi devam ettirecektik, hem demokrasi yapacaktık. Kolayını bulduk tabii olarak.
            Partilerin liderleri bizim için sultan, hakan, padişah hükmündeydi. Toplum böyle görmek istiyorsa, liderler farklı davranamazdı. Onlarda topluma karşılığını verdi. Bir hakan, bir sultan, bir padişah gibi hareket ettiler.
            Bu yüzden demokrasi serüvenimizde, parti liderleri hep ölüm vade iş başında kaldı. İtiraz edemezdiniz. Tenkit edemezdiniz. Farklı görüş söyleyemezdiniz. Hele tahtına hiç göz dikemezdiniz.
            Bunları yaptığınızda; 'tapulu arsaya gecekondu yapmakla' itham edilirdiniz.
            Bu arada şunu söyleyeyim. 1982 anayasasının üzerinden 34 yıl geçmiş. Partiler, iktidarlar bugüne kadar, darbe anayasası diye hep eleştirmiştir. Pek çok maddesini mecliste değiştirmiştir.
            Fakat siyasi partiler ile seçim yasasına hiçbiri dokunmamıştır. Niye peki? Çünkü o maddeler, ‘tapulu arsaya gecekondu yaptırmayacak' karaktere sahiptir.
            Şimdi bugüne geliyorum. Yaşananlara, zikrettiğim minval üzere nazar ediyorum.
            Ahmet Davutoğlu, başbakanlığa veda etti. Partisi olağanüstü kongreye gidip, yeni bir genel başkan ve dolayısıyla başbakan seçecek. Kamuoyunun birinci gündem maddesidir bu. Çok şey söylenip, çok şey yazılıyor. 22 Mayıs'a kadar, bu hararet hiç düşmeyecek.
            Ben bu meselenin arka planına girecek değilim.
            Fakat Davutoğlu'nun yaşadıklarını şöyle izah edebilirim.
            Ahmet Davutoğlu, tapulu arsa üzerinde görev yaptığını unutmuş, kendince bir şeyler yapmaya çalışmıştır. Dolayısıyla yanlış yapmıştır. Bu arsanın bir sahibi vardır ve siz, izinsiz bir çivi bile çakamazsınız.
            Netice itibarıyla; 'tapulu arsaya gecekondu yapmak' isnadıyla görevden demokratik usullerle alınmıştır.
            MHP'de yaşananlar, bizim arsa hikâyesinin farklı bir versiyonunu oluşturuyor. Aslında MHP'de muhalefet filan yok. Bu defa bir partinin tabanı, yani milyonları ayağa kalkmış değişim istiyor.
            Bu talebe; Bahçeli nasıl karşılık verdi, hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum:
            'PARTİYİ BUNLARA TESLİM ETMEM'
            Şimdi şu ibarenin, altını çizmek zorundayım: Partiyi teslim etmem!
            Aslında şunu demek istiyor Bahçeli; tapulu arsaya gecekondu yaptırmam.
            Fakat Bahçeli'nin, hala anlayamadığı bir durum söz konusu. Arsa ve tapu konusunda roller değişmiş durumda. Parti tabanı, Bahçeli aleyhine tapu iptal davası açmış. Bahçeli hala tapu benim diyor.
            MHP'de netice itibarıyla, Bahçeli ‘partiyi teslim etmem' dese de, tapunun el değiştireceği gün gibi aşikâr gözüküyor.

Bu yazı 1715 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum