Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Pazar'ın Dili

26 Mayıs 2017 - 09:16

Pazar kelimesi dilimize Farsçadan geçmiş bir kelime olup aslı bazardır. Bazarın kelime manası ise ticaret yapılan yerdir. Çarşamba, perşembe isimlerini de yine Farsçadan almışız, cuma ve salı günlerinin isimlerini ise Arapçadan. Tabi Pazar-ertesi ve Cuma-ertesi hariç.
Pazarın olduğu günler çarşı pazar dolaşmak hobilerim arasındadır. Bir şeye ihtiyacım olsun veya olmasın pazarı şöyle bir gezmeyi, ne var ne yok diye bakmayı tiryakilik derecesinde benimsemişim desem abartmış sayılmam. Pazarın kurulduğu gün pazara giden insanların birbirine Pazar ola temennisinde bulunması veya pazardan gelen birinin pazarlandık demesi çok hoşuma gidiyor. Bir İngiliz'in bir İngiliz'e pazarlandık diyeceğini hiç zannetmiyorum.
Bir Pazar ağzı vardır. Geel vatandaş geel! Fiyatları indirdik, bugün de böyle olsun, göçüyoruz, akşam pazarı, herkese beş sana üç buçuk kabilinden bir pazarcının avazı çıktığı kadar bağırıp o güne kadar hiç duymadığınız tabirler icat etmesi sizin de hoşunuza gitmiyor mu? Hele teşbihleri; deniz kuzusu bunlar, lokum lokum mübarek, yeme de yanında yat.
Bir de indirim isteyen ablalara ‘yok abla kurtarmaz, zaten o fiyata maliyeti var' lafları pazarlama taktiğinin en birinci düsturudur.
Bir de şöyle bir durum var. Mesela bir ayakkabı aldınız ve ayakkabının biraz sıktığını söylediniz şu cevabı duyarsınız muhakkak.
 - şimdi sıkar, giydikçe genişler bu ayakkabı ya da şöyle bir açıklama, o özel deri abi, zamanla açma olur.
Bu ayakkabı biraz bol geldi dediğinizde ise;
 - şimdi biraz bol gibi ama zaten yürüdükçe ayak şişiyo, tam gelir o zaman. Tabi siz bu bilimsel açıklamadan ikna olmuş olarak ayakkabıyı alırsınız ve bir süre sonra ayağınız mı alışır yoksa esnafın yaptığı bilimsel kehanet gerçek mi olur bir de bakarsınız ki ayakkabı ayağınıza tam oluyor. Şimdi burada şöyle bir psikoloji de hissediyorum. Diyelim ki ayakkabı ayağınıza tam olmadı ve ayakkabının da sadece o numarası var siz de ayakkabıyı almak istiyorsunuz. Akabinde satıcıya sorduğunuz her soru gizli bir yalvarmadır. Soru sorarken aslında şunu diyorsunuz. Satıcı kardeş benim gönlüm bu ayakkabıya düştü fakat ayağıma olmuyor, ne olur beni almaya ikna et, bütün maharetini sergile ve bana bu ayakkabıyı sat. Beni almaya ikna et ki vicdanım rahat etsin. İkna et ki ayakkabıyı her ayağıma giydiğimde ve ayakkabı her ayağıma olmadığında sözlerini hatırlayıp teselli bulayım. (Şu anda bu satırları Jung veya Freud yazıyor olsaydı eminim ki daha derin analizler yaparlardı. Belki de şöyle derlerdi; teselli en büyük terapidir veya insan, bile bile lades olmak istiyor.)
Bir de bizim esnafın gönlü geniştir, hak geçmesin diye fazladan tartar; mütevekkildir işler nasıl gidiyor diye sorulduğunda çok şükür akmasa da damlıyor der; sofrası açıktır yemekteyken dükkâna girdiğinizde afiyet olsun dediğinizde buyur beraber olsun der ve tabi ki esnaflığın olmazsa olmazı müşteriye çay söyler.
Esnaflığın, pazarın bir dili var ve bu dilin pazardan başka bir okulu yok. Ayrıca raconu da var esnaflığın. Tatlı dilli olacak, yüzü sirke değil bal satacak gerektiğinde indirim de yapacak vesaire' Hepsine amenna! Fakat fakat dostlar pazarın bir de gizli bir dili yok mu? Bu gizli dili konuştuğundan dolayı müşteri bazı esnafları diğerlerine tercih etmez mi? Sizin de tercih ettiğiniz esnaflar yok mu? İşte bu gizli dilin adı güvendir.
Bir bazar duasıyla bitirelim.
Ya Rabbi Pazarcımıza, esnafımıza bereketli, helal kazançlar nasip eyle. Rızkının peşinde çaba gösteren kardeşlerimize kolaylıklar ihsan eyle. Müşteriyi esnaftan, esnafı müşteriden hoşnut eyle. Sofralarımıza Halil İbrahim bereketi ver. Âmin.

Bu yazı 1014 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum