Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Akıl Sohbeti

14 Ekim 2016 - 16:37

Yaşı 90'ı bulmuştu. Gördes'in yetiştirdiği önemli ticaret erbaplarından birisiydi. Uzun yıllar İstanbul Kapalıçarşı'nın, bir numaralı halı uzmanıydı.  Kader çizgisi yıllar sonra onu, tekrar Gördes'e taşımıştı. O isim halıcı Sıtkı Babayiğit idi.
            Tek başına yaşadı bu şehirde. Çoğu kimse, onun mazisinden haberdar olmadı. Son demlerinde baş başa konuşurken, şöyle dedi bana: 'Bu yaşımda, yatıyor kalkıyor Rabbime şükrediyorum. Ailem gitti, mal varlıklarım gitti, çocuklarım gitti. Rabbim hepsini aldı benden. Ancak 'akıl nimetini' almadı. Aklım yerinde başım yerinde. O'na ne kadar şükretsem, verdiği bu nimetin karşılığını ödeyemem.'
            Aklını yitirmiş birisine ibretle bakıldığında, aklın kıymetinin paha biçilmez olduğunu anlar insan. Düşünmeyi, bilmeyi, öğrenmeyi, yapabilmeyi, kurabilmeyi, ayırt edebilmeyi, anlayabilmeyi ve daha nicesini akıl olmadan nasıl gerçekleştirebiliriz.
            Akıl nimetini insana bahşeden Âlemlerin Rabbi, kitabında ısrarla akıldan bahseder. İnsanı; aklını işletmeye, düşünmeye, tefekküre, tezekküre davet eder. Allah; bir bilgiyi, yani hikmeti bize bildirirken, öncelikli olarak; '' akıl sahipleri için bunda büyük hikmetler vardır' ifadesini kullanır.
            İnsanı saptırmada, insanlığı yoldan çıkarmada, şeytan en güçlü silahlarını akıl üzerinde kullanır. Şeytanın ilk darbesi, aslında en öldürücü olanıdır. İnsana aklını sevdirir. İnsan, aklının adeta kulu kölesi olur.
            Bu tehlikeye karşı, en güçlü silah meşverettir. Yani istişaredir. İmam Azam Ebu Hanife; İslam'da meşveret'in, olmazsa olmaz hükmüne işaret eder. Rasullulah, Bedir savaşında bunun ön güzel örneğini vermiştir. Ordu karargâhının nerede kurulacağı konusunda, farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Stratejik konumu itibarıyla; Rasullulah'ın gösterdiği yeri, sahabe kabul etmemiştir.
            Bugün bizim kolayca kullandığımız teknolojik bir ürün, kaç aklın bir araya gelmesiyle imal edilmiştir. Büyük şirketlerin ve devasa üretimlerin başarısında kaç aklın payı vardır.
            70'li yıllarda Gördes'in gözde bir ticaret erbabıydı Hüsnü Ulçay. O yıllarda İktisat Fakültesini bitirerek, babasıyla birlikte iş hayatına atılmıştı. Kendisi ‘mektepli', babası ‘alaylı' idi. Gördes'te ilk defa, mektepli- alaylı ticari modele önderlik etmişlerdi.
Kamyon alacaklar, Hüsnü Ulçaya akıl sorardı. Yeni iş kuracaklar ona danışır, fikir alışverişinde bulunurdu. Kefillik, kredi gibi konularda ilk adres hep o olurdu. O yıllar Gördes ticaretinde ve sosyal hayatında, meşveret ön plandaydı. Ortak akıl, aynı zamanda ortak vicdan demekti.
Kültürümüzün deyim ve deyişlerine yöneleceğim akıl konusunda. Meramımızı birkaç kelime ve cümle ile en iyi onlar anlatıyor.
'Akıl akıldan üstündür' denmişse, bunun anlamı gayet açıktır. İşinizde gücünüzde istişare yapın, meşverette bulunun.
'Akıl akıla muhtaçtır' denmişse, kendi aklın her şeye yetmez. Senin aklını tamamlayacak başka akıllar gereklidir.
'Aklından çıkarma' denmişse, önemli bir hatırlatma vardır. Sana tembih edileni aklından çıkardığında,  ağır bedeller ödeyebilirsin.
'Aklını koy' denmişse, yaptığın işlerde duygusallık gibi, bağnazlık gibi sapmalar var demektir.
'Aklımı seveyim' deme. Bu hayranlık, başka işlerde başına iş açabilir.
'Akılsız başın cezasını, ayaklar çeker' denmişse, başkalarının sana yapacağı bir yardım yoktur. Bu yüzden ‘başına' dikkat et.
Ve bir başka kıssa, akılla ilgili olarak: Dünyadaki tüm insanların akıllarını pazarda satışa çıkarmışlar. İnsanlara da; gidin o pazara, birer akıl satın alın denilmiş. Neticede, ilginç bir durum ortaya çıkmış. Herkes, yine kendi aklını satın almış.
Son yıllarda akılla ilgili bir deyimi, sıkça duyar olduk. Ülkenin siyasi meseleleri konuşulup tartışılırken, ısrarla bu deyim kullanılıyor: 'Üst akıl'
Unvanlı pek çok isim; televizyon programlarında, gazete yazılarında bu deyimden asla vazgeçemiyor. Ülkenin yaşadığı her siyasi sorunu, dış politikadaki gelişmeleri, içimizdeki meseleleri anlatırken, üstüne basa basa, bu ‘üst akıldan' bahsediyor.
Yani ne olup bitiyorsa bu ülkede, aleyhimize gelişen ne varsa, sorumlusu hep o üst akıl. Kim bu dendiğinde, bilen yok. Ne var? Komplo teorisi var. Her kimse o bilinmeyen adamlar, yaftayı yapıştırıyoruz: Bunlar ‘üst akıl'
Ne sihirli deyim, aynen maymuncuk denilen anahtar gibi. Her kilidi açıyor, her meseleyi çözüyor, her konunun tanımını yapıyor. Son yıllarda; ülkemizin siyasi hayatında yaşanan olaylara, hep bu deyim çare oluyor
Yorumcu, politikacı, gazeteci-yazar, akademisyen, uzman, stratejist ve şu ve bu. Konuşuyor, yazıyor ve cümleyi bağlıyor: Bütün bunlar bir ‘üst akılın' işidir.
Bravo ve bravo doğrusu.
Eee şimdi ben sormaz mıyım?  Hakkım değil mi?
Kardeşim! ‘üst akıl' bu kadar işi başarabilecek kadar güçlüyse, sizin aklınız nerde?  Aklınız neye hizmet ediyor.
Bu kadar olup biteni, bir üst akıla bağlamak demek; ben işte bu kadar akılsızım demektir. Yeri gelmişken söyleyeyim. Halk arasında bu durumda olanlara, şöyle bir deyim yakıştırılmış: 'Bunlar aklını peynir ekmekle yemiş.'
Ne demiş atalarımız? 'Akıl yaşta değil, baştadır.'
İsminin önünde; profesör, stratejist, politikacı, yazar, araştırmacı yazsa ne olur, yazmasa ne olur. En akıllı adam heybetiyle ekranlara çıkıp, hala üst akıldan bahsediyorsun. Senin aklın nerede, bu milletin aklı nerede, bu siyasetçilerin aklı nerede, bu devlet erkânının aklı nerede diye soran bir tek kişi bile çıkmıyor. Sen de nefes aldırmadan sallıyorsun, üst akıl üst akıl.
Gördes'in renkli siması Başkan Hulusi'nin harika bir akıl sözü vardır. Bunu konuşmalarımda kullanırım. Bazen arkadaşlarım, özellikle tekrarını ister. Yazımı Başkan'ın sözleriyle bitirmek istiyorum.
'Her iş akılla fikirle..'  Sadece bu kadar değil, biraz sabırlı olun. Başkan Hulusi lafa böyle girer ve sonra devam eder:
' 35 kilo bir adam orgeneral, 100 kilo bir adam astsubay. Bu iş kiloyla okkayla değil; akılla fikirle..'
Yazıyı bitirecek ve nokta koyacaktım. Aklıma 'Hatıp'ın' hikâyesi geldi. Gençlik yıllarımda, rahmetli Mustafa Zeybek anlatmıştı.
Eski devirlerde ‘Hatıp' köylerde din hizmetlerini karşılayan insanlara denirdi. Geniş bilgileri yoktu. Sınırlı konuları bilir ve hizmet verirlerdi.
Köyün hatıbı, ev inşa ediyordu. Ağaç lazım oldu. Akşamdan düşündü. Dağa gidip, bir ağaç keseyim diye ‘akıl etti.' Sabah kalktı öküz arabasını hazırladı, nacağını da yanına alıp yola çıktı.
Dağda, uzun boylu bir ağacı gözüne kestirdi. Kesmek dert değildi. Öküz arabasına nasıl yükleyecekti. ‘Aklı karıştı' böylece. Çömeldi ağacın dibine, düşündü de düşündü.
Sonra ‘aklına bir fikir geldi'. Ağacın düşüş yönüne öküz arabasına çekecek, yere düşmeden bu yükü saracaktı.' Oldu dedi kendince. Bu ‘aklı hoşuna gitti.' Sonra seslendi dağlara:
'Hatıııp, Hatıp değil!! Akıl küpü, akıl küpü!'
Ayağa kalktı, öküz arabasını düşüş yönüne çekti. Başladı ağacı kesmeye. Her şey yolunda gitti. Ağaç devrilirken ‘akıl edilmeyen' bir durum oldu. Heybetli ağaç arabanın üzerine, büyük bir gürültüyle indi. Ortada ne araba kaldı, ne öküzler.
Hatıp hem arabasını, hem öküzlerini kaybetmenin kahrıyla çöktü yere. Bu defa şöyle haykırdı dağlara:
'Hatıııp, Hatıp değil!! Dağların ayısı, dağların ayısı..'     

Bu yazı 1675 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum