Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-43

18 Şubat 2019 - 11:19

Nihayet beklenen cevap gelmişti. Mustafa'nın annesi ile amcası bir gece Bekirhocalar'ın evine giderek; 'Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle' Ayşe'yi Mustafa'ya istediler. Daha önce Mustafa'nın amcası, Ayşe'nin babası ile görüşüp kavilleştiklerinden kız evi fazla nazlanmadı ve Ayşe'yi Mustafa'ya verdiler. Hayırlısıyla söz kesildi, nişanın hemen yapılması, düğünün ise güzün, yani işler bittiğinde yapılması kararlaştırıldı.
               'İnşallah Mehmetimle, Süleymanım da gelirler de o güne kadar, düğünü beraber yaparız.' diye geçirir içinden Zeynep Hanım. Mustafa da aynı düşüncededir; babası ve ağası olmadan evlilik içine sinmeyecektir. Sürekli Allah'a dua ederler ana oğul'
               Necati ise, bir türlü vazgeçememektedir güzel Rum kızı Terrina'dan. Annesi; 'Oğlum bu iş bize hayır getirmez, unut onu, sil kalbinden. Ben sana neler neler bulurum. Bak, Mustafa Ayşe ile nişanlanmış, güzün düğün yapıp evleneceklermiş. Gel sana da Ayşe gibi birini bulalım. Bırak şu Terrina'yı'' diye yalvarıyor, yakarıyordu. Ama nafile, Necati annesini duymuyordu bile. Dalıp gidiyor; o, sadece kalbinin sesini dinliyordu. Terrina'yı beyaz gelinlikler içinde hayal ediyordu hep; yatıyor onu görüyor, kalkıyor onu görüyordu. Bu güzel Rum kızını unutması hiç de mümkün görünmüyordu. Günlerden bir gün, bir haber geldi Rum mahallesinden; Terrina'dan şüphelenip takip eden bir Rum genci, onun Necati ile görüştüğünü bütün Rum gençlerine duyurmuştu. Evlerinin önünde toplanan Rum gençleri, ağır küfürler ederek saatlerce bağırıp çağırmışlardı. Terrina'nın ailesi evlerinden çıkamaz olmuşlardı. Rum gençleri, zaman zaman Türk mahallelerine de geçerek Türk çocuklarına sataşıyor, onlara Necati'yi soruyorlardı.
               Necati için iki yol kalmıştı; ya bu ümitsiz aşkı bitirecek, ya da sonuçlarına katlanacaktı. Bu düşünceler içinde evinden çıktı, ağır adımlarla yukarı mahallelere doğru yürüdü, Kepez Dağı'na doğru uzanan keçiyolunu takip ederek tepeye doğru ilerledi. Bunalmıştı, beyni; 'vazgeç! vazgeç!' diye sesleniyor, kalbi ise; 'hayır sakın ha!' diyerek şiddetle karşı çıkıyordu, ikisi arasında sıkışıp kalmıştı. Durdu, yeşillikler arasından şırıl şırıl akan Gördes Çayı'nı izledi bir süre. Sonra Dedebaşı'na doğru yürüdü, olduğu yere çöktü, karşı tepeleri seyre koyuldu. Dalmıştı; o kadar dalmıştı ki, davudî bir sesle irkildi:
-Esselâmünaleyküm Delikanlı!
Dönüp baktı; aksakallı, nur yüzlü bir ihtiyarın gülerek kendisine doğru yaklaştığını gördü. Hemen toparlanıp ayağa kalktı:
-Aleykümselâm Dede, diyerek elini öptü.
-Otur evladım otur diyerek, omuzundan tuttu ihtiyar, birlikte oturdular. Aksakallı ihtiyar gülümseyerek yüzüne baktı:
-Beyin, kalpten büyüktür ve daima daha yüksektedir. Büyüklerin sözü dinlenir evlât'
Necati, ihtiyara baktı, düşündü, doğru söylüyordu ihtiyar, izin isteyip ayağa kalktı ve evlerine doğru inmeye başladı. Terrina'yı ve ailesini düşündü. Birden ihtiyarın sözleri çınladı kulaklarında; 'Beyin kalpten büyüktür!' 'Büyüklerin sözü dinlenir!'
-Başka çarem yok! dedi. Çaresiz, unutacaktı Terrina'yı. İkisi içinde böylesi hayırlı olacaktı. Bitkin bir halde evin kapısından içeri girdiğinde avluda çamaşır toplayan annesini gördü:
-Bitti anne! dedi, bitti' Terrina yok artık!
Annesi elindekileri bırakıp koştu:
-Oğlummm! diyerek sarıldı oğluna hıçkırıklara boğuldu:
-Evimin direği' Bir sen kaldın' Sen de olmasan, ben ne yaparım' Allah senin acını göstermesin bana oğlum!..
Bu sırada; Divan Mahallesi'nde bir başka evde ise, yine bir ana kızına sarılmış ağlıyordu:
-Kızım benim, güzel kızım' Şehidimin yadigârı, biricik kızım'
-Anne' Ağlama' Ne olur'
-Kızım bak akranların hep evlendi.
-'.
- Senin de mürüvvetini görmek istiyorum, ölmeden.
-Tamam anne' Zamanı geldiğinde' Ama şimdi değil'
-Bak, bu kaçıncı kızım, hepsine bir bahane buluyorsun. Bir tanesini bari beğenseydin.
-Beğenmediğimden değil annem. Hepsini de Allah yaratmış. Hepsi de civan gibi delikanlı maşallah... Ama'
-Ama ne kızım, Yağcıların Recep geldi istemedin, Kadayıfçıların Şeref'i istemedin, Sucukçuların Sami'yi istemedin'
-Anne! Daha evvel de söyledim;  Düşman kapımızda, etrafımız yanıyor, yangın sönmeden, vatan kurtulmadan aslâ evlenmem.
-Eyi kızım da, böyle eli kolu bağlı duracak mıyız? Bak Kemal Paşa Ankara'ya gelmiş, meclisi açmış, belki Yunan buraya gelemeden, kaçıp gidecek'
-Anne, inşallah o zaman gelsin, zafer kazanılsın, sen demeden ben ilk gelen talipliyle evlenecem. Bak Makbule' Ali Ustalar'ın Makbule de benim gibi bekliyor. Onu da kaç kişiler istedi ama o'
-O, Makbule!.. At, silâh, çiftlik' Onlarla evli o. Boşuna asker Makbule dememişler ona' 'Benim evlenecem erkek benden daha iyi ata binmeli, daha iyi silah kullanmalı, daha cesur olmalı' diyormuş.
-Evet anne' Şu an evliliği düşündüğü falan da yok.
-Ehhh! Ne diyelim kızım? Yine senin dediğin olsun bakalım. Allah, devlete millete zeval vermesin, tez zamanda kurtarsın. İnşallah ölmeden mürüvvetini görürüm, bütün dileğim bu'
O günlerde Gördes'te birçok evde konuşulan konuydu bunlar. Aslında bütün yurtta durum çok kötü ve feci idi. Cepheye gidenlerin kimisinden haber yok, kimisinden de öldü haberleri geliyordu. Kıtlık, hastalık almış yürümüştü. Yunanlılar, bütün Ege'yi ellerine geçirmek çabası içindeydiler. Gördes'te herkes suskun ve üzgündü. Kahvehanelerde ve sokaklarda iki, üç kişi bir araya geldiğinde söylenen söz hep aynıydı; 'Düşman yakında Gördes'e de gelir.' 

Bu yazı 798 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum