Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kaza Namazı Var mı?

31 Ocak 2020 - 18:40

İki hafta önce kaleme aldığım, 'O Namaza Ne Oldu?' başlıklı yazı geniş ilgi gördü. Bugüne kadar yanlış kabul ve bilgiler içinde olan çok sayıda insan, bana bizzat gelerek hayretlerini dile getirdi. Bu arada yazıda geçen, 'kaza namazı yoktur' şeklindeki bir ibare, bir vatandaşımızın ilgisini çekmiş.
            Nasıl olur, biz böyle bilmiyorduk gibi serzenişleri oldu. Anlattım kendisine ve rahatladı. Bu arada bazı dostlarım da, kaza namazı üzerine yazmamı istediler. Durum böyle olunca, konuyu gündeme almak zorunda kaldım.
            Namaz ibadeti Kur'an'da açık ve seçik olarak, insanlara farz olarak emredilmiş bir ibadettir. Üstelik bu ibadetin; Âdem'den itibaren bütün ümmetlere, nebiler ve kitaplar vasıtasıyla farz olduğu bildirilmiştir.
             Namazın hükmü vaktindedir.
            Bu ne demektir? Namaz Allah tarafından belirli vakitler üzerinde farz kılınmıştır. Nitekim ilgili ayet, bu gerçeği bize şöyle bildiriyor:
            'Namazı kıldınız mı? Gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yan yatarak hep Allah'ı düşünün. Güvene kavuştunuz mu, namazı tam olarak kılın.
            Çünkü namaz;
            Müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.' (Nisa,103)
            Cibril hadisinde geçen anlatıma göre; Cebrail, Muhammed Aleyhisselama namazın vakitleri konusunda gerekli bilgileri vermiş ve göstermiştir. Yine Nebimizin şu sözü, namazın vakit ile ne kadar hükümlü olduğunu göstermektedir: ' Kılınmayan bir vakit namazın yerine, insan kalan ömrünü namaz kılarak geçirse, vaktinde kılmadığı o namazı telafi edemez.'
            Dolayısıyla ‘ben Müslüman'ım' diyen bir insanın, namaz kılmıyor olması düşünülemez. Ben Müslüman'ım diyene, 'Namaz kılıyor musun' diye sormak ta büyük hakarettir.
            Zira savaşta bile, namazın terki mümkün değildir.
            Bedir savaşında ikindinin vakti geldiğinde, namazın nasıl kılınacağı merak konusu oldu. Bir yandan savaşın durumu, bir yandan ikindinin vakti, soruları beraberinde getirdi. Allah onlara şu bilgiyi verdi.
            '(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (müminlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, içlerinden bir kısım seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar.
            Bunlar (bir rekât kılıp) secdeye vardıklarında hemen arkanıza geçsinler (cephedeki eski konumda olsunlar)
            Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber (ikince rekâtı) kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar/ tedbirleri alsınlar. Silahlarını yanlarına alsınlar, inkar edenler arzu ederler ki silahlarınızdan ve eşyanızdan/ mühimmatınızdan gafil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar'.' (Nisa, 102)
            Anladığımız çıplak hakikat şudur. Savaş esnasında askerin yarısı namazı bir vakit olarak kılmış,  silahlarını bırakmamıştır. Onlar kıldıktan sonra, kılmayanlar ikinci rekâtı tamamlamışlardır. Onlar tamamlarken de silahlarını bırakmamıştır.
            Allah bize, savaşta bile namazın terk edilemeyeceğini Kur'ran'da göstermiştir.
            Peki, namazı kılmamanın bir istisnası yok mudur?
            İki durumda namaz, kazaya kalmış olur. Birisi uyku, diğeri unutma halidir. Uyuyan uyandığında, unutan hatırladığında, geçirmiş olduğu vakit namazını hemen kılar. Bu asla kaza namazı değildir. Vaktinde kılınmayan namazın edasıdır.
            Maliki fakihlerinden Bekir İbnül Arabiye göre; Nebimiz yolculukları esnasında, uyuyakaldığı için üç kez sabah namazını kaçırmıştır. Yine kayıtlarda, Hendek savaşı sırasında Nebimiz ve arkadaşları, ikindi vaktini unutmuşlardır.
            Demek ki namazın kazaya bırakılması diye bir durum söz konusu değildir. Ve hatta söz konusu bile yapılamaz.
            Bu noktada sorulacak en can alıcı soru şudur. Bir Müslüman, bir vakte kadar hiç namaz kılmadı. Sonra bunun büyük bir günah olduğunu öğrendi. Bu durumda ne yapacak?
            Kılmadığı vakitler geçmiştir. Dolayısıyla emredilen namaz, o vakitler üzerinde olduğundan, hiçbir ibadetle yeri doldurulmaz. Yani günümüzde yaygın olan kaza namazı ile geçmiş vakitlerin günahkârlığı giderilmez.
            Bunun bir tek telafisi vardır. Pişmanlıkla tevbe etmektir. Vaktinde kılmadığı namazlar için, Allah'a yalvararak af dilemektir. Çünkü Allah, samimi tevbeleri kabul edendir. Bu konuda, Kur'an'ın hükmü şudur:
            ''. Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.
            Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.' (Furkan, 68–71)
            Özetle; insan namaz kılmamanın ne kadar büyük bir günah olduğunu anladığında, önce Allah'a tevbe edip bağışlanma dileyecek ve o andan itibaren namazlarını kılmaya devam edecek.
            Günümüzde; Allah'ın bütün emir ve uyarılarına, Muhammed Aleyhisselamın bütün uygulamalarına rağmen, kaza namazı kavramı dinin içine sokulmuştur. Dinde olmayan bir kavramı, varmış gibi dinin içine sokanlar, dini vasıflı meşrep, cemaat ve kişilerdir. Onlar bu yanlışlarıyla, ahiret günü yüzleşeceklerdir.
            Çünkü bu yüzden, pek çok Müslümanı namazın hakikatinden saptırmışlar ve onları Kur'an dışı bir mecraya sürüklemişlerdir.
            Günümüzde şu görüşler, hep bu kaza namazı kavramı yüzünden geçer akçe haline gelmiştir; '40 yaşına kadar yaşayayım, sonra namaza başlarım. Kılamadıklarımı da kaza yaparım. Günlük yaşantı içinde zorluk var, akşama hepsini kılar kaza ederim.. İlmihalden öğrendim, filanca cemaat ruhsat gösteriyor. Kılmadığım namazlar için, sünnetleri Farz yerine kılarak kaza ediyorum'.'
            Müslümanlar bu tuzaklara karşı uyanık ve bilgili olmak zorundadır. Unutulmaması gereken şudur: Namazın kazası diye bir şey olamaz. Kaza namazı diye bir kavram da bu dinin içinde yoktur'

Bu yazı 1585 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum