Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-57

27 Mayıs 2019 - 16:23

Albay Feodoros, Salihli'den Gördes'e doğru yola çıktığında düşünceliydi. Karşısında sıra sıra dizilmiş heybetli dağlara, uçsuz bucaksız ormanlara baktıkça ürperiyor, kalp atışları sıklaşıyordu. Acaba kendini neler bekliyordu? Nelerle karşılaşacaktı? Geriye dönebilecekler miydi? Bu düşüncelerle ordusunun başında yola çıktı. İşte ova bitmiş, dağlarla başbaşa kalmışlardı. Durdu, subaylardan birini yanına çağırdı:
               -Birinci takımı öne geçirin! dedi.
               -Emredersiniz! diyerek arkadan gelen takımı Feodoros'un önüne geçirdi genç subay. İki tarafına da ikişer sıra asker yerleştirdi. Bu şeklide yola devam ettiler. Biraz rahatlamıştı Feodoros. Lâkin ilk dağı geçip derin vadiye girdiklerinde içini yeniden bir ürperti kapladı. Her an etraftaki ağaçların arasından bir Türk Kuvvacısı çıkıverecekmiş gibi geliyordu. Ürkek bakışlarla etrafı kolaçan ederken bir taraftan da önündekilere emirler yağdırıyor, dikkatli olmaları konusunda uyarıyordu. İşte; korktuğu başına gelmiş, tepelerde bazı karartılar görmeye başlamıştı, durdu, eliyle arkadakilerin ilerlemelerini işaret etti. Kendisi epeyce geride kaldı, Yunan askerleri de ürkek adımlarla ilerliyorlardı. Birden tepelerden üzerlerine ateş yağmaya başladı, öndekiler geri dönüp kaçmak istediler ama Albay Feodoros, titrek sesiyle bağırdı:
               -Ateş! Siz de ateş edin bire korkaklar!
               Biraz sonra ateş kesildi, korkulu gözlerle etrafa baktılar. Tekrar ateş başladı. Yunan askerleri de karşılık verince sustu. Poyrazlılar, az bir kuvvetle durdurmaya çalışıyorlardı ama Yunan Ordusu çok kalabalıktı. 'Sayıları az galiba' dedi Feodoros biraz rahatladı, 'yoksa şimdiye kadar burayı bize mezar ederlerdi.' Diye düşündü. Bir süre siperde bekledikten sonra yavaş yavaş kalktılar. Silahlar susmuş, tepelerde herhangi bir kıpırtı kalmamıştı. 'Yola devam!' emri verdi Feodoros. Ürkek adımlarla pür dikkat yola devam ettiler. Güneş yükselmiş, vadi aydınlanmaya başlamıştı. Bir hayli yol aldıktan sonra mola verdiler. Kumandan Feodoros, dürbününü gözüne dayayıp uzun uzun karşı dağlara bakıyordu. Tekrar yürüyüşe geçtiklerinde içini yeniden bir korku kaplamıştı; 'Ya sabahki saldırı bir aldatmaca idiyse, ya kendileri bir tuzağın içine doğru çekiliyorlarsa' diye düşündü. Subaylarını tekrar uyardı. 'Dikkat edin! Bu defa daha kalabalık gelebilirler.' Dedi. Hâlbuki Salihli Gördes arasındaki Türk Milisleri, Çerkez Ethem'le birlikte Yozgat İsyanı'nı bastırmak üzere gitmişler, bu bölgede az sayıda Poyrazlı mücahit kalmıştı. Onlar da, bu büyük Yunan ordusunu durdurabilecek güçte değillerdi. Öğleye doğru, ormanlık alanda bir saldırı teşebbüsünde daha bulundular ama Yunan Ordusu'nu yine durduramadılar. İki atlı, Yunan Ordusu'nun geldiğini haber vermek için dörtnala Gördes'e doğru hareket etti. Gördes'e ulaştıklarında ikindi ezanları okunuyordu. Bu haber, Gördes'te şok etkisi yaptı. Gördeslilerin beklemekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Bazı Gördesliler Dedebaşı'na çıkarak gelecek olan Yunan Ordusu'nu gözetlerken, Gördes'te kalanlar da evlerine çekilip başlarına gelecekleri düşünmeye başladılar. Mevsim yaz ve iş zamanı olduğundan Gördeslilerin birçoğu da tarlalarında bulunuyordu. İşte, nihayet Yunan Ordusu görünmüştü. İkindi güneşinin gölgeleri oldukça devleştirdiği bir vakitte Yunan Ordusu, Gördes önlerine gelmişti.
               Gördes'e iki koldan giren Yunan Kuvvetleri, Çarşıbaşı'na doğru ilerleyerek, burada ellerinde Yunan bayraklarıyla onları bekleyen yerli Rumlar tarafından sevinç gösterileriyle karşılandılar.  Papaz Kofidi Efendi, elinde büyük bir haç olduğu halde ileri atıldı. Yunan Kumandan Albay Feodoros'u takdis ederek eğilip çizmelerini öptü.  Rumlar kendilerinden geçmiş halde şarkılar söylüyor; 'zito!' zito!' diye bağırıyorlardı. Sokaklarda hiç Türk kalmamıştı, bir kısmı evlerine kapanmış, bir kısmı da Kepez Dağı'na doğru kaçarak Dedebaşı Türbesi'nin etrafında toplanmışlardı. İşgal kuvvetleri, bir süre Çarşıbaşı Meydanı'nda eğlendikten sonra, yerli Rumların tezahüratları arasında Kavak Alanı'na doğru ilerlediler. Rum gençleri, kendilerinden geçmiş bir halde, ellerine geçirdikleri her şeyi duvarların üstünden evlere atıyor, kapıları tekmeliyor, 'hurra!' 'hurra!' sesleri dar sokakları çınlatıyordu. Atının üstünde ağır ağır ilerleyen Yunan Kumandanı Feodoros, alana gelince Papaz Kofidi'nin de yardımıyla atından indi. Papaz Efendi, elinde haç sürekli kumandanı ve çevresindekileri takdis ediyor, eğilip eğilip kumandanın çizmelerini öpüyordu. Kavak Alanı Yunan askerleri ve yerli Rumlarla dolup taşmıştı. Ellerinde laternalar, kendilerinden geçmiş bir halde çalıp söyleyerek oynuyorlardı. Nihayet, Kumandan Feodoros alanın ortasına doğru geldi. Eliyle susmaları yönünde bir işaret yaptı. Alan yavaş yavaş sessizliğe büründü:
- Irkdaşlarım! Helen'in çocukları! Büyük Zeus'un torunları! Merhaba!.. diyerek söze başladı Feodoros ve devam etti; Coşku ve heyecanınızı anlıyorum! Küçük Asya, beşyüz yıllık bir esaretten sonra yeniden hürriyetine kavuşmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Artık bundan böyle, Gördos semalarında da üzerinde haç olan mavi beyaz bayrağımız dalgalanacaktır. Bundan böyle siz efendi, Türkler köle olarak yaşayacak. Artık topraklarımızı barbar Türklerden kurtardık' Kumandan Feodoros, bunları söylerken Türk süvarileri de Kepez Dağı'nın tepesinde görünmüşlerdi. Feodoros bir anda durdu, Yunanlı subaylar hemen koşup yanına geldiler, bir süre aralarında konuşup tepeye doğru baktılar. Bir anda meydan sessizliğe büründü, herkes gözünü Kepez Dağı'nın doruklarında beliren Türk Süvarilerine dikmiş, sessizce bakıyorlardı. Albay Feodoros konuşmasını sürdürmek istedi; 'Evet, bugün'' ses tonu değişmiş, boğuk bir hal almıştı. Öksürdü, sesini akort etti ve; ' görüyorsunuz oradan bakıyorlar, gelemiyorlar buraya, korkuyorlar bizden!..' Bunları söylerken sesi titriyor ama belli etmemeye çalışıyordu; ' şimdi sükûnet istiyor ben sizden! Dinleyin beni!. Ben''.Kumandan Feodoros'un, bir gözü tepede bir gözü de meydandakilerdeydi. Ne diyeceğini unutmuş gibi düşündü. Birden subayları yanına çağırarak; ' Derhal, evleri boşaltın! Silahları da toplayın! Bütün Türkleri istiyorum buraya, hemen toplayın!' Askerler hareketlendiler. İkişer üçer gruplar halinde evlere yöneldiler. Bir saat içinde kasabada bulunan bütün Türkler meydanda toplanmıştı. Evlerden toplanan silahlar da meydanın ortasına yığılmıştı. Albay Feodoros, sesini akort ederek tekrar konuşmaya başladı. Yarı Türkçe, yarı Yunanca bir şeyler söyledi. Konuşması bitince yerli Rumlardan biri tercüme etti: 'Kumandanimiz muhterem Feodoros Beyefendi dediler ki; siz Kuvvacılara yardım edersiniz, onlara yiyecek, giyecek verirsiniz, evinizde barındırirsıniz, kızlarınızi onlarla evlendirirsiniz. Bir daha bunlar olmayacak. Kuvvacılara kim yardım ederse cezasi ağır olacak. Taş üstünde taş bırakmam, yakarim her yeri. Şakasi yoktir' Anlaşıldi!' Kimse konuşmuyor, herkes gözünü bir noktaya dikmiş, öylece dinliyorlardı. Sonra, Kumandan Feodoros tekrar başını kaldırıp tepelere doğru baktı ve birden: 'Toparlanın! Gidiyoruz!' diye emretti.
Yunan Ordusu, Gördes'te iki saat ancak kalabilmişti. Takımlar halinde uyguladım marş Gördes'i terk ettiler. Yerli Rumların büyük bir kısmı (özellikle gençler) da onlarla birlikte Gördes'ten ayrıldılar.                                                                                                                                                                 

Bu yazı 819 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum