Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Yavaş Felsefesi

28 Ocak 2017 - 14:57

-Lütfen bu yazıyı sessiz ve yavaşşş okuyunuz.-
Yavaş, çok yavaş, görüyor musun dalların arasındaki serçeyi, bak hemen oracıkta, şuradan şuradan bak. Hala göremedin mi? dalı görüyor musun kocaman dal, bak çam dalı. Off! Sana o kadar da söyledim bilgisayara bu kadar bakma diye, artık gözlükle bile göremiyorsun. Çam ağacı ne kadar da güzel değil mi? Alissa Alissa yoksa beni de mi göremiyorsun. Bak buradayım işte. Oh my God!
Peşinen söyleyeyim burada bahsedeceğim şeyler tembellik, romantik birer hülya veya şark mistikliği değildir. İşte şimdi başlayabiliriz. Çok hızlı yaşıyoruz. Haz ve hız çağındayız. Yemeği hızlı yiyoruz, arabayı hızlı kullanıyoruz, bilgiye hızlı ulaşıyoruz. Telaşlıyız, hep bir şeye geç kalacağımızın telaşı var üzerimizde. Ne de olsa elektronik çağındayız. E-devlet, e-sağlık, e-ğitim, e-beveyn, e-çocuk e ee..
Sizi bilmem ama ben yavaşlıktan yanayım. Yavaşlık felsefesi veya şöyle diyeyim hayat felsefem yavaşlık. Yavaş yaşamak, yavaş hayat, yavaş şehir, yavaş yemek, yavaş okumak, yavaş dua.
Ne buyrulmuştu; teenni Rahmandandır.
Ne diyordu Haşim; Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden/Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak.
Neden yavaş felsefesi derseniz; yavaşın bereketin ta kendisi olduğuna inanıyorum da ondan, derim. Her şeyden önce hayata bereket katıyor yavaşlık. Sonra lezzet, farkındalık katıyor. Yani hayatı doğal akışı içinde yaşamak. Öyle yaşamak ki bazen kendimize
- e şimdi ne yapacağım? diye sorduğumuzda
- hiçbir şey, cevabını verebilmeliyiz.
Ancak o zaman dalların arasındaki serçeyi, serçenin konduğu dalı, dalın yaprağını, yaprağın rengini, toprağın kokusunu, dostluğun sıcaklığını, bir çocuğun masumiyetini tam manasıyla kavrıyor insan. Başka türlü ‘-mış' gibi yapıyor insan. Sanki okumuş gibi, sanki görmüş gibi, sanki yemiş gibi, dinlemiş gibi, kılmış gibi, tutmuş gibi.
Bu yavaş felsefesi benim icadım değil. Kimin icadıdır bilmiyorum. Çok önemsemiyorum da doğrusu. Önemli olan felsefesi. Haksız mıyım yani her şeyi kendimize dert edecek halimiz yok ya, hem biz miyiz âlemin kaynanası.
Şimdi denilebilir ki nerden çıktı bu felsefe, daha biz lisede öğrendiğimiz felsefeyi hazmetmedik. Telaş etmeyin bu bir yaşam ve felsefesidir ve okulu, kitabı, müfredatı yoktur. Acele etmeyin, yavaş yavaş nereden icabettiğini anlatmaya çalışayım bu yavaşlık felsefesinin. Bir süre önce TRT'de Sakin Şehir diye bir programa rastladım ve bu sakin şehirlerin hikâyesini azıcık araştırdım.
Meğer Dünyada yavaş şehirler varmış. Bir yavaş şehir (İngilizcesi cittaslow olan bu akım yavaş ve sakin şehir manasına geliyor.) haraketi ve bu hareketin de kriterleri varmış. Kriterleri şuymuş: Kentlerin kendi kimliklerine sahip çıkarak küreselleşme sonucu ortaya çıkan kentlerin birbirine benzemesinin, aynılaşmasının önüne geçilmesidir.
Sadece şehirler değil kasabalar da 'Sakin Şehir' unvanını alabiliyor. Ancak bu unvanı almak sanıldığı kadar kolay değil. Nüfusun 50 binden az olması, geleneksel yapıların korunması, trafiğin azaltılması, yerel ürünlerin ve yenilenebilir enerji kullanılması, fast food dükkânları yerine yerel yemeklerin sunulduğu restoranların desteklenmesi, eski yapıların restore edilmesi, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi, organik ürün üretilmesi, el sanatlarının korunması gibi 70 kritere uymak gerekiyor.
Çok şükür Türkiye'de de yavaş şehirlerimiz varmış. Şavşat, Gökçeada (Çanakkale), Seferihisar (İzmir), Taraklı (Sakarya), Yalvaç (Isparta), Perşembe (Ordu), Vize (Kırklareli), Halfeti (Şanlıurfa), Uzundere (Erzurum). Bu şehirlerin alamet-i farikası yukarıdaki kriterlere uymasıymış, en azından birçoğuna. O kriterler bize şunu diyor aslında: bir yavaş şehir kendine benzemeli, kendisini inkâr etmemeli. Kültürü, mimarisi, yemekleri, sanatları, her şeyiyle kendisine.
Şimdi biraz daha yavaşlayalım. Çünkü kulağınıza bir şey fısıldayacağım, yaklaşın yaklaşşşın: bir şehir en çok o şehirde yaşayan insanlara benzer. İstanbul İstanbullulara, Paris Parislilere, Mekke  Mekkelilere, Malatya Malatyalılara, Gördes Gördeslilere benzer. Şehrin sakinleri yavaşlamadan şehir yavaşlamaz.
Umarım serçeyi görürsünüz.

Bu yazı 1312 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum