Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Fetih Suresini Okumak!

18 Haziran 2020 - 14:47

Kur'an'ın özelliklerini, Allah pek çok ayette bize bildirmiştir. O kitap bir ‘rehberdir', bir ‘yol göstericidir', ‘huzur ve mutluluk' kaynağıdır, ‘bilgi ile donatılmıştır', ‘ilim hazinesidir.' Dahasını sıralamak mümkündür. Ancak ana hatlarıyla vermek ve yazımın konusuna başlık açmak için, bu kadarıyla yetindim.
            Kitap, Allah'ın kelamıdır. Anlaşılırsa, anlayarak okunursa insanlar onu kendine rehber edinebilir. Nitekim Allah, Muhammed Aleyhisselama aynen şöyle hitap etmiştir: 'Bu kitabı anlayarak ve yavaş yavaş oku.'
            Kitap anlayarak okunduğu zaman, insan bir gerçeklikle karşı karşıya gelecektir. O gerçeklik şudur; insan artık bu kitapla yükümlüdür. Allah Resuller vasıtasıyla kitaplar göndermiş ve insanları bu kitaplara inanmaları ve amel etmeleri hususunda yükümlü tutmuştur. Fakat buna rağmen insanlık, çoğu kez bu yükümlülüğe muhalefet etmiş, çeşitli yollarla kitaptan uzaklaşmıştır.
            İşte bu yüzden Kur'an, son kitap olarak Muhammed ümmetini uyarmış ve benzer hataya düşmemeleri konusunda detaylı bilgiler vermiştir. Bunun içinde önceki ümmetlerin durumunu açık ve seçik olarak anlatmış, bizi bilgilendirmiştir. Bu konuda, şu ayete dikkatinizi çekmek isterim:
            'Tevratla yükümlü tutulup da onunla uygulama yapmayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hali ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu (zorla) doğru yola iletmez.' (Cuma–5)
            Kur'an'ın ikazı ve bilgilendirmesini göz önüne alarak, şu soruyu sorabiliriz: Müslümanlar Kur'an'a karşı yükümlülüğünü yerine getirebiliyor mu?
            Bugün bu soruya evet demek, artık mümkün değildir. Ne yazık ki Muhammed ümmeti; uzun asırlar boyunca, yükümlülüğü başka kaynaklarda, başka insanlarda, başka siyasetlerde arayarak, kitabı kendinden uzaklaştırmıştır.
            Kur'an artık ölülerin ruhuna okunan ve üfürülen, dünyalık menfaatler için reçete gibi kullanılan, güzel okuma yarışmalarında güfte haline getirilen bir kozmik metine dönüştürülmüştür. Böylece Muhammet ümmeti; Kur'an'ın ikazlarına ve bilgilendirmesine rağmen, önceki ümmetlerin hatasına düşmüştür.
            Çocuğun imtihanı kazanması için kaç yasin okuyalım. Ramazanda hatim okutturmak için, kaç para ödeyelim. Nasip açmak için, hangi sureleri okuyalım. Partimiz seçimde başarılı olsun diye, hangi sureleri tercih edelim. Say sayabildiğin kadar.
            Savaş ortamlarında ya da şartlarında, Müslümanların merasimle mutlaka okuduğu bir sure daha var mesela. Genel bilgi ve daha ötesi bir algıdır bu. Fetih suresinin Mekke'nin fethiyle ilgili olduğu sanılır. Bu yüzden de Fetih suresi tercih edilir.
            Peki, Fetih suresini okumak ve defalarca okumak size bir fayda sağlar mı? Esas itibarıyla asla sağlamaz. Şekil olarak da sağlamaz. Zira Fetih suresinin savaşla bir ilgisi yoktur. Hele Mekke'nin fethiyle hiç ilgisi yoktur.
            Fetih suresi, Hudeybiye Barış Anlaşmasını anlatan 29 ayetten ibarettir. Yani sure; Müslümanlar için hayati bir önem taşıyan, Hudeybiye anlaşma sürecinin öncesini ve sonrasını anlatan ayetlerden meydanda gelmektedir.
            Peki, nedir Hudeybiye Barış Anlaşması?  Allah Kur'an'da, bir barış anlaşmasını, niçin ‘fetih' olarak isimlendiriyor. Bunu anlatmak istiyorum.
            Hicretin 6. yılında Arap yarımadasında, şartlar Müslümanların lehine gelişmeye başladı. Bu arada en büyük özlem, Mescid-i Harama gidip ibadet edebilmekti. Başta Muhammed Aleyhisselam olmak üzere, ashabı bu özlem içerisindeydi. O günlerde Nebimiz, şöyle bir rüya gördü:
            'Peygamberimiz Medine'de rüyasında kendisinin ve ashabının Mescid-i Harama girdiklerini, Kâbe'nin anahtarını aldığını, tavaf ettiklerini ve umre yaptıklarını, umre sonunda bazılarının başlarını tamamen tıraş ettiğini, bazılarının da saçlarını kısaltmakla yetindiğini görmüştü. Bunu ashabına haber vermiş, onlar da bu habere sevinmişti.' (Bkz Peygamberimizin Hayatı ve Daveti, S. Mübarek Furi, Sf:339)
            Kur'an bu rüyayı şöyle anlatıyor: 'Andolsun Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınız kazınmış veya saçlarınız kısaltılmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan daha yakın bir fetih (Hudeybiye Barış Anlaşması) verdi.' (Fetih–27)
            Bu rüya üzerine Nebimiz, umre yapacağını ve ashabına yol hazırlıklarına başlamalarını söyledi. Bu arada bütün Arap kabilelerine ve Bedevilere umre için haber verildi. Ancak Bedeviler bu daveti ağırdan aldılar, çoğu uymadı. Bunun sebebini, yine şu ayet anlatıyor:
            'Bedevilerin geri bırakılanları sana; ‘Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah'tan bizim için af dile' diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söyler'' (Fetih–11)
             Hicri 6. yıl, 1 zilkade Pazartesi günü Muhammed Aleyhisselam, yanında zevcesi Ümmü Seleme olduğu halde, kadın ve erkek Müslümanlardan oluşan 1400 kişilik bir kafileyle yola çıktı. Yanlarında sadece kılıç vardı. O devirde Arabistan yarımadasında, yolculuklar esnasında sadece kılıç kuşanılırdı. Dolayısıyla Müslümanlar yalnızca kılıç kuşanmakla, harbe gitmediklerini göstermiş oldu.
            Halkın daha emin olması bakımından, Muhammed Aleyhisselam ‘Zül Huleyfe' denilen yerde, kurbanını aldı ve boya ile işaretledi. Bunun anlamı ‘umreye gidiyorum' demekti. Kur'an bunu şöyle dile getiriyor:
            'Onlar, inkâr edenler ve sizi Mescid_i Haram'ı ziyaretten ve bekletilen kurbanlıkları yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır'' (Fetih- 25)
            Kureyş, Müslümanların Beytullah'a girmemesi için harekete geçti. Takip ve tacizler birbirini takip etti. Halid Bin Velid'i, Nebimizin üzerine gönderdi. Bunun üzerine yol güzergâhı değiştirildi. Muhammed Aleyhisselam savaşmaktan ısrarla kaçınıyordu. Çünkü yardımcısı Allah'tı ve şu ayetle kendisine bilgi veriliyordu:
            'Şüphesiz biz sana tartışmasız bir fethin yolunu gösterdik/açtık' (Fetih–1)
            Müslüman kafilesi Hudeybiye denilen yere geldi. Çok az su çıkan bir yerde konakladı. El ve yüzlerini ancak yıkayabildiler. Nebimiz torbasından bir ok çıkardı. Bu oku suya koymalarını söyledi. Birden su çoğaldı ve kana kana içtiler.
            Bu arada çeşitli kabilelerin önde gelenleri, arabuluculuk için devreye girdi. Heyetlerin biri geldi, diğeri gitti. Bu zorlu bir süreçti. Kaygılar üst düzeydeydi. Kureyş temsilcisi Urve, görüşmeler sırasında işi hakarete vardırdı. Muhammed Aleyhisselamın sakalından asılmaya başladı. Ortam gerginleşti. Ashaptan Mugire, bu duruma müdahale etti. Fırtına kopmadan görüşmeler sona erdi.
            Ancak Kureyşliler boş durmuyordu. Gençlerden oluşan 70 ya da 80 kişilik bir gurup, Hudeybiye'de Müslümanların karargahını basmaya kalktı. Nöbetçi komutan Muhammed b. Mesleme, tamamını etkisiz hale getirerek hapsetti. Kur'an bu olayı şöyle bildiriyor:
            'Mekke vadisinde kâfirlere karşı size zafer nasip ettikten sonra, onların elini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken (savaşmanıza engel olan) Allah'tır. Allah bütün yaptıklarınızı en iyi şekilde bilendir.' (Fetih–24)
            Muhammed Aleyhisselam savaş niyetinin olmadığını, umre yapmaktan başka bir şey düşünmediklerini iyice anlatabilmek için, Hz. Osman'ı elçi olarak Mekke'ye gönderdi. Osman görüşmelerini sürdürdü. Fakat kendisini serbest bırakmadılar. Vakit uzayınca, bir şayia çıktı. Osman öldürüldü haberi, Hudeybiye'ye ulaştı.
            Nebimiz, bunun üzerine şöyle dedi: 'Bu kavimle hesaplaşmadıkça buradan ayrılmayacağız.' Ardından ashabını biat'e davet etti. Bu, savaştan kaçmamak üzere Muhammed Aleyhisselama edilen bir biatti. Sonunda ölüm bile olsa ashap, biat için sıraya girdi. Tarihe ‘Rıdvan Biati' olarak geçen bu olayı Kur'an'dan şöyle öğreniyoruz:
            'Şüphesiz Allah! Ağaç altında sana biat ederlerken, inananlardan hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur güven duygusu vermiş ve onlara; yakın bir fetih (Hudeybiye Barış Anlaşması) vermiştir,' (Fetih–18)
            Neticede Müslümanların kararlı duruşu sonrası, Kureyşliler anlaşmaya razı olmuş ve taraflar arasında 4 maddeden oluşan bir barış anlaşması yapılmıştır. Buna göre, Muhammed Aleyhisselam, bu yıl Umre yapmayıp geri dönecek, seneye Mescid-i Harama girip ashabıyla üç gün kalacaklar. Taraflar 10 yıl boyunca birbirine saldırmayacak.
            Denilebilir ki bu barış anlaşması, Mekke'nin fetih yolunu açmıştır. Müslümanlar bu anlaşma sayesinde güç ve kuvvetini kabul ettirmiş, Kureyşin tüm zaafları ortaya çıkmıştır. Savaş yapmadan, kan dökülmeden Allah'ın yardımıyla sağlanan bu barış anlaşması, Müslümanlara büyük bir üstünlük kabiliyeti kazandırmıştır.
            Barış antlaşmasının yazılmasından sonra; Nebimiz ashabına, ‘kalkın kurbanlarınızı kesin' buyurdu. Fakat ashaptan hiç kimse, buna itaat etmedi. Çünkü hepsinde Mescid-i Harama girememenin burukluğu vardı. Bu gelişme üzerine, Nebimiz zevcesi Ümmü Seleme'nin yanına geldi ve durumu anlattı. Ümmü Seleme Ona şöyle dedi:
            'Ya Rasulallah! Bu emrini yerine getirmelerini mi istiyorsun? Dışarı çık, hiç kimseyle tek kelime konuşmadan kurbanını kes, berberini çağır, başını tıraş etsin.'
            Muhammed Aleyhisselam eşinin dediği gibi yaptı. Durumu gören ashap; kalkıp kurbanlarını kesmeye ve başlarını tıraş etmeye başladı. Bunun üzerine, Nebimiz onlara dua etti.
            Hz. Ömer bu anlaşmayı bir türlü kavrayamamış ve içine sindirememişti. Kabe'ye varmak onun özlemiydi. Bu konuda Muhammed Aleyhisselam ile tartıştı. Anlaşmayı bir taviz gibi görüyordu. Bu olayın tafsilatı Siyer kitaplarında var. Nebimiz onu yatıştırmak için, bir haberci gönderip, şu ayeti okumasını istedi:
            'Biz sana gerçekten açık bir zafer (Hudeybiye Barış Antlaşması) verdik.' (Fetih–1)
            Sonra gönlü huzurla doldu. Nebimizle tartışmaktan büyük pişmanlık duydu. Bu pişmanlığını, hayatı boyunca hep ifade etti.
            Fetih suresini okumak mı yoksa anlamak mı? Bir başka deyişle; Kur'an'ı üfürüp savurmak mı yoksa anlayıp yükümlülüğümüzü yerine getirmek mi?
             Bugün şunu söyleyebilir miyiz? Bu olay tarihin derinliklerinde kaldı. Fetih suresinin ayetleri, bugüne ne anlatıyor. Üzülerek ifade edeyim, bu görüşte olan dini kesimler de var.
            Kur'an'ın tavsiye ettiği şekilde, ayetlere tefekkür noktasından bakamazsanız böyle düşünürsünüz. Kur'an yükümlülüğüne muhalefet eden, geniş halk kitlelerinin durumu zaten malum. İki uç noktaya savrulan Müslümanların bugünkü haline, bu yüzden hayret etmiyorum.
            Hudeybiye'yi anlatan ayetler; hayatımızda bugün de geçerlidir, yarında geçerli olacaktır. Çünkü bir mesele ve dert, muhataplarımızla kavga etmeden de çözülebilir. Allah'ın tercih ettiği, güzellikle anlaşmaktır. Savaş en son tercih edilen bir durumdur. Barış, başarıya giden yolun ilk adımıdır.
            Barışı sağlayabilmek için, muhataplarımıza karşı dik duruşlu ve kararlı olmak zorunluluğu vardır. Bunun içinde ölümüne inançlı olmak lazımdır. Zira barış zordur, savaş kolaydır. Bu zor olanı başarmak için, Muhammed Alayhisselamın gösterdiği strateji ve taktikleri hatırdan çıkarmamak gerekir.

Bu yazı 1490 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum