Reklam
Reklam
Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Osmanlının Kuruluşu Hakkında (4)

08 Mayıs 2023 - 15:59 - Güncelleme: 08 Mayıs 2023 - 16:03

Osmanlı’nın boyu ve soyu meselesine geçen yazımızda azıcık temas etmiştik. Bu meselenin bir de manevi boyutu var. Bunlardan biri Mevlana’dan destur veya el alındığını diğeri de Hacı Bektaş-ı Veli’den nefes alındığını rivayet ediyor.
“Sultan Alâüddin-i Sâni-i Selçûkî” bir şahs-ı meçhulün nesebi kendüsine peder-i mânevî ittihaz idüb bu hâli erkân-ı devlet ve â’yân hazerâtına bildirmek gareziyle bir ziyafet-i mülûkâne tertib ve erkân-ı devletiyle ol asrın ecîlle-i ulemâ ve kibar-ı meşâyihini sarayına da’vet ve ba’d-el icrâ-yı merâsim-i ziyafet ol şahıs tarafına işâretle bu zât-ı şerif bizi kendisine evlâd idüb ben de anları kendime peder ittihaz eyledim, deyu beynehumâda ma’kud olan sırr-ı rişte-i übüvvet ve bünüvveti huzzara i’lân ve işaat eyledikte Mevlânâ Celâlüddin-i Rûmî Hazretleri ser âmedân-ı huzzardan bulunmağla bu vak’a inkisâr-ı kalb-i pîrânelerini mûcib olub derhal meclisden kıyam ve bilâ tehiyyet-ü selâm medrese-i şerifeleri cânibine hıram buyurmuşlar. Ol esnada Sultan Osman Gazi Hazretleri Ertuğrul Bey cânibinden ba’zı mevadd-ı mühimme tebliği hidmetiyle dâr-ı saltanat-ı Selçukıyye olan Konya Şehrine gelmiş ve ifâ-yi me’muriyet zımnında saray-ı Sultaniye müteveccih bulunmuş olmağla tevfik-i hazret-i pervedigâr-i ekber kendüsine yâr ve yâver olarak Saray-ı Sultanî nerdübanı vasatında Mevlânayı müşârünileyh hazretlerine müsâadefe etmiş. Hazret-i Mevlânâ mîr-i müşârünileyhi görünce Osman Bey, Alâüddin kendisine bir peder bulmuş, ben de seni evlâd eyledim, buyurmuşlar. Mir-i müşârünileyh bu inâyet-i nâgeh-zuhûrdan ziyâdesiyle memnun olup huzur-i sultaniye duhûl ile ifâ-yı me’muriyet eyledikten sonra. O medrese-i şerife-i Mevlânâ cânibine müsâraat ve ba’de icrâ-yı merâsim-i selâm ve tahiyyat ahz-ı dest-i inâbet ve sırr-ı nihâde-i zâtû-yı inâbet ve sikke-pûş-i irâdetleri olarak ol hazretin mürîdân-i sıdk-bînamları silkine dehâletle hâiz-i seâdet-i Dünya ve Ahiret olduklarında haklarında pir-i müşârünileyh isâr-ı himmet edüb Saltanat-i seniyye-i islâmiyye mir-i miişârünileyhe evlâd-ı evlâdına intikal ve müddet-i tavile âl-i seâdet meâli şerir ârâ-yı şevket-u saltanat olmalarına fâtihahân olmuşlar ve ahfâd-ı adâlet nihadlarının câlis-i serir-i saltanat-ı îslâmiye olmalarını da’vât-ı hayriyyelerinde tahsis-i bi’z-zikr u beyân buyurmuştur.” (Tayyarzâde c. I. s. 106.)
Yukarıdaki anekdot size de ilginç geldi mi? Fakat dahası var. Bu hadiseyi naklettikten sonra Kadir Mısıroğlu işi daha da ilginçleştiren bir olay naklediyor.
Hâlbuki Osman Gazi Hazretleri’ni karşısına oturtan Mevlânâ:
‘-Oğlum, Fâtihâ-i Şerife oku’ demiş ve sonra da ayrı bir âleme dalmıştır. Kendine geldiğinde de:
“-Oğul, kaç Fatiha okudun?” diye sormuş, Osman Gazi:
“-Sayıp söyleyeyim Efendi Hazretleri” karşılığını verdikten sonra, elindeki tesbihten sayının on sekiz olduğunu bildirmiştir. Mevlânâ:
‘Bu yetmez evlâd, on sekiz de ben okuyayım’ demiş ve bir o kadar Fâtiha-i Şerife de kendisi okuduktan sonra:
“-Neslinden otuz altı âdil hükümdar gelecektir. İslâm padişahlığını, Âl-i Selçuk’tan aldım, sana ve nesline verdim! Mübarek olsun!” buyurarak bir güzel dua etmişlerdir.
Bu bilgiyi Neyzen Halil Can 1972 yılında Erenköy’deki evinde hasta yatağında bir yazma eserden bana okuyup nakletmişti. (Mısıroğlu, s. 70 ve devamı.)
Osmanlı’ya manevi ced bulma işi ciddi ciddi kitaplarda yer bulmuş. Kulağa da hoş geliyor. Zikredilen hususlar doğru mudur değil midir bilemem. Belki de olaya doğru-yanlış şeklinde değil de böyle bir geleneğin olduğu ve bütün bu anlatıların da bu gelenek çerçevesinde anlaşılması gerektiği şeklinde olaya bakarsak meselenin özünü kaçırmamış oluruz.
Yukarıdaki manevi icazetin aynısını bu defa Velayetname’de görüyoruz.
Hacı Bektaş Ertoğdı Alp’a şöyle hitap eder:
Ertoğdı Alpım yidi yıldır kim Al-i Salcık’dan saltanat hükmi götürüldü bu seccadeye nişin olmağa Rum erenlerinün her birisi bir kimesneyi mahall gördiler men senün evladınun ruhların velayet kabzasında saklayub dururum. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Rumdan yana iki mübarek ellerini salup Ertoğdı Alp’in kılıcın tekbirle beline kuşattı ve arkasın yapup safa-nazar eyledi buyurdu kim atun yügrüg kılıcun keskün olsun didi hayr dua kıldı. (Velayetname, s. 538) Meselenin devamında Hacı Bektaş-ı Veli, Osman Gazi’ye taç giydirir ve hayır duada bulunur. “Osmanum yüri imdi seni dini ayru din düşmanlarınun üzerine havale kılduk. Senün kılıcın anları kese, anlarun kılıcı seni kesmeye. Önünden sonun gür gele, kimse senün arkanı yire getürmeye.”
Ahmet Yaşar Hoca’nın yorumunu buraya alalım. Osmanlı devletinin kuruluşundan çok sonra, 15. yüzyılın sonlarına doğru, büyük bir ihtimalle Fatih'in son veya II. Bayezid'in ilk saltanat yıllarında kaleme alındığını tahmin edebileceğimiz Vilayetname’deki bu bilgiler, ya kroniklerdeki rivayetlerin bu esere deforme bir biçimde yansıması veya aynı kaynaktan gelen bilgilerin kullanılması olarak yorumlanabilir. Eser Osman Gazi’nin babası Ertoğdı Alp’ı Hacı Bektaş’a mürid yapıp soyunun hükümdarlığa nail olacağı müjdesini onun ağzından verdirir. (Ahmet Yaşar Ocak, s. 11.)
Zikrettiğimiz bu iki husustan ne hisse çıkaralım. Bunlardan biri doğru olsa gerek. Geleneği gelenek yapan hususlardan biri de kendini bir geleneğe yaslamasıdır. Bu bir manada meşruiyet ifadesidir. Esasen kendini soylu bir soya nisbet etmek de bir gelenek bir devlet geleneği olduğçün Kayı boyuna intisap meselesi de oradan çıkıyor.
Şimdi işi biraz daha hall-u fasl eyleyelim.
Moğollarla işbirliği yapan ve Fars kültürüne tutkun Selçuklu seçkin sınıfına hitap eden Celaleddin Rumi ile halk adamı Türkmen merkezi Kırşehirli Ahi Evren arasında düşmanlık vardı. Bu düşmanlık Mevlana Celaleddin’in şeyhi Şems-i Tebrizi’nin katliyle (1247) ilişkilidir. Nasireddin’in ahileri, Moğollarla mücadeleye giren II. İzzeddin Keykavus’u destekliyorlardı. Keykavus 1254’te Kırşehir’e gitti. Moğol kuvvetleri onu yenilgiye uğrattılar (Sultan Hanı Savaşı, 1256). Anadolu’da isyanı bastırmaya çalışan Moğolların soykırımından Nasireddin de kurtulamadı. Onun, Kırşehir emirliğine atanan Mevlevi Cacaoğlu Nureddin Bey’in şehirde yaptığı katliamda hayatını kaybettiği (1261) anlaşılmaktadır. Tokat, Sivas, Kayseri gibi büyük şehirlerde Moğollar, karşı çıkan esnafı, bunlar arasında savaşçı kalabalık debbağ esnafını katlettiler. Ahilere ait zaviyeler Mevlevilere verildi. Bunun üzerine ahiler uzak Uc bölgelerine, Türkmenler arasına göç ettiler. Bu ilginç hususu Halil İnalcık, Mikail Bayram’dan alıntılayarak nakletmiş. (İnalcık, s. 47.)
Kaynaklar:
Tayyarzâde Ata Osmanlı Saray Tarihi - Târih-i Enderun, Hazırlayan: Mehmet Arslan c. I. İstanbul 2010.
Kadir Mısıroğlu, Osmanlı Tarihi, c. I, İstanbul 2014.
Velayetname, TDV Yay. (Alevi Bektaşi Klasikleri), Ankara 2007.
Ahmet Yaşar Ocak,Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Sorunsalı Karşısında Menakıbnameler: Katkılar, Sorular, Düşünceler” Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş Meseleleri Sempozyumu, Bilecik, 2011.
Halil İnalcık, Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, İstanbul, 2016.

Bu yazı 660 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum