Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Post Truth Siyaset

05 Mart 2020 - 18:38

Son 10 yıldır, dünyanın gündeminde olan bir kavram var. O kavram üzerine yazılmış, çok sayıda eser ve makale dikkat çekiyor. Bizde de akademik çalışmalar yapılmış. Tez olarak hazırlayan akademisyenler göze batıyor.
            Bu kavramın ismi: Post Truth
            Kavram; ‘Yalanın siyaseti', ‘hakikat sonrası', ‘gerçek ötesi' gibi karşılıklarla açıklanabiliyor. Günümüz dünyasında; değerlerin alt üst olduğu, neyin doğru neyin yanlış kabul edildiği, gerçek mi sahte mi sorularının sorulduğu bir devir yaşıyoruz. Bu yüzden, olup biteni anlamlandırmada zorluk çekiyoruz. Siyaset, Medya, Sosyal Medya, ticaret, din ve diğer konularda pek çok şeyi anlayamıyoruz. Önemlisi, anlamlandıramadığımız için sıkıntı yaşıyoruz.
            İşte bu yüzden, Post Truth kavramını önemsiyorum.
            Fakat önce, Post Truth kavramıyla ilgili yakın zamanda yapılan çalışmalara göz atmak istiyorum. Kavramı ilk önce Post Truth olarak, Amerikalı oyun yazarı Steve Tosich 1992 yılında kullanmış. Ralp Keyes'in ‘Hakikat Sonrası Çağı' (2017), Lee Mcintrey'in ‘Hakikat Sonrası' (2017), Sosyal bilimci Prof. Dr. Brendon Nyhan'ın ‘Post Truth Çağında Yayıncılığın Geleceği' isimli eserleri ciddi çalışma ve araştırmanın ürünü. Bizde Yalın Alpay tarafından yazılan, ‘Yalanın Siyaseti' (2017) adlı eser ufuk açıcı.
            OXFORD sözlüğü, post truth kelimesini 2016'da yılın kelimesi seçmiş. Sözlük, kelimenin anlamını şöyle vermiş: 'Bahis edilen herhangi bir konuda kamuoyu oluşturmak için nesnel hakikatlerin; duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması.'
            Post Truth kavramı, sadece yalanın hâkimiyetine dayanmıyor. Asıl anlamını, 'gerçeklerin çarpıtılması ile oluşan sahte bir gerçeklik' şeklinde tanımlamak, daha doğrudur diye düşünüyorum. Bunu yapabilmek için, elbette yalan da işin içine girecektir. Dolayısıyla günümüzde artık gerçeklik çağının bittiği, gerçek ötesi bir çağın başladığı ısrarla dile getiriliyor.
            Kitlelerin, bu tarz karşısında yapacağı bir şey yok. Artık onların kişisel kanaatleri ve duyguları, gerçek ötesi söylemlere mecbur ve mahkûm oluyor. Onlara sadece inanmak, başka deyişle kanmak görevi düşüyor.
            Bu durum; fıtratı bozuyor, adalet duygusunu yerle bir ediyor, paylaşım güdüsünü öldürüyor.
            Konu üzerinde çalışanlar, örnek olarak yakın zamanda iki olaya dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi, Trump'un seçim çalışmasıdır. Trump seçim döneminde, ısrarla bir konuyu gündeminden düşürmemiştir. Toplumun duyarlı olduğu göçmen meselesi üzerinde, şöyle bir söylem gerçekleştirmiştir: Amerika'da 30 milyon yasa dışı göçmen var.
            Seçimin kazanılmasında bu çarpıtılmış gerçek, en önemli etken olmuştur. Seçim sonrasında ortaya konan resmi rakamlarda, yasadışı göçmen sayısının 11 milyon olduğu açıklanmıştır.
            İkinci örnek, İngiltere'nin Avrupa Birliğinden ayrılmasıyla ilgili yaşanan Brexit sürecidir. İngiliz muhafazakârlarının bütün gayretlerine ve gerçeğe dönük anlatımlarına rağmen, Brexit taraftarları şöyle bir propaganda geliştirmiştir: İngiltere AB'ye, her hafta 350 milyon pound para ödüyor.
            Sonunda Brexit kazanmış ve İngiltere AB'den ayrılmıştır. Ayrıca İngiltere'nin, AB'ye haftada 350 milyon Pound ödemediği de resmi olarak ortaya konmuştur.
            Saddam devrildi, Irak işgal edildi. Yalnızca askeri güçle değil. Başkan Bush, uzun süre dünya kamuoyunu bir şeye inandırdı. Saddam'ın elinde kimyasal silahlar vardı. Saddam bir deliydi ve bu kimyasal silahlar insanlığın başına büyük bir felaket getirebilirdi. Saddam bütün tesislerini onlara açtı. İncelediler bir şey bulamadılar. Buna rağmen kimyasal silah var denildi.
            Hiç kimsenin gerçekleri bilme imkânı yoktu. Kişisel duygu ve kanaatleri de yoktu. Saddam devrilmeliydi. Amerika Irak'ı mahvetti. Saddam heykelleri, bizzat Iraklılar tarafından devrildi. 1 Milyon Müslüman öldü.
            Çok sonraları, Bush güya itirafta bulundu. 'Kimyasal silah yokmuş, hata yapmışız' dedi. Ama 1 milyon insan ölmüştü. Hepsinin karşılığı sadece bir özürdü.
            Son yıllarda, dünya ticaret savaşlarından bahsediliyor. Amerika ve Çin bu savaşın iki ana aktörü. Karşılıklı yaptırımlar, tehditler derken, birden Corona virüsü diye bir illet çıkıyor Çin'de.
            Dünya aylardır bu virüsle yatıp kalkıyor. Medyanın ana konusu bu. Sosyal medya, daha bir felaket. Hani bazı Amerikan filmlerinde, dünyanın sonunu getiren olaylar gösterilir. Üç beş kahraman dünyayı kurtarmak için, büyük fedakârlık örneği sergiler.
            Corona virüsü, aynı hikâye gibi geliyor bana.
            Bu virüsten dünyada ölenlerin sayısı, 3 bin civarında diye söylüyorlar. Peki kanserden, trafik kazalarından, terör saldırılarından günde kaç kişi ölüyor dünyada. Bunu düşünemezsin. Çünkü öyle bir gerçek ötesi, yani post truth devir yaşıyoruz ki kabul etmekten başka seçenek bırakmıyorlar.
            Çin'in turizmi duruyor. İhracatı duruyor. Çin'in ihracatı durunca pek çok ülkenin ekonomisi darbe alıyor. Amerikan Merkez Bankası FED, Corona Virüsünden dolayı politika faizini beklenmedik şekilde düşürüyor ve bunu Corona'ya karşı tedbir olarak açıklıyor.
            Ne oluyor, anlayabiliyor muyuz? Gerçek ne? Artık gerçeğin ne olduğunu bilme imkânımız kalmıyor. İşte gerçek ötesi dedikleri böyle bir şey olmalı. Gerçeği çarpıtarak, oluşturulan sahte gerçeklik böyle bir şey olmalı.
            Post Truth üzerine okuduğum bilimsel makalelerde, post truth siyasetinin dilinden bahsediliyor. Bu dil, öfke üzerine dayalı. Kişisel hiddet dediğimiz türden, bir öfke değil bu. Daha ziyade kavramlar üzerinden ve kitlesel anlamda bir öfke. Belki biraz da korku diyebilirim.
            Ve post truth siyasette kısa ve özlü bir kelime ya da cümle geçerli oluyor. Çünkü kitleler, geniş ve uzun söylemleri sevmez. Günümüzde corona virüsü böyle. Kimyasal silah var böyle. 30 milyon yasadışı göçmen var böyle..
            Ülkemiz siyasetinde uzun zamandır yaşananları, bir de post truth kavramı üzerinden değerlendirirseniz, neden ve nasıl sorularının cevabını rahatlıkla bulabilirsiniz.

Bu yazı 1385 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum