Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Anayasa Mahkemesinin Kararı

11 Mart 2016 - 18:29

Anayasa Mahkemesi, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül tarafından yapılan müracaatta ‘hak ihlali' kararı vermiş ve neticede her ikisinin tutukluluk halleri kaldırılmıştı. Mahkemenin kararı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘karara saygı duymuyorum ve tanımıyorum' sözleriyle büyük tartışma ortamı yaratmıştı.
            Siyasi ve ideolojik kaygı taşımayan ve yalnızca hukuk diliyle düşünenler açısından, mahkemenin gerekçeli kararını beklemek gerekirdi. Nitekim hafta içerisinde Yüksek Mahkeme gerekçeli kararını açıkladı.
            Aslında tartışmaya mahal hiçbir noktası bulunmayan bu karın gerekçesi, evrensel hukuk yönüyle tam bir manifesto niteliğindedir. Konuya girmeden önce, birkaç yıl geriye gitmek istiyorum.
            25 Nisan 2014 günü, Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümü sebebiyle düzenlenen toplantıda; mahkeme başkanı Haşim Kılıç'ın yaptığı bir konuşma var. O konuşmadan bir bölümü aktarıyorum:
            'Türkiye evrensel değerlere bağlılığını çeşitli antlaşma ve sözleşmelerle dünyaya ilan etmiştir. Bu bağlamda 1990 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisinin kabul edilmesi ve 2004 yılında anayasanın 90. maddesinde yapılan temel haklarla ilgili 'evrensel ölçülere' atıf yapılan değişiklikler, devrim sayılabilecek evrensel düzenlemelerdir.
            2010 yılında anayasanın 148. maddesine yapılan eklemelerle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu açılmış, yargı organları ve idarecilerin sebep olduğu hak ihlallerinin anayasal yargı denetimi sağlanmıştır..'
            Kısaca özetlemek gerekirse; 1990 yılında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılamasını kabul etmiştir. İç hukuk yollarının tükendiği davalar AİM'e gidebilir demiştir.
            İkincisi; anayasanın 90. maddesinde yapılan değişikliklerdir. 2004 yılında yapılan bu değişiklik şu şekildedir: 'Usulüne uygun yürürlüğe konmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. (Anayasa madde 90/5)
            Bunun anlamı şudur: Bir davada iç hukuk mu yoksa evrensel hukuk mu noktasına geldiğinizde, siz evrensel hukuk demek zorundasınız. Niye? Çünkü anayasanızda bunu kabul ederek teminat altına almışsınız.
            Üçüncüsü; Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılmasıdır. 2010 yılında 148. maddeye yapılan eklemelerle bu hak anayasal teminat altına alınmıştır.
            Netice itibarıyla; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hakkındaki bir davayla ilgili olarak hak ihlaline uğradığını iddia ediyorsa, önce iç hukuk yollarını dener. Yani yerel mahkemede aradığını bulamamışsa, bireysel olarak Anayasa Mahkemesine gider.
            Anayasa Mahkemesi aleyhinde karar verirse, nihai olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurur. Bu mahkemenin kararı, artık kesin bir karar hükmündedir.
            Burada bilinmesi gereken husus, başvurunun ‘hak ihlali' sebebiyle yapılacak olmasıdır.
            Anayasa Mahkemesi, yapılan başvuruları esas yönüyle incelemez. Yalnızca hak ihlali var mı yok mu yönüyle değerlendirir. Dolayısıyla karar veren veya kararı bozan bir işlevi yoktur.
            Can Dündar ve Erdem Gül hakkında açılan davada, yerel mahkeme tutukluluk kararı verdi. Önce bu tutukluluk kararına itiraz ettiler. Fakat mahkeme reddetti. Böylece iç hukuk yolu tükenmiş oldu.
            Yasal haklarını kullanarak, Anayasa Mahkemesine başvurdular. Tutuklanmalarının hak ihlali olduğunu iddia ettiler. Yüksek Mahkeme hak ihlali olup olmadığına baktı. Gerekçeli kararında, tutukluluğun hak ihlali olduğunu maddeler halinde sıraladı.
            Anayasa Mahkemesinin bu davayla ilgili olarak, hak ihlali vardır şeklinde karar vereceğine kesin gözüyle bakıyordum. Çünkü Yüksek Mahkeme, benzer kararları daha öncede vermişti. O kararların tamamında evrensel hukuk kaidelerini esas almıştı.
            Anayasa Mahkemesi, şayet gazeteciler hakkında ‘hak ihlali yoktur' şeklinde bir karar verseydi, bu karar kesinlikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönerdi.
            Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı tam bir hukuk manifestosudur. Evrensel hukuk yönüyle müthiş bir emsaldir. Niye mi?
            Mahkeme öncelikle başvurunun kabul edilmesi yönünde oy kullanılıyor. Yani bu başvuru, bir hak ihlali konusu mudur diye üyeler arasında oylamaya gidiliyor. 12 üyenin tamamı, başvuru hak ihlali talebi yönünden görüşülebilir diye oy kullanıyor. Buna rağmen 3 üye ‘hak ihlali yoktur' yönünde görüş bildiriyor.
 
            Sonra iç hukuk yolu tükenmiş midir diye bakıyor. Başvuru sahipleri yerel mahkemeye tahliyeleri konusunda müracaat ediyor. Ancak kabul edilmiyor. Yani iç hukuk yolunun da tükenmiş olduğu, Anayasa Mahkemesince kabul görüyor.
            Tutuklamayı gerektirecek deliller nelerdir? Mahkeme bunu titizlikle inceliyor. Delil olarak, sadece gazetede yapılan iki haber ve fotoğraflar var. Bunun dışında hiçbir somut delil yok. Mahkeme; kanaat, soyut itham ve akademik yorumu kesinlikle delil olarak kabul etmiyor. Bunları yaparken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok kararına maddeler halinde atıfta bulunuyor.
            Yine tutuklamayı gerektirecek haller kapsamında, kaçma şüphesi, delil karartma gibi durumların olmadığını ortaya koyuyor. Yani tutuklama için hem delil yok, hem durum söz konusu değil.
            2004 yılında anayasaya ‘evrensel ölçülere' atıf yapan eklemeleri koyacaksın, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açacaksın, sonrada Yüksek Mahkemenin verdiği bir kararı yerden yere vuracaksın.
            O zaman niye yaptınız bu değişikleri. Niye kabul ettiniz evrensel hukuk görüşlerini.        
 

Bu yazı 1536 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum