Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Pazar Sıkıntısı

26 Kasım 2018 - 00:11

Şükrü:
— Karrrdeşime bak, gözler yine şiş.
Niyazi:
— Günaydın birader.
— Ne yapıyon be yaa!
— Aynı be yaa. Sen n'apıyon be yaa!.
— Valla ne yapayım, Hanım evde temizlik yapıyor, ben de daha fazla tuz ruhuna maruz kalmamak için bi bahaneyle kaçtım.
-Hmm. Kunduz seni.
'
'
— Araba almışsın bu arada, hayırlı olsun.
— Yess.
— Yakışır kardeşime. Kaça.
— Çok para çok.
— Kaç binde.
— İkiyüz elli binde.
— Off, çokmuş ya.
— Çok deme. Bu arabaların motorları bi milyon kilometreye kadar dayanıyor.
— Sıkıntı yok diyorsun yani.
— Sıfır sıkıntı.
(Az ileriden Cankuş gelir.)
Şükrü:
— Hayırdır Cankuş, iki dirhem bi çekirdek nereye böyle.
Cankuş:
Düğüne gidiyorum bilader ya.
— Ooo, kurtlarını dökcen yani.
Hahiho'
Kahkihkoh'
'.
(Biraz sonra)
— Hayırdır Cankuş, geri dönmüşsün.
— Sorma bilader yaa, telefonumu evde unutmuşum.
— Allah iyiliğin versin. En önemli şeyi unutmuşsun.
'
Niyazi:
— Dün maç kaç kaç bitti.
Şükrü:
— 1–1.
— Bu sene tadımız yok. Haftaya da deplasmanda yeniliriz. Ondan sonra eline sağlık. Aha da buraya yazıyorum. Bu sene kümeye düşeriz.
— Ne yaptın be ya. Bu sene hiç olmadığımız kadar iyiyiz. Hem teknik ekibimiz de kalite.
— Bekleyelim, görelim. Yanlış yaptık, Zavazingo'yu alacaktık.
— Arabayı gösterdin mi?
— Göstermez miyim canım.
— Eeee. Ne dediler.
— Canavar gibi.
-'
- ' yakcan mı?
-'
(bir saat sonra)
Şükrü:
-Akşam kahveye gelcen mi?
-Gelebilirim. Hııı.. Gelemeye de bilirim. Neyse gelirsem gelirim, gelmezsem bakarım.
— Az daha unutuyordum biraz borç para verebilcen mi?
— Ne kadar lazım.
— Bin kadar.
— Akşam bakarız.
— Akşama geliyon yani.
— Bakarız.
— İyi bakam, ben kaçtım.
— Tamam kanki görüşürüz.
— Görüşürüz.
Niyazi, Şükrü'yü yollamak için kalktığı banka tekrar oturur.
(biraz düşünür.)
'
(etrafa aval aval bakar)
'
(birden telefonunu hatırlamış gibi cebine davranır, klas bir hareketle telefonunu çıkarır ve biraz sosyalleşir.)
'
(sıkılır ve telefonu kapatıp tekrar etrafa bakar. Bu arada telefonu elinde tespih niyetine sallıyor.)
'
Aleyküm selaaam sadıcım.
'
(Uzaktan gelen sese kulak verir.)
Erik dalı gevrektir'
'
(Telefonu elinden düşürür. Saniyenin yüzde biri bir sürede eğilir ve telefonu yerden alır. Telefon hasar görmüş mü diye kontrol eder.)
'
Biraz sonra yerinden kalkıp önce sağa, sonra sola, hayır hayır vazgeçti sağa gider. Galiba nereye gideceğine karar veremedi Niyazi.
Belki telefoncuya gidiyordur, ya da eve. Gerçi evi o tarafta değil ama Niyazi her taraftan eve gidebilir. Çok sıkıştıysa tuvalete de gidiyor olabilir. Canı tost çektiyse tostçuya da gidebilir. Çünkü deminden beri sucuk kokusu gelip duruyordu. Niyazi Fizana, Kaf dağının ardına, hatta daha ötesine bile gitmeyi düşünmüş olabilir.
Canı çok sıkıldı. Çünkü her yere gidebilirdi. Her yere gidebilmek kadar çok seçeneğinin olması harbiden Niyazi'nin canını çok sıktı. O kadar sıkıldı ki insan her yere gidebilecekse hiçbir yere gidemez gibi yarı felsefî bir şeyler bile düşündü.  Keşke gideceğim bir yer olsaydı diye aklından geçirdi ve az önce oturduğu banka yeniden gelip oturdu. Çok geçmeden de düşüncelere daldı. Aldığı arabanın kilometresini, Şükrü'nün katakullilerini, düşen telefonunu, tuttuğu takımın bu seneki halini, özgür olup olmadığını, izabella'yı, leyla'yı, mecnun'u, mars'ı, jüpiter'i, çiçeği, böceği, uykuyu, rüyayı, rüyada gözsüz görmeyi, yağmurun iğri iğri yağmasını, bütün dünyayı ufak ufak düşündü. Harbiden bunların hepsini iki dakkada düşündü ve sonra da nereye gideceği üzerinde uzun uzun kafa yordu. Taa ki çocukların oynadığı top gelip kafasına değinceye kadar. Niyazi uykudan uyanmış gibi kalkıp doooğruca evin yolunu tuttu.

Bu yazı 1183 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum