Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Nef'i

27 Şubat 2017 - 18:42

Osmanlı'da hiciv var mı? Olmaz olur mu? Menfaatin olduğu her yerde methiye olduğu gibi hicviyeler de vardır. Şairler, âlimler kimi zaman hafif kimi zaman da ağır eleştirilerde bulunmuşlar. Methinden dolayı caize alanlar elbette sayı olarak fazla olmakla beraber hicvettiğinden dolayı kellesini verenler de az değildir. Bu yolda baş verenlerden biri şair Nef'i'dir. Nef'i hiciv hastalığına tutulmuş kadar hicvetmeyi seven bir şairdir. Ah bu gönül, bu gönül kendine derd arıyor, diyecek kadar, bu yolda baş verecek kadar. Evvela şu nükteli hicivden bahsedip sonra Nef'i'ye geçelim.
Şair İbni Rumi'nin iğneli dilinden bıkan hükümet reisi onu davet eylediği bir ziyafette zehirletiyor. Şair zehirlendiğini anlayınca meclisi terk ederken Emir ile aralarında şu konuşma geçiyor:
- Böyle birdenbire kalkıp nereye gidiyorsun?
- Gönderdiğin yere.
- Bizim pedere selam söyle.
- Cehenneme uğrayacak değilim!...
Nef'i 1572 yılında Hasankale'de doğdu. Erzurum'da öğrenimini sürdürürken genç yaşında şiir de yazmaya başladı. İlk mahlası Zarrî ‘zararlı'dır. 1585 Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, şiirlerini görmüş beğenmiş ve bu genç şaire Nef'i ‘nafi, yararlı' mahlasını vermiştir.
Nef'i'nin IV. Murad döneminde yıldızı parladı ve sarayla yakın bir ilişki kurdu. Hicviyeleri ile bilinen Nef'î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti. Kendisi de şair olan Şeyhülislam Yahya Efendi Nef'i yi öven ancak içeriğinde Nef'i ye kâfir diyen bir kıt'a söylemiştir.
'Şimdi hayli sühanverân içre
Nef'i manendi var mı bir şair
Sözleri seba'-i mu'allakadır
İmrü'l-Kays kendidür kâfir.'
Nef'i de buna karşılık olarak;
'Müftü efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O'na diyem müselman
Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orda yalan.'
diyerek cevap vermiştir. (sühanveran: güzel konuşanlar.)
Yine bir başka dörtlüğünde kendisine kelp (köpek) diyen Tahir Efendi'ye şöyle karşılık verir;
'Tahir Efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.'
Maliki mezhebine göre, köpeğin bedeni ve salyası temiz sayılmaktadır.
Hanefi mezhebine göre ise bedeni temiz, salyası necis (pis) sayılmaktadır.
Şiirin birinci anlamında Maliki mezhebine mensup olduğunu ve Maliki mezhebinde köpeğin temiz bir hayvan olduğunu söylüyor. Yani şiirin ilk anlamında Tahir Efendi'ye teşekkür ediyor ve onun da temiz olduğunu söylüyor. Ama ikinci anlamda Tahir Efendi'ye köpek diyor. Bu olaydan sonra mahkemeye çağrılıp yargılanıyor ve kendisini savunurken şiirin birinci anlamını kullanıyor ve ceza almıyor.
Asırlar sonra 20. yüzyılda Tahiru'l Mevlevi bütün Tahirler namına ona şöyle cevap veriyor:
Zehr-i Hecvi cihana neşredenin
Dili bîşek zeban-ı ef'idir.
Kelp Tahir olmaz gerçi amma
Beşere nefi vardır, öyleyse Nef'i'dir."
Açıklaması: Hicvin zehrini dünyaya yayanların dili, şüphesiz ki engerek yılanının dili gibidir. İnsanlar için köpek asla temiz değildir. Ama insanlara faydası vardır yani Nef'i'dir.
Yine Tahiru'l Mevlevi ile ilgili şöyle bir rivayet naklederler.  Bir gün aynı okulda öğretmen olan Sadık isimli bir öğretmen Tahir efendiye 'köpeğin tahir olduğunu söylüyorlar efendim' der. Tahir Efendi de 'köpeğin tahir olup olmadığı mezhepler arasında ihtilaflı bir konudur. Ama sadık olduğunda herkes hemfikirdir.' diye cevap verir.
Nef'i öyle bir hiciv erbabıdır ki Mecnun bile onun oklarından kurtulamaz.
Mecnun ne bilir kaaide-i nâz u niyâzı
Âşık mı sanır kendin o meczûb-i muhabbet.
IV. Murat Nef'i'den hiciv yazmamasını rica eder. Her ne kadar Nef'î, padişah IV. Murat'a bu konuda söz verse de, Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme alır. Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında öldürülür. Halk arasında Nef'i efendinin ölümü hakkında şöyle bir rivayet de gezmektedir: Nef'i çok iyi bir şair olduğu için infazından vazgeçilmiştir. Padişaha gönderilecek özür belgesi yazılırken Nef'i de oradadır. Belgeyi bir zenci yazmaktadır ve yazarken kâğıda mürekkep damlatır. Nef'i de bu olay üzerine "Mübarek teriniz damladı efendim" diyerek son şansını da hicve kurban eder.
Şu berceste beyitler onundur.
Biz hazân u hâr kaydından beri bülbülleriz
Sîne-i pür dâğımızdır bağımız gülzârımız.
(Biz, sonbahar ve diken endişesinden uzak bülbülleriz. Bizim bağımız bahçemiz yaralı gönlümüzdür.)
***
Gönül ne gök, ne elâ, ne lâciverd arıyor
Ah bu gönül, bu gönül kendine derd arıyor.

Bu yazı 1822 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum