Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Dostum Yurdun Güvenen

30 Mart 2017 - 19:32

Yurdun Güvenen'le ne zaman ne vesileyle tanıştığımı hatırlamıyorum. İyi ki tanışmışım, iyi ki dost olmuşum. Çünkü Yurdun Bey'le yaptığımız her sohbette kendisinden istifade etmişimdir. Dostluğumuzun bir nişanesi olarak da bu yazımda dostum Yurdun Bey'den bahsetmek istiyorum.
Yurdun Bey deli-dolu, hırslı, çetrefil bir adam. Bir bakarsın ağlıyor, bir bakarsın gülüyor; birden ciddileşir, Suut Kemal Hoca'dan bahseder ona Le Monde gazetesi götürdüğünden, estetik anlayışından konuşurken, aniden havanın çok güzel olduğundan, bu sohbetin kendisine iyi geldiğinden, sohbet kültürünün bize ait bir değer olduğundan dem vurmaya başlar. Şimşek gibi parlar, kitaplarını çalanlara biraz söver biraz beddua ettikten sonra sakinleşir ve Hocam nerede kalmıştık, der. Musiki, Osmanlı Tarihi, Edebiyat, şiir, ihtisas alanlarının başında gelir. Ayrıca kendisini bir İstanbul Beyefendisi ve İstanbulog olarak görmeyi de sever. Filhakika öyledir de; kendileri bir İstanbul aşığı ve İstanbul Beyefendisidirler.
Yurdun Bey'in en bariz vasfı deha derecesindeki zekâsıdır. Bundan dolayı da birçok insanla geçinemez. Zira bazı dehalar geçimsiz ve aksi olur. Ayrıca duyduğu hiçbir şeyi unutmaz desem mübalağa yapmış sayılmam diye düşünüyorum.
Yurdun Bey'in ilgi alanı tarihtir. Osmanlı Tarihi, özelde 18. yüzyıl (İlber Ortaylı İmparatorluğun en uzun yüzyılının 19. yy. olduğunu Yurdun Bey ise 18. yy. olduğunu söylüyor), yakın tarih ve Gördes Tarihi. Ona Gördes'in hafızası nazarıyla bakıyorum. Yurdun Bey akademik kariyer yapmış bir insan değil ama bir akademisyen kadar sağlam bir metodolojiye sahip. Bunu Suut Kemal Yetkin ve Halil İnalcık'ın etkisine bağlıyorum. Kendileri her iki hocanın da yanında bulunmuş ve ilmî birikimlerinden faydalanmış biri. Yaptığımız sohbetlerde Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihiyle ilgili yapmış olduğum her genellemeye mesafeli yaklaşmış ve bir ilim adamının yapması gereken analiz ve izahlarda bulunmuştur. Öyle inanıyorum ki akademiye girseydi şu anda şöyle yazıyor olacaktım: Ordinaryus Prof. Dr. Yurdun Güvenen.
Yurdun Bey bir edebiyatçıdan fazla edebiyat, bir tarihçiden fazla tarih, bir musiki hocasından fazla musiki ve bir kültür tarihçisinden fazla da kültüre sahiptir diye düşünüyorum. Mesela hangi edebiyatçımız Faruk Nafiz Çamlıbel'in 'Kıskanç'  şiirini ezbere okuyabilir. Bir defasında masamızdaki Han Duvaları'nı açıp Kıskanç şiirini okumaya başlayacağım esnada eliyle müdahale ederek kitabı kapattı ve bakalım hatırımda kalmış mı diyerek şiiri baştan sona ezbere okudu. Ya da ‘Vardım seherî taat içün mescide nagah/ Gördüm oturur halka olup bir nice gümrah.' beytini okuduğumda beytin Bağdatlı Ruhi'nin Terkib-i Bendinden olduğunu söyledi. Kaç edebiyatçı bunu bilir, merak ediyorum doğrusu.
Tezkireler, cönkler, tarihi anekdotlar ve tarihin mahzenlerinde gizli kalmış birçok bilgi Yurdun Bey'in hafızasından hiç ummadığınız anda coşup gelir.
Bir sohbet esnasında ben ve bir arkadaş konuşuyorken Yurdun Bey de gözlerini kapamış bir şekilde bizi dinliyordu ki gözlerini birden açtı ve kafasına nereden estiyse; Rusya 1000 yılında Ortodoksluğu seçti ama tam olamadı ve Osmanlı gibi hep yalnız kaldı. Efendim Halil İnalcık bundan 15 sene evvel kütüphanesini Amerika'dan getirip Bilkent'e bağışladı. (Bu sözü konuştuğunda yıl 2013 idi.) Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal aynı ekoldendir. Hikmet Tanyu'nun Türklerde Dağ İnancı adında kitabı var.  Tanyu İsrail'e İbranice öğrenimi için gönderildi. Daha bunun gibi o anda sağlamasını yapamadığımız ve dahi sindiremediğimiz birçok şeyi peş peşe sıraladı. Burada bir şey söylemek isterim Yurdun Bey'in sohbetleri yazılarından daha çok hoşuma gidiyor, her sohbeti bir irfan deryası.
Yurdun Bey rasyonel olmakla beraber duygusal da biridir. Hz. Muhammed Mustafa'nın her ne zaman adı geçse duygulanır, birçok zaman da gözyaşı döker. Hacı Bayram Veli'den, Eşrefoğlu Rumi'den bahsedince de aynı şekilde duygulanır. 
Musiki zevki had safhada olan Yurdun Bey musikiyi 15 yıldan fazla bir süre Yesari Asım'dan meşk ettiğini söylemişti. Asım Hoca'nın talebesine öğrettiği ilk şey ise ‘haklı bile olsan münakaşa etme' tavsiyesi olmuş. Hacı Arif Bey'in klasik musikimizin zirvesini oluşturduğunu, talebesi Şevki Bey'in ise şarkı formunda zirve olduğunu, musikide Bethoven'in imparator, Mozart'ın prens, Vivaldi'nin ise olsa olsa bir AVM yöneticisi olabileceğini söylemişti. Doğru veya yanlış, bunları söylemek bile başlı başına birikim gerektiren şeyler.
Böyle bir dehanın mizah anlayışı da elbette çok güçlü. Geçenlerde beraber oturuyoruz bir kahvehanede, telefonum çaldı, baktım hanım arıyor.
-Tamam biraz sonra geliyorum, dedim.
Yurdun Bey hemen dedi ki;
-Efendim, doksan bir yaşında ordinaryus arkadaşım dedi ki; hanım bekletilmez.
Arkadaşı, Yurdun Bey'e o anda mı söyledi bu sözü yoksa hakikaten mi söylemişti anlayamadım. Erenlerin sağı solu belli olmaz efendim.
Yine biraderinden naklettiği, ‘Abdulbaki Gölpınarlı nerdeyse kendini peygamber ilan edecek' nüktesi çok hoşuma gitmişti.
Yazdıklarım yazmadıklarımın onda biridir. Bunları şunun için yazdım. Bilinecekse bir kıymet, yaşarken bilinmelidir. İnsanı, muhiti yaşatırmış.
UNESCO bazı şahısları ‘yaşayan insan hazineleri' olarakilan ediyor. UNESCO'ya bir hazine göstereyim: Yurdun Bey yaşayan insan hazinelerinden biri.
Mealen hatırladığım bir şiirde şöyle deniliyordu. Küçük ayna büyük aynaya demiş ki neler gördüm neler! Büyük ayna da küçük aynaya dönüp demiş ki benim gördüklerimin yanında senin gördüklerin ne ki! İşte Yurdun Bey bu şiirdeki büyük aynadır.

Bu yazı 2951 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum