Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Erzincan Depremi ve Gördes!

05 Şubat 2020 - 10:28

Tarihimizin en ağır hasarlı ve yıkıcı depremi, 1939 yılında Erzincan'da meydana geldi. 1668 yılından o güne, ülke olarak yaşadığımız ve en büyük can kayıplarının meydana geldiği bir depremdi.
            1939 Erzincan depreminin, Gördes'le ne alakası var diyeceksiniz.
            Bunu anlatacağım. Gördes'te 80 yıl önce yaşanmış, ancak sis perdesinin altında kalmış o hikâyeyi sizlerle paylaşacağım. Fakat önce, 1939 Erzincan depreminden bahsetmek istiyorum.
            Yıl 1939 idi. Tarihler 26 Aralık'ı gösteriyordu. Kış bütün şiddetiyle ilikleri donduruyordu. Erzincan, mahşeri bir sarsıntıyla sallandı. Kuzey Anadolu fayının doğu bölümü, acımasız biçimde kırılmıştı. 7,9 şiddetindeki deprem, kelimenin tam anlamıyla Erzincan'ı yerle bir etmişti.
            30 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz bu depremde, 100 binden fazla insan da yaralanmıştı. Neredeyse taş taş üstünde kalmamıştı. Soba ve mangallarla ısınan halk, deprem sonrası çıkan yangınlarla baş edememişti.
            Ağır kış şartları ve dönemin imkânları göz önüne alındığında, yardımların günlerce Erzincan'a ulaşamamasından dolayı da büyük mağduriyetler yaşanmıştır.
            Her acının bir hikâyesi vardır.
            Depremde ağır hasarlı binalardan birisi de Erzincan Cezaeviydi. Mahkûmlar açıkta kalmıştı. Can pazarının yaşandığı bir ortamda; Erzincan Cumhuriyet Savcısı, hemen cezaevine geldi. Tüm mahkûmları topladı.
            Cinayetten gaspa, hırsızlıktan kız kaçırmaya kadar değişik suçlardan yatan, toplam 241 mahkûm vardı cezaevinde. Deprem sonrası, Savcının karşısında adeta tekmil veriyorlardı. Birisi dahi bırakıp gitmemişti.
            Savcı onlara şunu söyledi: 'Hemen enkazlara gidip kurtarma çalışmalarına katılacaksınız. Toprak altında canlar var. Köyüne gitmek isteyenler varsa gidebilir. Ancak kaçmayacaksınız. Akşama yine buraya gelecek, yoklama vereceksiniz.'
            Ve o mahkûmlar, günlerce büyük bir fedakârlık örneği göstererek çalıştı. Her akşam Savcıya gelerek, biz buradayız dediler. Köye gidenlerden bir tanesi, Erzincan'a dönmek için tren bekliyordu.
             Tren durduğunda, büyük bir kargaşa yaşandı. Çünkü Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bu trenle Erzincan'a gidiyordu. Mahkûmu trene almak istemediler. Bunun üzerine, mahkûm feryat etmeye başladı.
            İtiş kakışı ve bağrışmayı duyan İnönü, duruma müdahale etti. Ne oluyor diyerek, mahkûmu yanına çağırdı. Adeta yalvarıyordu mahkûm ve İnönü'den yardım istiyordu: 'Efendim, Savcı beye söz verdim. Akşam ki sayımda Erzincan'da olmam lazım..'
            Cumhurbaşkanı İnönü duygulandı ve ‘hemen binsin' dedi.
            Resmi kayıtlara göre, cezaevi mahkûmları 1000'den fazla insanının hayatını kurtardı. Millet olarak tarihin en ağır acı ve ıstırabını yaşadığımız Erzincan depreminin, birazcıkta olsa yüreğimizi serinleten hikâyesiydi bu.
            Maşeri vicdan kadar, devlet aklının da bu hikâyeyi karşılıksız bırakması düşünülemezdi.
            TBMM'ne bu mahkûmlar için, özel bir af yasası teklifi verildi. Yasa kabul edildikten sonra, 26 Nisan 1940 tarihli Resmi Gazetede yayınlandı. Toplam 241 mahkûmun, yatması gereken mahkûmiyetlerinin 5'te 4'ü affedildi.
            Binlerce insan açıkta kalmıştı. Onlar için, barınmaktan öte bir ihtiyaç yoktu. Hükümetin geçici süreliğine, bu insanları illere dağıttığını tahmin ediyorum. Bunu niye söylüyorum?
            Çünkü depremden birkaç ay sonra, tam 15 aile Valilik emriyle Gördes'e gönderildi. Her aile çocuklarıyla beraber, önemli bir kalabalık oluşturuyordu. Gördes halkı, onları hemen bağrına bastı.
            Gördesliler acıları paylaşırken, bir başka acıyla yüreklerine taş basıyordu. Çünkü Necati isimli Gördesli genç, deprem esnasında Erzincan'da askerdi ve hayatını kaybetmişti.
            Gördes'te aileler, onları misafir etmek için adeta sıraya girdi. Misafir alan aile, en az 1 hafta mağdur aileyi misafir ediyordu. En temiz yataklar hazırlanıyor, günde üç öğün önlerine yemek konuyordu. Çocukların hoş tutulması için, büyük çaba gösteriliyordu.
            Edindiğim bilgilere göre, Depremzede 15 aile, 3 ay Gördes'te misafir edildi.
            Gördes halkı, gerçekten şanına yakışır bir misafirperverlik örneği göstermişti. Bu durum, Manisa Valisinin dikkatini çekmişti. Misafirler uğurlandıktan birkaç ay sonra, dönemin Manisa Valisi Gördes'e geldi.
            Bu ziyaretin bir sebebi vardı. İl genelinde, Erzincanlı aileleri en titiz ve en güzel biçimde Gördes halkı ağırlamıştı. Vali, misafir kabul eden aileleri topladı ve kendilerine teşekkür etti.
             Bu tablo bize bir şeyi gösteriyordu. Bunu 'Ayva Kokulu Halı' başlıklı yazımda da dile getirmiştim. Halıcılığın oluşturduğu münevver ve varlıklı bir halk tabakası vardı Gördes'in. Bu yapı; depremzedelerin ağırlanmasında, olanca hakikatiyle ortaya çıkmıştı.
            Yeri gelmişken, 80 yıldır sis perdesi altında kalmış bu hikâyenin, bir başka bölümünü anlatmak isterim.
            Sonraki yıllarda, Gördes halkı da depremler yaşadı. Ancak bir farkla..
            Uzunçam Mahallesi, Eski Gördes'in en ünlü mahallesidir. Mahallenin çayırına her akşamüstü, büyük bir koyun sürüsü gelir. Bu sürü, Kasap Ahmet'e aittir. Sürünün namı herkesin dilindedir. Ya sürünün köpekleri?
            Bu köpeklerden bir tanesi, daha bir hünerlidir. Onu keşfeden, Uzunçam Mahallesinin muhtarı Cevdet Efendi olmuştur. Devrin eli kalem tutan, Rüştiye mezunu bir münevveridir Cevdet Efendi.
            O köpek ne zaman garip bir şekilde havlasa, ardından deprem meydana gelirmiş. Cevdet Efendi bunu fark etmiş.
            Köpek ne zaman o garip havlamayı yapsa, hemen mahalleden Toyo Ahmet'i çağırır, eline üç beş kuruş verir, sonrada tembihte bulunurmuş. Toyo Ahmet mahalleleri dolaşarak, 'ey ahali evleri boşaltın' dermiş.
            Gördes halkı bu sayede, pek çok depremi sokakta geçirmiş.

Bu yazı 2763 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum