Reklam
Reklam
Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Yavuz Sultan Selim-III

02 Nisan 2018 - 12:24

Yavuz'un meşhur bir portresi vardır. Portrede Yavuz'un profilden görünüşü var. Bu celalli padişahın göze çarpan ilk hususiyetleri sertliği, bıyıkları ve küpesidir. Fakat fi tarihinde okuduğum bir yarım hakikate göre bu portrenin Yavuz'a değil Şah İsmail'e ait olduğudur. Zira küpe takmanın İranî gelenekte olduğu yazıyordu. Eğer doğruysa pes doğrusu, tarih bizimle Acem oyunu oynuyor derim. İşte buna benzer bir Acem oyunu da bundan beş asır önce Tebriz'de oynanmış.
Şah ve Mat
Yavuz Sultan Selim Han, henüz şehzâde iken İran Şahı Şah İsmail ‘in çok iyi bir satranç ustası olduğunu duyar. Şehzadeliğinde bile rakip kabul etmeyen fıtratı, Onu taa Acem diyarına, bu kudretli rakibiyle müsabakaya sevk eder. Üşenmez, kalkıp gider. Lakin bir derviş kisvesiyle. Kollarını yırttığı eski bir derviş elbisesini giyerek, alır sırtına bohçasını, düşer yollara. Göğsüne de kocaman bir geçici dövme yaptırır. Tıpkı o dönemde birçok dervişin yaptırdığı gibi. Nihayet göğsünde dervişlik nişanı, üzerinde bir hırka, sırtındaki heybede bir lokma, Acem topraklarındadır. Önce bir handa kalır birkaç gece. İran'da satranç çok meşhurdur ve neredeyse bu oyunu bilmeyen yok gibidir o dönemde. Yavuz Selim Han, handa kalan diğer yolcularla da satranç oynar ve karşısına çıkan herkesi kolaylıkla mağlup eder. Bu hâl, hancının dikkatini çeker. Kimsin? Necisin? Nerden gelir nereye gidersin? suallerinden sonra, bu Osmanlı dervişinin şanı, kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Mısırdaki sağır sultanın duyduğu haber, Şah'ın sarayında da duyulur.
Kendisi de çok iyi bir satranç ustası olan Şah İsmail, bu hususta rakibi olmasına tahammül edemez ve haykırır:
– Derhâl ve behemehâl o dervişi huzuruma davet edesüz. Görelim ki kâmeti kıymeti ve dahi mahâreti, rivâyet edildiğü vechile midür. Bir de biz tecrübe edelüm.
Yavuz Selim Han saraya davet edilir. Zaten Yavuzun maksadı da budur: Şah İsmail'le savaş meydanlarında kapışmadan evvel satranç tahtasında kapışmak. Şahın huzuruna çıkan Yavuz Selim Han, evvela küçümseyici bir tavırla baştan aşağı süzülür Şah İsmail tarafından. Ne de olsa basit bir derviş görünümündedir her şeyiyle. Şah İsmail satranç diliyle sorar:
—Bre derviş! Sen misin Şahın karşısına vuruşmak için rakip diye çıkacak piyade?
Yavuz Selim Hanın cevabı da yine satranç diliyle olur:
—Bazen bir piyade dahi mat eder şahı bu devranda bilmez misin ey hükümdar.
Derken müsabaka başlar. Sarayın devasa salonunda nefesler tutulur.
Ve Şah İsmail mat olur. Öfkelenir. Ve bu öfkeyle gürler birden rakibine:
– Bre Derviş! Hiç Şahlar mat edilir mi?
Elinin tersiyle de bu garip dervişe bir tokat aşk eder. Yavuz Selim Han, ne bu tokadın ne de bu sualin altında kalmamalıdır. Cevap verir:
—Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim dahi tavrım ona göre olurdu.
Tokadın cevabını ise birkaç yıl sonra verecektir. Bu tokadı unutmamak için kulağına bir küpe takar. (Kulağına küpe olsun, deyimi buradan gelir.)
Şah İsmail, hâlâ Onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır. Yavuz Selim, şahı mat ettiği büyük salonun devasa kapısından çıkmadan önce geriye doğru döner ve tahtında oturan Şah İsmail'e şu müthiş şiirini okur:
Sanma şahım / herkesi sen / sadıkane / yâr olur.
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyar olur.
Sadıkane / belki ol / âlemde / serdar olur.
Yâr olur / ağyar olur / serdar olur / dildâr olur.
Bu mısralar soldan sağa da okunsa, yukarıdan aşağı da okunsa aynıdır. Divan edebiyatında buna vezn-i âher denir.
Yıllar sonra gerçek satranç tahtası Çaldıran ovasında kurulmuştur. Yıl 1514 aylardan Ağustos sıcağı. Yıllar önce Tebriz'de bir satranç tahtasında karşı karşıya gelen iki şah, bu gün gerçek bir savaş meydanında ordularıyla, canlı birer satranç taşları gibi dizilmiş, birbirlerinden ilk hamleyi beklemektedirler. Derken savaş başlar ve Şah İsmail mat olur. Unutmadan söyleyeyim bu savaşta Osmanlı ordusu top ve tüfek gibi ateşli silahlar kullanmıştır, Şah'ın ordusunda ise böyle bir şey yoktur.
Sonra Yavuz, Şah İsmail'e bir mektup gönderir. Ve mektup şu cümlelerle son bulur:
—Tebriz sarayında mat olduğu bir dervişe tokat atmak erlik değildir. Atacaksan tokadı böyle atacaksın.

Bu yazı 1634 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum