Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Nürnberg Duruşması

03 Haziran 2020 - 14:12

Yasaklı günlerde, fırsat bulamadığım kitapları okuma imkânım oldu. Bazı araştırmalar için de, zamanı olabildiğince kullanmaya çalıştım. Bu arada yıllardır merak ettiğim, sinema tarihinin kült filmlerini izledim.
            O filmleri araştırırken, tam istediğim gibi diyebileceğim bir film düştü önüme. 1961 yapımı bu filmin ismi: NÜRNBERG DURUŞMASI.
            Filmin önemini anlatmadan önce, size Nürnberg Duruşması hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum. Nazi Almanya'sı 2. Cihan harbi sonrası mağlubiyetin derin etkileriyle karşılaştı. Hitler ve Goebbels intihar etti. ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurarak, Nazi yönetimi hakkında suç duyurusunda bulundu.
            Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi bu başvuruyu kabul ederek, 22 Nazi yöneticisi hakkında dava açılmasına karar verdi. Aralarında asker, yargıç ve bürokratların bulunduğu 22 kişi; barışa karşı suç, insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlediği iddiasıyla Nürnberg'de kurulan mahkemede yargılandı.
            Mahkeme Nürnberg şehrinde kurulduğu için, bu dava tarihe Nürnberg Duruşması olarak geçti. Mahkeme başkanlığını Amerikalı üst düzey bir hâkimin yaptığı duruşmalar, 216 oturum devam etti. 8 ay süren duruşmalar, 1 Ekim 1946 yılında sona erdi. Sanıklardan 3'ü beraat ederken, diğerleri çeşitli hapis ve idam cezalarına çarptırıldı.
            Film, üst düzey 4 Yargıcın yargılandığı duruşmaları konu ediniyor. 1961 yılı Stanley Kramer yapımı bu filmde, devrin büyük aktörleri Spencer Tracy ve Burt Lancaster gibi isimler yer almış. Diğer aktörler de rolünü, hakkını vererek ve fazlasıyla oynamışlar.
            Nürnberg Duruşması filmi, 2 dalda Oscar kazanmış. Amerikan Film Enstitüsü, Nürnberg Duruşmasını ‘tüm zamanların en iyi mahkeme filmi' seçmiş.
            Film üç saat sürüyor. Fakat ben bu filmi, 10 saatte ancak bitirebildim. Çünkü film; Nürnberg Duruşmasının mekân ve dekorunu birebir yansıtırken, aynı zamanda iddia ve savunma bölümlerine de neredeyse birebir uyum göstermiş. Bu yüzden filmi sık sık durdurarak, notlar almak zorunda kaldım. Bu yüzden üç saatlik filmi, 10 saatte ancak bitirebildim.
            Hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar insanlığın tarih boyunca en büyük meselesi olmuştur. Nazi dönemi, bu kavramların en çok tartışıldığı ve değerlerin nasıl alt üst edildiği olaylarla doludur.
            Filmde üst düzey 4 yargıcın yargılandığı duruşmalar konu edilmiş. Bu yargıçların devrinde verdiği kararlar, büyük felaketlere neden olmuş. Tecrit edilenler, kısırlaştırılanlar, idam edilenler ve diğerleri. İddia makamı, bu kararlar için müthiş iddianameler hazırlamış. Mağdur tarafları ve yakınlarını duruşmaya getirerek ifade vermesini sağlamış. 4 yargıcın savunmasını üstlenen Alman avukat ise, tam bir Alman milliyetçisi. Savunma gerekçeleri bir manifesto gibi. Savcının iddiaları keza öyle.
            Yargılanan 4 yargıcın içinde, en göze batanı Ernst Jannig. Duruşmalar boyunca susmayı tercih eden ve yalnızca karar duruşmasında konuşan, bu sanık yargıç dikkatimi çekti. Filmi izledikten sonra onu araştırdım.
            Almanya'nın akademik unvanlı, ilk Adalet Bakanı. Dr. Ernst Jannig 1935 yılında Nazi döneminin en ateşli hukukçusu ve Adalet Bakanıdır. Öyle ki yazdığı pek çok kitap, Hukuk Fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır. Uluslararası hukuk camiasında, haklı bir itibara sahiptir.
            Karar duruşmasında yaptığı, savunmadan öte bir itiraf gibidir. 'Yasaları yargıçlar yapmaz. Siyasetçiler yasa yapar, biz uygularız. Buna rağmen, verdiğim kararlar vicdana ve akla aykırıdır. Suçumu kabul ediyorum.'
            Evrensel hukuk kavramının ne olduğunu kavrayabilmek için, Nürnberg Duruşmalarına bakmak yeterli olur kanaatindeyim. Fikir ve düşünce özgürlüğü, adalet, hukuk, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı gibi kavramların insanlık için su ve ekmek kadar kıymetli olduğunu, filmi izleyince bir kez daha anlıyorsunuz.
            Evrensel hukuk kavramının en büyük düşmanı, ‘militan hukuk' gerçeğidir. Siyasi, ideolojik ve dini yapılanmalara sahip oluşumlar, hayatın bütün değerlerini buna göre şekillendirir. Hukuk bir siyasetin, bir ideolojinin emrine girerse ne olur? Aynen Nazi Almanyasındaki gibi olur.
Birinci Cihan harbinde mağlup, 1929 büyük buhranında perişan olan Alman toplumu, denize düşerken yılana sarılmıştır. Borç ve tazminat yükünden kurtulamayan Almanya, Hitlerin aşırı milliyetçi söylemlerine sarılmış ve onu seçimle iş başına getirmiş, referandumla kendisine en üst düzey yetkiler vermiştir.
Nazi ideolojisinde hukuk, bu ideolojiye hizmet eden bir araçtır. Yargıçlar cübbelerinde gamalı haç takarak duruşmalara girmek zorundadır. Dolayısıyla ideoloji size mutlak doğru ve mutlak hakikat olarak sunulur. Hukuk, buna uyum göstermek zorundadır.
Gaz odalarından, kısırlaştırmalara ve pek çok idama uzanan insanlık katliamlarında bu militan hukuk kullanılmıştır. İlginçtir, hepsinde de bir mahkeme kararı mevcuttur. Şekil olarak bakıldığında, hiçbir karar ve uygulama hukuksuz değildir. Amma hangi hukuk?
            Tarihten bugüne örneklerini çok gördüğümüz bu militan hukuk anlayışı, insanlığın aslında en büyük düşmanıdır. Çünkü ideoloji; düşünmeyi, iradeyi yok eder. Sizi kendine kul haline getirir. Vasfı ister siyasi, ister dini olsun bir şey fark etmez. Nazi ideolojisi; özellikle entelektüeller arasında niye çok rağbet gördü sorusu, bugün bile hala araştırma konusudur.
            Filmi izledikten sonra, dönemin olaylarını inceleme ihtiyacı duydum. Nazilerin en ihtişamlı olduğu günlerde, Münih'te ortaya çıkan aykırı bir ses dikkatimi çekti. Hitlere kafa tutan bu hareketin adı: Beyaz Güvercinler.
Adı üzerine gelişen bu hareket, masumluğu ve saflığı temsil etmiş. Münih Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi 24 yaşındaki Hans Scholl ve kız kardeşi 22 yaşındaki Sophie Scholl ile 24 yaşındaki Cristoph Probst, bu hareketin öncü isimleridir.
            Üniversite duvarlarına ‘özgürlük' yazarak, bildiriler dağıtarak Hitler karşıtı eylemlere imza atmışlar. Eğitimli Almanların Nazi politikalarını benimsemesini, bir türlü içlerine sindirememişler.
O kör ideoloji, bir müddet sonra onları ele geçirmiş. Yakalandıktan 4 gün sonra, militan hukukun mahkemelerinde idama mahkûm edilmişler. Hans School idam edilirken, şöyle haykırmıştır: 'Yaşasın Özgürlük!!'
Fikir ve düşünce özgürlüğü, evrensel hukuk, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı nedir diye kafa yoranlara, Nürnberg Duruşması filmini izlemelerini tavsiye ederim'

Bu yazı 2133 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum