Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Çağırırım Dost Dost!

20 Ağustos 2018 - 15:55

Bir zatın vefatı dolayısıyla yazılan bir taziyenamedeki şu ifade çok hoşuma gitmişti. 'Dost biriktirmiş.' Öyledir. Kimi insan para biriktirir. Kimi çer-çöp biriktirir, kimi düşman biriktirir, kimi faziletmeab zatlar da dost biriktirir.
Dost biriktirmek zor zanaattır. İnsan şu fani dünyada kaç dost biriktirebilir acep. Acısını, tatlısını paylaşabileceği, dostum diyebileceği kaç dost. Dost biriktirmek dediysek de dostlar kumbarada para biriktirir gibi kolayca biriktirilmiyor. Dahası dost kazanma ve dost kalabilme birer sanattır. Dost kazanma sanatı ve dost kalabilme sanatı üzerine bir çalışma yapılsa hayırlı bir hizmet yapılmış olur zira bu sanat dalı da birçok meslek gibi yok olmaya yüz tutmuş gibi. Belki de ilerde bu sanat dalının tarih olduğu zamanlarda şöyle kitap isimleriyle karşılaşacağız: Son Dostlar veya Bir Zamanlar Dostluk.
Peki, kimdir dost. Dişlerinizin arasında yemek kırıntıları olduğu halde yanında kahkahayla gülmekten utanmadığınız kişidir; diyebilirsiniz. Böyle bir dost tanımı realisttir fakat sanatkârane değildir. Kara gün dostudur da diyebilirsiniz fakat gizli bir çıkarcılık kokuyor bu tanım. Öl de öleyim, ol de olayım diyen kişi midir gerçek dost. Bu tanım fazla irrasyonel. Zorlamaya gerek yok. Dostluk öyle katışıksız bir şey değil. Zira kendi çelişkisini de içinde barındırıyor. Çünkü dostluk iki taraflı gizli bir mukaveledir. Bir taraf dost kalamadı mı dostluk biter.
Merhum Fethi Gemuhluoğlu'nun kendine has bir dost tanımı var.
Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber'in yatağında yatar, O'na Şâh-ı Velâyet denir. Dost ol kişidir ki, Yâr-ı Gâr'dır. Kucağında, mübârek bir emânet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr'i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.
Nihayetinde gele gele metafiziğe geliyor. ‘Ben taşrada arar iken ol can içinde can imiş.'
Öyle metafizik ki fena fi'l dost. Hazreti Niyazi'nin dilinden söylersek;
Bakıp cemal-i yare çağırırım dost dost
Dil oldu pare pare çağırırım dost dost.

Mescid ü meyhanede, hanede viranede
Ka'be'de büthanede çağırırım dost dost.
 Bu dostluk metafiziği ila refiki'l-a'la'ya kadar gider.
 Bir dostluğun kalıcı olmasının belki de biricik kuralı beklentisizliktir. Beklentisizlik denilen sade kelimeyi anlatmaya kelimeler yetmez. Eskiler bunu çok güzel ifade etmişler. Umma ki küsmeyesin.  Aksi takdirde 'Dost dost diye nicesine sarıldım /Benim sadık yârim kara topraktır.' demekten kendini alamazsın.
İnsan her şeye rağmen kusursuz dost ve kusursuz dostluk arıyor. Her ne kadar kusursuz dost arayanın dostsuz kalacağını bilse de. Bu bahiste belki de gerçek velilerin ve dostluk kahramanlarının dostluğu kusursuz dostluktur.
Dostluk varsa düşmanlık da vardır. Malum a her şey zıddıyla zahir olurmuş. Dostluğu bir destan gibi anlatan merhum Gemuhluoğlu'na tekrar müracaat ediyorum:
'Uykuya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, politikaya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, hırs-ı mâl ve hırs-ı câha dost olmayalım. Ben parayı sol elleri ile tutanların destanımsı, mucizemsi hikâyeleri ile büyümüş bir arkadaşınızım. 'Feleğin kahpe başında paralansın parası', 'Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye' diyor büyük Hazret-i Neyzen. Kaddesallahu sırrâhul azîz, diyorum. Belki şaşıracaksınız bir şâribü'l-leyli ve'n-nehâr, bedmest bir zât-ı âliye öyle diyorum. Öyle demenin, bu şekilde kendisini tekrîm etmenin dahi gerçekte tekrîm manasının dışında kaldığına kailim; yetmiyor, bu tekrîm ve bu takdîs dahi yetmiyor.'
Bu dostluk bahsinde ne kadar çok söylense yine de azdır. Daha doğrusu dostluk anlatılmaz, yaşanır.
 Bir Dostluk Kahramanının Hikâyesi
Savaş esnasında bir asker, arkadaşının az ileride kanlar içinde yattığını görür.  Ateş yağmuru altındadırlar. Asker komutanına 'komutanım arkadaşımı alıp gelebilir miyim?' der. Komutan: Arkadaşın delik deşik olmuş. Belki de ölmüştür. Hayatını tehlikeye atmaya değmez.
Asker ısrar edince komutan: 'Peki. Git o zaman...' demek zorunda kalır.
Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaşır. Onu sırtına alır ve koşa koşa döner. Birlikte siperin içine yuvarlanırlar.  Komutan, kanlar içindeki askeri muayene eder... Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına dönerek: 'Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim. Bak işte ölmüş.'
'Değdi komutanım, değdi' der asker.
Komutan: 'Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?'  Asker: 'Yine de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz yaşıyordu. Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için.'
Komutan merakla sorar. Ne dedi?
Asker, arkadaşının sözlerini hıçkırarak tekrarlar: 'Geleceğini biliyordum. Geleceğini biliyordum'.'

Bu yazı 1598 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum