Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Eşkiya!

08 Ocak 2020 - 16:35

İranlı General Kasım Süleymani öldürüldü. Söylenenlere ve tartışmalara bakıyorum. Trajik bir durum var ortada. Olup bitene zerre miktar kafa yoramayan bir kamuoyu, komik ve zavallı yorumlarla kendini avutuyor. Süleymani şehit mi, değil mi? Türk düşmanı mı değil mi? Sünni düşmanı mı, değil mi? vesair vesair..
            Güç ve kudretini eşkıyalıkla birleştiren bir devlet var ortada. Bu devlet son gösterisini, Kasım Süleymaniyi öldürerek gerçekleştirdi. Bunun üzerinde durmak istiyorum. Ancak size önce bir eşkıya hikâyesi anlatmak zorundayım.
            Çook eski devirlerde, namlı bir eşkıya vardı. Kalabalık bir gurubu, silahları ile ortalığı kasıp kavuruyordu. Köy ve kasabaları basıyor, insanların malına ve canına kıyıyordu. Baş edilmez bir güce sahipti.
            Bir gün köyü bastı. Çoluk çocuk, kadın erkek hepsini meydana topladı. 'Bugün kadınlardan başlayacağım' dedi. Ön saflardaki bir kadına seslenerek, yanıma gel dedi. Kadın korkudan titriyordu. Eşkıya sordu: ‘Adın ne?' Kadın titrek sesle cevap verdi: 'Ayşe'
            Eşkıya öfkeyle, 'Olmaz, senden başlayamam, çünkü benim anamın adı da Ayşe' dedi.
            Kadın kurtulmuştu. Bu defa yaşlı bir erkeğe, 'Sen çık öne' diye seslendi. Yaşlı adam eğilip, bükülüp karşısına geldi. Eşkıya bağırdı: 'senin adın ne?' Adam zaten iki büklümdü, bir süre adını söyleyemedi. Eşkıyanın hiddetini görünce, usulca söylendi: 'Benim adım Ayşe'
            Eşkıya öfkeden küplere bindi. Hiddetle bağırdı: 'Ulan! Erkek adamın ismi Ayşe olur mu?'
            Çaresiz adam cevap verdi: 'Efendim! köyde herkes, beni Ayşe olarak bilir..'
            Gücü var, kudreti var. Parası var, pulu var. İstihbaratı var, operasyonları var. Dünyadaki enerji kaynaklarının üstünde derin tasarrufu var. Kendine tabi olanlarla iyi geçiniyor. Aksi davrananları deviriyor. Direnenlerin yollarına karpuz kabuğu koyuyor. İnsanların nasıl düşünmesi gerektiğine o karar veriyor. Medya tekellerinin tamamını elinde tutuyor. Hangi coğrafyada kaşınacak bir yara var, bulup kaşıyor. Sonra kangren haline getiriyor. Parayla adam satın alıyor, parayla iç karışıklık çıkartıyor.
            O, dünyanın eşkıyası.
            Arap baharı, Suriye, Libya, İran asla sıradan değil. Sadece bugüne bakıp, anlamaya çalışmak insanı yanıltır. Son yüzyılın eşkıyasının sicili kabarık. O sicile bakmadan, bugün ‘neler oluyor' diyemezsiniz.
            Biraz hatırlatmada bulunmak istiyorum.
            Yıl 1949. Suriyeli vatanseverler, Fransız sömürgecileri ülkeden atmayı başardı. Kırılgan da olsa, bir demokrasi inşa etti. Şükrü el Kuvvetli seçimle iş başına gelen, ilk devlet başkanı oldu.
            Amerika, Trans-Arap boru hattı projesini gündeme getirdiğinde, Şükrü el Kuvvetli çekince gösterdi. Bu proje, Suudi petrollerini Lübnan ve Suriye limanları üzerinden Akdeniz'e açacaktı.
            CIA tarihçisi Tim Weiner'in kitabında anlattığına göre; bu projeye isteksiz davranan Şükrü el Kuvvetli, CIA'nın düzenlediği darbe ile koltuğundan indirildi. Yerine CIA'nın kuklası, diktatör ve suçu ispatlanmış bir dolandırıcı olan Hüsnü el Zaim getirildi.
            Yıl 1953. Eşkıyanın ünlü Ajax operasyonu, İran'da gerçekleştirildi. İran'ın 4 bin yıllık tarihinde, seçimle iş başına gelen bir devlet başkanı vardı, ismi Musaddık idi. Başkan Eisenhower, Dulles'e operasyon için tam yetki verdi.
            Ajax operasyonu adı verilen darbe ile Musaddık'ı devirdiler. Yerine petrol şirketleri tarafından desteklenen, Rıza Şah Pehlevi'yi getirdiler.
            Yıl 1957. Suriye'de Şükrü El Kuvvetlinin Ulusal Partisi, yeniden seçimi kazınmış ve iş başına gelmişti. Amerika Ajax operasyonunun motivasyonu ile Suriye'de tekrar harekete geçti.
            Suriye istihbarat şefine, Genelkurmay başkanına, Komünist Parti başkanına suikastlar düzenlemek için Müslüman Kardeşler örgütüyle işbirliği yaptı, milyonlarca dolar harcadı. Bu kirli tarihi anlatan Tim Weiner, ‘Tozların Mirası' adlı kitabında şunları söyler: 'ABD desteği ile ileride Ürdün ve Irak'ın işgal edilebilmesi için Suriye'nin istikrarlaştırılması planlanmıştır. Üzerinde gizlilik kararları kalkan bu konu, Guardian'ın sayfalarında yer almıştır.'
            Sicil o kadar kabarık ki hangi birisini anlatmalı. Arap baharı ve Suriye neydi acaba? Eşkıyanın faaliyetlerine itiraz eden, kendi içinden bir sese kulak verelim isterseniz. Amerikan Waterkeeper Birliğinin başkanı Robert F.Kennedy, Jr; o günlerde ‘Suriye' başlıklı Politico,eu sitesinde yayınlanan makalesinde şunları söylüyordu:
            'Onların bakış açısına göre, Beşar Esad'la savaşımız 2011'de başlayan barışçıl Arap Baharı gösterileriyle başlamadı. Daha önce, 2000 yılında Katar'ın 10 milyar dolar tutarında, 1500km boyunca uzanan ve Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye'yi içine alan bir petrol boru hattı inşa etmeyi önermesi ile birlikte başladı''
            8 yıl süren İran-Irak savaşında neler olmadı ki. Önce Saddam'ı kışkırttılar. Savaş başladıktan sonra, İran'a da gizlice silah sattılar. Savaşı alevlendirmek için, mezhep farklılığını kışkırttılar. Milyonlarca Müslüman hayatını kaybetti.
            Saddam'ı Kuveyt'in işgali için ikna edip, yola çıkardılar. Sonrada Arap baharı ile kafasını kopardılar. Kimyasal silah var hikâyesine bütün dünyayı inandırdılar. 1 milyon Müslüman öldü, sonra da yanılmışız diyerek özür dilediler. Bu öyle bir eşkıyalık ki özürleri bile, 1 milyon insanının canına bedel oluyor. Libya'da Kaddafi'ye aynı muameleyi yaptılar.
            Hep uzun vadeli hesap ve operasyonların içinde oldu eşkıya. 90'lı yılları hatırlayalım biraz. PKK ile mücadele verirken, bir Çekiç Güç hikâyesi vardı. O yıllar sıkça konuşulurdu, Çekiç Güç teröristlere silah veriyor diye. Bize hem dost görünüyor, hem el altından teröristleri besliyordu.
            Bugün zihin berraklığı ile düşünen her kafa, şunu söyleyecektir: Bir Suriye ile işler ne hale geldi?
            Tarihi bütün okumak gerekir. Tek bir olaya kafa yormak, bu coğrafyada insanı yanıltır. Suriye meselesi başladığı günlerde, yazmış ve şöyle demiştim: 'Suriye Ortadoğu'nun sigortasıdır. Bu sigorta atarsa, ileride hesap edilemeyecek dertler önümüze çıkar.'
            Bunun söylerken, eşkıyanın yarım yüzyılı aşan hikâyesini didik didik etmiştim. Attığı her adımdan, sonrasını anlamaya çalışmıştım.
            An itibarıyla, nüfuz edemediği tek ülke İran kalmıştır. Tarihi geleneği ve devlet gücüyle İran, bu taarruza karşı direniyor. Niye? Yukarıda anlattığım tarihi acı bir tecrübesi var.
            Dünyanın en netameli ve en ihtilaflı bir coğrafyasında yaşıyoruz. Enerji kaynaklarının merkez üssü olması, her daim eşkıyanın dikkatini buraya çeviriyor. Bütün hileleri, desiseleri, ihtilafları kaşıyor ve kangren haline getiriyor.
            Mezhep farklılıkları, etnik kökenler en büyük çalışma sahası. Vakti geldiğinde ‘adım Ayşe' diyebilen çok sayıda adam satın alabiliyor. Saddam'ı devirirken, o ünlü Devrim Muhafızlarını parayla nasıl satın aldığı ortaya çıkmadı mı?
            PKK, PYD ve diğer terör guruplarına tırlar dolusu silahları göndermedi mi? Bu neyi gösteriyor? İleriye dönük bize ait hesaplarını. Onun için, bizim herkesten daha fazla uyanık olmamız gerekiyor.
            Süleymani şu mezheptenmiş. Yok, Türk düşmanıymış. Şehitmiş ya da değilmiş.
            Bırakın artık bu zırvaları. Eşkıya bir suikast düzenledi. Kime karşı? Eşkıyalığına kafa tutan bir Müslüman'a karşı. Bu coğrafyayı kan gölü haline getiren, milyonlarca masum Müslüman'ı emperyal amaçları için öldüren bir eşkıyaya karşı, mücadele verdiği için öldürüldü Süleymani.
            Meseleye, bir de bu pencereden bakmak lazımdır diye düşünüyorum'

Bu yazı 1568 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum