Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Ağız ve Burun!

13 Mart 2020 - 14:28

Bazı musibet ve belalar, bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile olur derler. Bunun da bir şartı vardır elbette. Yaşananlara ibret gözüyle bakabilmek ve üzerinde tefekkür edebilmek gerekir. Nitekim Kur'an'da, bu konuda ilgimi çeken ayetler beni hep düşündürmüştür.
            Dünyanın gündeminde bir virüs var. Yaşananları tek tek anlatmaya gerek görmüyorum. Zira bütün iletişim kaynaklarının temel konusu bu virüs. Herkes yeteri kadar öğreniyor ve bilgi sahibi oluyor.
            Sonucu itibarıyla virüs bir sağlık sorunu. Dünya Sağlık Örgütü, bunu salgın bir hastalık olarak nitelendirdi. Ülkeler birbiri ardınca tedbir alıyor. İnsanların ne yapması konusunda bilgiler veriliyor.
            İnsanlık tarih boyunca, bugüne kadar pek çok salgın hastalıkla mücadele verdi. Kimisinde milyonlarca can kaybı yaşandı. Kimisinde aşısı bulundu, kısa geçti. Dolayısıyla bugün hastalıkların etkisi ve sonucu itibarıyla, elimizde ciddi istatistikler oluştu.
            Corona Virüs, bu istatistiklerde çok alt sıralarda kalıyor. Fakat dünya kamuoyunda yaratılan algı ve yayılma hızı, hastalığın kendisinden bin kat daha tesirli. Peki neden? Bunun cevabını birkaç ay sonra, ancak alabileceğiz diye düşünüyorum.
            Yazımın amacı; virüs bir bela ise bu belanın ortaya çıkardığı, bir takım hakikatler olmalı düşüncesini ortaya koymaktır.
            Doç.Dr. Oytun Erbaş, son zamanların fenomeni haline gelmiş bir hekim. Dahası bilim insanı. Üslubu, metodu orijinal bir isim. Tıp ilmini ve insan anatomisini, olağanın dışında anlatan bir beyin. Halkın anlayabileceği bir üslupla anlatabildiği için, müthiş ilgi görüyor.
            Onu bir müddettir, zaten takip ediyordum. Virüs dünya gündemine oturunca, ilk müracaat edilen isim oldu. Bütün iletişim kanallarında aranan ve bilgisine başvurulan Dr. Erbaş, toplumu aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda rahatlatıyor.
            Onun ufuk açıcı ve sağlam bilgilerden oluşan açıklamalarından, birkaç kesit vermek istiyorum.
            Bu tür virüsler, hayvanlardan bulaşıyor. Çin'deki corona virüsünün kaynağı, büyük ihtimalle yarasa. Çin'in toplumsal hayatında, 20 binden fazla hayvan pazarı var. Bunlar şehir merkezlerinde kurulmuş. Bu hem tabiatın ve hem insan anatomisinin gerçeklerine ters. Çin buna benzer virüs hikâyesini, geçmiş yıllarda da yaşamış. Ancak ders almamış.
             Hangi hayvanı beslerseniz besleyin, hangi çiftliği kurarsanız kurun, şehir merkezlerinden ve kalabalıklardan uzak yerlerde olmalıdır. Hatta şehir merkezlerindeki hayvanat bahçeleri de böyledir.
            Allah'ın yarattığı bir ekolojik örtü var. Hayvanlar âlemi de bu örtünün içinde yer alıyor. İnsanlık bu örtüyü bozunca, hayvanların fıtratını da bozuyor. Artık onlar daha zararlı ve zarar verir hale geliyor.
            Başka, evet başka gerçekler de var. İnsanlık başka neyi bozdu? İklim düzenini de bozdu. Mevsimler ahengini ve düzenini kaybetti. Ne kışlar kış gibi, ne de yazlar yaz gibi. Hayvanlardan bulaşan bu virüslerin sık görülmesinde, bu mevsim bozukluğunun rolü çok büyük.
            Buzul kütleleri hızla eriyor. Aşırı yağışlar ve seller tabii dokuyu bozuyor. Mevsimler artık ayırt edilmiyor. Bu durum hayvanların tabiatına sirayet ediyor. Virüsler çok çabuk yayılabiliyor. Yani küresel ısınma dediğimiz olgu bu. Peki, kimin eseri? Elbette insanlığın.
            Mesela, geçmiş yıllarda yaşanan ebola virüsü böyleydi. Afrika kaynaklı bu virüs maymundan bulaşmıştı.
            Dr. Erbaş corona virüsüne karşı alınması gereken tedbirleri sıralamadan önce, insanlığın genetik özellikleriyle ilgili müthiş bir analiz yapıyor. İlgilenip onu dinleyenler, sanırım hayretler içinde kalıyor.
            Ağız yapısından, boğaz ve mideye kadar yapısal özellikleri anlatan Dr.Erbaş, kıtalar ve ırklar yönüyle ilginç bir tablo ortaya koyuyor. Anadolu insanının genetik özellikleri, bu tür virüslere karşı müthiş dirençli. Ama kısa boylu sarı ırk, aynı şansa sahip değil.
            Virüs ağız yoluyla bulaşıyor. Öksürük ve hapşırık, nefes teması bulaşmada en etkili. Sonra ağız yapısı devreye giriyor. Virüs bu ağız yapısında, bir mücadele verdikten sonra solunum sistemine ulaşıyor.
            O zaman, ne yapmak gerekiyor tedbir açısından?
            Elleri günde birkaç defa suyla yıkamak, sıkça söylenen bir yöntem. Kolonya virüsü öldürdüğü için, kullanımı ısrarla tavsiye ediliyor. Dr. Erbaş; bunlara ilaveten ve vurgu yaparak, başka şeyler de söylüyor.
            Günde birkaç kez, ağzımızı bol su ile çalkalayalım. Burnumuza bol su vererek, dezenfekte edelim.
            Bu burun ve ağız tavsiyesi üzerinde, düşünmeden edemedim.
            Çocukluğumuzdan itibaren, ailemiz bize bir şeyler öğretir. Yemek öncesi mutlaka ellerimizi yıkamalıyız. Yemek sonrası da yıkamalıyız. Millet olarak kültürel genetiğimizdir bu. Misafirine kolonya ikram eden, bizden başka millet yoktur.
            Ya ağız ve burun?
            Aslında farkında olmadan onu da yapıyoruz.
            Namaz ibadetini çok anlattım ve yazdım. Günde 5 vakit namaz kılan bir insan, 5 defa abdest alır. Günde 5 defa ağzını çalkalar, burnunu dezenfekte eder. Yani millet olarak, tüm virüslere karşı tedbiri, kültürel kodlarımız içinde alıyoruz.
            O zaman, bir musibetin ortaya çıkardığı bir hakikate bakmak gerekmez mi? Namazı terk etmekle, namazı ihmal etmekle aslında neler kaybettiğimizi anlamak gerekmez mi?

Bu yazı 1157 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum