Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Daha Beteri mi Var?

16 Nisan 2020 - 18:36

Bu yazıya nasıl başlamak gerektiği konusunda, oldukça zorlandım. Zaten virüsle ilgili, tüm dünyanın yaşadığı bir mücadele var. O virüsün, artık sağlık sorunu dışında oluşturduğu dertler var. İktisadi anlamda, kaygılar gündeme oturmuş durumda. İnsanların ruh sağlığı üzerindeki etkileri de var.
            Evet, virüs hayatımızı alt üst ederken, böyle bir yazıya nereden başlamalıyım?
            Virüs şu anda, bütün öngörüleri iptal etmiş gibi. Ne zaman sona erer, ne zaman rahatlarız bilinmiyor. Yarattığı iktisadi tahribat ne ölçüde, ileride hangi seviyeye çıkar kestirilemiyor.
            'Kâinatın Efendileri Ve Köleleri' başlıklı yazımda, yaşananlara farklı bir gözle baktım. Aslında bakılması ve bilinmesi gereken, bir gerçeklikti yazımın konusu. Son 50 yılın insanlık tarihinde, Allah'ın kâinat nizamına kafa tutan insanlığın, bir musibet ile karşı karşıya olduğuna vurgu yapmıştım. Yine o yazıda, Allah'ın koyduğu ölçüleri bozan insanlığın, yarınlarda yeni virüs ve dertlerle karşılaşabileceğini hatırlatmıştım.
            Bugünkü derdin adı, Covid–19, peki yarınkinin adı ne olacak? Bunu neye dayanarak söylüyorum. Çünkü insanlık; Allah'ın koyduğu kâinat ölçülerini öylesine bozdu ve tahrip etti ki dert artık bir değil, bin olarak başımıza çökecek.
            Kuzey kutbuna dikkat çekmek istiyorum.
            Bilimsel araştırmalar; eriyen buzulların altında barınan ve çağımızın hiç tanımadığı binlerce mikrop ve virüsün, gün yüzüne çıkmakta olduğunu gösteriyor. İleriki zamanlarda; bugünkü virüsle olan derdimiz, belki hiç yerine geçecek.
            beyinsizler.net'ten Berk Keskin'in derlediği bilgiler son derece ilginç. Kısaca aktarayım: Kuzey kutbunun çoğunu kapsayan donmuş dünya, büyüyen mikrobiyal topluluklara ev sahipliği yapıyor. Yüzyıllar boyunca hareketsiz, tamamen aktif veya tamamen askıya alınmış bir şekilde, buzların arasında küçük cepler üzerinde yaşadılar. Kuzey kutbu küresel ortalamanın iki ila beş katı ısındığında, bu cepler; havuzlar, perçinler, nehirler, su birikintileri ve göletler oluşturuyor. Kuzey kutbu uyanıyor ve toprağa gömülü mikroskobik organizmalar yeniden hayata dönüyor.
            Nedir bu? Elbette küresel ısınma. Küresel ısınmayı nasıl başardı insanlık, anlatmaya gerek var mı?
            Almanya'da bilim insanlarının, bu konuda ciddi çalışmaları var. Onlar iklimin ısındığını ve permafrostun çözüldüğünü kabul ediyor. Asıl merak ettikleri, bu durumun insanlar ve bulaşıcı hastalıkların geleceği için, ne anlama geldiğidir.
            Konuyla ilgili olarak Hannover'de yapılan toplantıya katılan, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Susan Kutz, bu toplantıda permafrosttan neyin çözüleceğini ve bizleri nasıl etkileyeceği/öldüreceği konuşuldu diye bilgi verdi.
            Biraz geriye gidelim. 2017 yılında Belçikalı ilim adamları, aynı mesele üzerinde çalışmış. Hazırlanan bir makalede, şu görüşlere yer verilmiş: 'Son birkaç yıldır, permafrostun çevresel koşullar değiştiğinde ve onları tekrar serbest bıraktığında, hayata dönebilecek devasa bir antik mikrop veya virüs rezervuarı olduğuna dair artan kanıtlar var.'
            Daha fazla bilimsel bulgular var bu makalede. Ancak onların vardığı sonuç önemliydi ve o sonuç, gelecek için asıl kaygıyı oluşturuyordu: 'Küresel ısınmanın veya endüstriyel sömürünün bir sonucu olarak, insan veya hayvan sağlığı için bu mikrop ve virüsler bir tehdit oluşturmaktadır.'
            Bugünlerde gelecek adına, bir takım görüşler ortaya konuyor. Hiçbir şey eskisi olmayacak deniyor. İnsanlık için virüs, bir milat olacak vurgusu yapılıyor. Anlayışların değişeceğinden bahsediliyor. Ülke ekonomilerinin, değişik argümanlar kullanacağı iddia ediliyor.
            Bunların hepsini, günümüz şartları içerisinde anlayışla karşılayabilirim. Zira insanlık, nasıl bir felaket ile karşı karşıya olduğunun, henüz farkında değil. Asıl derdimiz, bugünkü virüsünde ötesinde. Dertler yığınlar halinde, insanlığın üstüne çökebilir.
            İnsanlık bu felaketlerin üstesinden, bir tek şartla ve bir tek kaynakla gelebilir. Gelemezse sonunu getirir.
            Başta Müslümanlar olmak üzere, tüm insanlık Kur'an'a dönmek zorundadır.
            İddialı bir söz söylediğimi sanmayın. Bu bir hakikat ve yeryüzünde, çok az sayıda insan durumun farkında. Çünkü Kur'an'ı okuyup anlamaya çalışan, o kadar az insan var ki'
            Biraz açayım isterseniz.
            Kur'an, üç temel kaide üzerine indirilmiştir. Hayata indirilmiştir, olaylara indirilmiştir, insana indirilmiştir. Fakat bu hakikat, bin kusur senedir hiçe sayılmış ve Kitap kozmik bir belge olarak kabul edilmiştir. Bugün itibarıyla O Kitap; bir beste metni, bir ses unsuru, bir musiki notası haline döndürülmüştür.
             Avamın nazırında O Kitap, 40 kere hatim edilip üfürülen, ruhlara bağışlanan, ölülerle gönderilen, kısmet açan, imtihan kazandıran sihirli bir metin haline getirilmiştir.
            Siyasi ve örfi zorlamalarla hakikatinden koparılan O Kitap, bin küsur senedir ne insan'da, ne olayların içinde, ne de hayatın içinde olabilmiştir. Fıkıh, mezhep zorlamalarıyla; O Kitabın dışında ve fakat hakikatinden uzak, devasa bir yığın meydana getirilmiştir.
            Bir Müslümanlık düşünün; Kitabın insana indirildiğini göremiyor. Olaylara indirildiğini fark edemiyor. Hayata indirildiğini anlayamıyor.
            O zaman, nasıl davet edecek? Nasıl, insanlığı O Kitaba çağıracak. Nasıl, insanlığı ikna edecek. Anlayamıyorsan, anlamlandıramazsın. Anlamlandıramazsa ikna edemezsin.
            Bugünkü musibet ortamında, ilk önce konuşması gereken kimler? Elbette Müslüman âlimler. Konuşabilecek ve gerçek Kur'an hakikatini insana, olaylara, hayata göre anlatabilecek, yeryüzünde kaç âlim vardır?
            'Kâinat'ın Efendileri ve Köleleri' başlıklı yazımda, ana hatlarıyla bu konuya değindim.
            'Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır.' Bu bir ayettir. Bu ayet, şu ayetle daha bir zirveye taşınmıştır: 'Allah'ın yarattığı her şeyde bir ölçü vardır.' Yine bir başka ayette Allah, bu gerçeği şöyle hatırlatıyor: 'Allah tabii düzenin bozulmasını istemez.'
            Allah'ın kitapları vasıtasıyla bildirdiğine indi ayetler diyoruz. Allah Kitabında, yarattığı kâinat nizamının her bir ölçüsünü de, ayet olarak ifade ediyor. Biz onlara kevni ayetler diyoruz. Allah; indi ayetlerin, kevni ayetlerle birlikte okunmasını istiyor.
            Okudu mu Müslümanlar? Ne okuması, haberi bile olmadı.
            İnsanlık kâinatın ölçülerini bozarken, ilk itirazı kimler yapmalıydı? Elbette Müslümanlar.
            Siz hiç; iklim değişimleri için bir toplantıya katılan, makale yazan bir Müslüman tanıdınız mı?
            Siz hiç; yeşil katliamına tepki gösterip, eylem yapan tarikat, cemaat, meşrep mensubu Müslüman tanıdınız mı?
            Siz hiç; çevre kirliliğine kafa yoran, tabiatı katletmeyelim diyen sivil toplum örgütlerinde, görev yapan hacı ve hoca bildiniz mi?
            Göremezsiniz, bilemezsiniz, tanıyamazsınız. Çünkü onlar, Kâinatın Efendilerinin kölesi olmuşlardır.
            Lüks, şatafat, bayıltıcı refah adına Kâinat nizamını bozanlar, bozanlara ses çıkarmayanlar ve cümlesi, bugün bir virüs karşısında şaşkın. Yarınlarda ne olacağından habersiz.
             İnsanlık, Kur'an'a dönmek zorunda. Dönerse, bu nizamın kendine değil Allah'a ait olacağını görecek. Görünce, bu nizamın nice ölçüsünün olduğunu anlayacak. Anlayınca, bozduğu her ölçünün, başına bir değil, bin dert getirdiğini öğrenecek.
            Başka yolu yok bunun. Ya bozduğumuz ölçülere geri dönüp, ona göre bir hayat düzenine geçeceğiz ya da bela ve musibetlerin içinde kaybolup gideceğiz'

Bu yazı 2922 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum