Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Kıssa

15 Nisan 2017 - 15:50

Mevlana der ki tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hacı Bektaş Veli de der ki eline, beline, diline sahip ol. Yunus baba da der ki; Yunus bir söz söylemiş/ Hiçbir söze benzemez/ Münafıklar elinden/ Örter mâ'na yüzünü. Doğrudur, büyüklerin sözünü herkes nasibince anlar. Aşağıda biri Beydaba'dan okuyup nispeten uyarladığım bir de Mesnevi'de geçen iki kısa kıssayı tevazu, mahviyet, ego, ene, enaniyet hakkında paylaşmak istiyorum.
Kaplumbağanın biri yerde yürümekten bıkmış, uçmak sevdasına düşmüş, kuşlara özenmiş, en büyük arzusu uçmak olmuş. Kuşları görünce:
— Kuş olmak, türlü yerler, ülkeler görmek ne güzel! Keşke ben de uçabilseydim. Bir gün rastladığı kuşlara:
— Ne olursunuz, beni de yanınıza alın, uzak ülkelere götürün! diye yalvardığında, kuşlar gülüp geçmiş:
— Ama sen kanatlı bir hayvan değilsin ki...
Kaplumbağada uçmak tutkusu gün geçtikçe artmış, sonunda iki kartala isteğini kabul ettirebilmiş. Kartallar bir değnek getirmişler her biri bir tarafından ayaklarıyla değneği kavramışlar. Kaplumbağa da ağzıyla değneği ısırmış ve başlamışlar uçmaya.
Uçmadan önce de kaplumbağayı sıkı sıkıya tembihlemişler kartallar sakın ola ki ağzını açmayasın.
Azıcık havalanmışlar ki bunları gören kuşlardan biri; o akılsız kaplumbağanın aranızda ne işi var diye kartallara sormuş. Tabi bizim kaplumbağa dayanamamış ve akılsız sensin diyecekmiş ki ‘a' der demez paat diye yere yapışmış. Fakat uçma sevdasından vazgeçmemiş bizim kaplumbağa ve uçmak için kartallara tekrar rica etmiş. Kartallar neden sonra tekrar ricayı kabul etmişler ve yine sıkı sıkı tembihlemişler; uçarken ağzınla tuttuğun değneği sakın bırakıp da konuşmayasın tamam mı? Tamam. Derken başlamışlar uçmaya yükseklere daha yükseklere bulutların üstüne. Kaplumbağanın keyfine diyecek yokmuş. Derken karşıdan bir kuş sürüsü gelmiş ve gördüklerine inanamamışlar;
— Bakın! Bakın! Uçan kaplumbağa! Kaplumbağa uçuyor! Şaşılacak şey! Bu sözleri duyan kaplumbağa öyle sevinmiş, öyle gururlanmış ki:
— İlk uçan kaplumbağa benim! demek için ağzını açmış ve biraz sonra bir ses duyulmuş. ‘Paaaat'.
Dört Hintlinin Namazı
Dört Hintli Müslüman bir mescide namaza girdiler. İbadet etmek için rükuya vardılar, secde ettiler.
Her biri niyet etti tekbir getirdi, kendi noksanların, hatalarının idrâki içinde, hulus ile candan yakararak namaza başladılar.
Bu sırada mescidin müezzini geldi. Namaz kılan Hintlilerden biri, kendisinin namazda olduğunu unutarak; 'Ey müezzin' dedi ' Ezanı okudun mu? Yoksa daha vakit var mı? Öbür Hintli namaz içinde olduğu halde, sus be kardeşim; söz söyledin namazın bozuldu, diye söylendi.
Üçüncü Hintli ikincisine: Be kardeşim dedi. Ona ne kusur buluyorsun? Sen de namazda söz söyledin sen kendine bak sen öğüdü kendine ver.
Dördüncüsü de Allah'a hamd olsun ki, üçünüz gibi ben kuyuya düşmedim, yani ben de sizin gibi namazda konuşarak namazımı bozmadım dedi.
Böylece dördününde namazı bozuldu. Şunun bunun hatasını ayıbını görüp söyleyenler, ayıplı kusurlu kişilerden daha çok hatalara düşerler yol kaybeder sapıklığa düşerler. Bir kimse birisinin ayıbını kusurunu görüp söylese o kusuru kendisi satın almış olur.
Hisse: Sen sen ol ‘ben' deme.

Bu yazı 1093 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum