Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Yeminliyim

10 Temmuz 2015 - 15:53

Ramazanın son on günü. Üç günlüğüne biraz dinlenelim, biraz da Ramazan havasını burada teneffüs edelim dedik. Bu ay içinde verilmesi gerekli "fıtır sadakası"nı verecek kişi arıyorum zihnimde. Benim gözümde çok değerli, haysiyetli bir insan olan Güngör, (siz onu "Gördesli Güngör'ün Bana Öğrettikleri" yazımdan da hatırlayabilirsiniz), omuzunun biri ön, biri arkasına gelecek  şekilde asılı, içi plastik geri dönüşüm malzemeleri ile dolu, orta boy plastik çuvallarla birlikte bir çöp kutusunun yanında gördüm.
Arabamı durduramayacak durumda olduğumdan, onun yürüyüş istikameti tarafında bir yerde durarak, yolunu gözlemeye başladım. Bu arada vermeyi planladığımı da hazır ettim.
On, onbeş dakika kadar sonra göründü. Yanına yaklaşıp selam verince beni gördü, selamımı aldı ve eski arkadaşlar gibi ayaküstü halleştik. Ben sözü bir aşamadan sonra, "Güngör, vermem gereken bizim aile fertlerinin fitreleri var. Kabul edersen sana vermek istiyorum', dedim ve avucumun içindekini ona uzattım. "Hocam, kabul edemem" dedi. Ben de, "Güngör, senin durumun ortada. Sen kabul etmezsen, ben kime vereyim" dedim.
"Bak' dedi. Geçen yıl başıma ne geldi. Falan yerden atık toplamadan geliyorum (o, buna hurdaya çıkmak diyor), biri bana seslendi. Gözlerim de iyi görmediğinden (bir gözünde sarı nokta hastalığı, diğerinde de doğuştan bir katarakt türü vardı) elime bir şey tutuşturdu. Baktım, çeyrek pide. Neyse, ses çıkarmadım, yürüdüm. Az mesafe ötede, falan yaşlı amca, bana gel evladım, biraz nefes al, dinlen dedi. Banka daha yeni oturmuştum ki, az önce bana çevrek pide veren adam dikildi karşımıza.
"Ben ona az önce çeyrek pide verdim. Sakın bir şey vereyim deme', dedi. Kaynar sular başımdan aşağı döküldü. Bana yüzbin bıçak saplasalar, yüzbin mermi sıksalar, -yüreğini göstererek- bu kadar acı vermezdi bana. O günden sonra, hiç kimsenin yardım teklifini kabul etmiyorum. Yüreğim, her hatırladığımda aynı acıyı hissediyor. Hocam, yeminliyim, alamam" dedi. "Hatta selam verenin bile selamını düşünerek alıyorum veya almıyorum" diye ekledi.
Tabii o andan itibaren benim yüreğim acımaya başladı. Israrıma rağmen kabul etmedi.  Bana, bir sürü hak etmediğim hayır dualar etti. Ben de onu teselli eden sözler söyledim. Gözlerimiz nemli olarak ayrıldık. Tabii, yüreğim sızılı. Biz niye böyleyiz? Ölçüleri bu derece nasıl oldu da kaybettik?
Alan ile veren birbirini görmesin diye yapılan sadaka taşlarını yapan biz değil miydik. Merhamet ve inceliği nasıl oldu da bu derece kaybettik. Çeyrek pideyi sözüm ona hayır için veren, ama beş dakika sonra başa kakan adamın tahsili veya kalitesi ortada. Peki, bir de okumuşlarımızın hali. Birçok okumuş böyle bir adamın yanına bile yaklaşmaz, o adam kendisine yaklaşmak istese, ona da izin vermez halde. Fakir öğrencilere giyim veya kırtasiye yardımı yapmak  ister görünür, ama önce gazetecilere haber verir, fotoğraf çektirir. Niyet yardım etmek mi, yardım ediyorlar desinler mi?
Meselenin aslı, okumamak. Hakikat ve güzellik talebinin olmaması. Herşeyimiz ile "el alem ne der'i veya 'el alem beni böyle bilsin"i oynuyoruz. Ama oyun bittiği zaman, neyin ne olduğunu, ne ettiğini elbet göreceğiz. Basındaki görüntüler, belki karşımıza aleyhte delil olarak  gelecek.
İnsanoğlu kendisine bile ne kadar merhametsiz. Ancak, görüntü vermeyen, desinlerin peşinde olmayan, pek çok görünmez güzel insanımızı da burada selamlamadan sözü bitirmek istemiyorum. Onlara gönülden selam olsun...

Bu yazı 1835 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Hasan kasar
    2 yıl önce
    Hocam yazılarınız çok güzel devamını dilerken yazılarınızın en sonuna yazıyla ilgili şiir okursa dahamı iyi olur acaba...