Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Yavuz Sultan Selim-I

19 Mart 2018 - 16:27

Tarih yapıldığı kadar yazılır da. Bugün ve her gün revaçta olan da yazılan tarihtir. Yazılan tarih iyidir, güzeldir, hastır fakat kantarın topuzunun kaçması tehlikesi vardır. Biz de bu gün bu tehlikeyi göze alarak bir cihan imparatoru olan Yavuz Sultan Selim'den bahsedeceğiz.
Yavuz Sultan Selim, büyük babası Fatih Sultan Mehmed'in gerçekleştirdiği Osmanlı imparatorluğunu, fetihleriyle bir cihan imparatorluğu şekline çevirmiştir.
Trabzon'da 1510 yılına kadar yaklaşık yirmi dört yıl sancak beyliği yapmıştır. 1512 yılında padişah olmuş ve sekiz yıl gibi kısa bir sürede yavuz bir cihan padişahı olmuştur.
Kaynaklarda Yavuz'un uzuna yakın orta boylu, vücudunun belden yukarısı aşağısına nisbetle daha uzun, toparlak kırmızı yüzlü, çatma siyah kaşlı, koç burunlu, iri bıyıklı olduğu yazılıdır. Diğer padişahlardan farklı bir tarafı, yüzünün tıraşlı olması, yani sakal bırakmamasıydı. Gerçekten de Yavuz'un resimlerine baktığımızda aynen anlatıldığı gibidir. Özellikle kulağındaki küpesi ve hatırı sayılır bıyığıyla insanda bir mehabet duygusu uyandırıyor.
Bugün Yavuzla iki ilim adamı arasında geçmiş iki meşhur olaydan bahsetmek istiyorum.
Âlim ve Sultan
Yavuz'la İbn Kemal Mısır'dan gelirken yolda yan yana ve at üstünde gidiyorlardı. Bir aralık İbn Kemal'in atı çamurlu bir su birikintisine bastı ve pis suları etrafa sıçrattı.
Yavuz'un elbisesi boydan boya kirlendi. Böyle bir dikkatsizlik onu yapanın hayatına mal olurdu. Bunun için İbn Kemal telaş etti ve özür dilemek istedi.
Yavuz onun sözünü kesti ve gayet saygılı bir tavırla:
— Hocam, dedi, ulema atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür. Vasiyet ediyorum; bu elbiseyi öldüğüm zaman tabutumun üstüne örtsünler!
Öyle yapıldı ve hala bu cübbenin Yavuz'un türbesinde bulunduğu rivayet edilir.
 
Sultan ve Şair
Yavuz Sultan Selim Han Şair Vehbi'yi yanlışlıkla üzüp, yanından uzaklaştırmış. Şair Vehbi de, diyar diyar dolaşıp yerleşecek yer aradıktan sonra, nihayet Van Müftüsü'nün yanında kâtip olarak çalışmaya başlamış. Aradan zaman geçtikten sonra, Sultan Selim Han şairi tekrar bulmak istemiş. Fakat ara ki bulasın' Şair sanki yer yarılmış da içine girmiş. Yavuz düşünmüş, taşınmış ve aklına bir fikir gelmiş. Demiş ki, ‘Ben bir mısra yazayım ve bir yarışma düzenlensin. Benim mısramı beyte tamamlayan en güzel mısrayı yazana mükâfat vereceğimi ilan edeyim. Şüphesiz ki Şair Vehbi de dayanamayıp katılacaktır. O vakit, onu üslûbundan tanırım.' Ardından şu mısrayı yazmış:
‘Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu?'
Hemen münadiler çıkartılmış ve Devlet-i Âl-i Osman'ın her köşesinde Sultan'ın başlattığı yarışma ilan edilmiş. Her eli kalem tutan, Sultan'ın mısrasına bir mısra katıp, saraya göndermiş. Fakat padişah hiçbirisini kabul etmiyormuş. Van Müftüsü bu hali işitince, ‘Şansımı bir de ben deneyeyim, nasipse olur' deyip, koyulmuş bir mısra yazmaya. Kendince bir şeyler yazdıktan sonra, bir de kâtibine göstermiş, ‘Nasıl olmuş?' diye. Şair Vehbi de, ‘Şurası şöyle olsa nasıl olur?', ‘Şurasını da şöyle değiştirseniz güzel olmaz mı?' derken ortaya aşağıdaki mısra çıkmış:
‘Çün ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bedendir bu.'
Padişah Van Müftüsü'nden gelen beyti okuyunca, ‘tamam' demiş, işte aradığımı buldum. Van Müftüsü'ne haber gönderir: 'Yarışmayı kazandınız, hediyeniz yola çıktı; siz de yanınızdakini gönderin.'
Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu?
Çün ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bedendir bu.

Bu yazı 1229 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum