Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Kepçe Toprağı Kazıyor Kimse Seyretmiyor

28 Ocak 2019 - 12:30

Muallim Naci, çocukluğunu anlattığı Ömer'in Çocukluğu kitabında şöyle bir olay anlatır. Bir defasında diyor bir sokakta bir köpek beni kovalamaya başladı. Ben kaçtım o kovaladı. Sokakta yardım isteyeceğim kimse de yok. Nihayet bir konağın penceresinden pos bıyıklı bir adam başını çıkardı. Bir iki defa köpeğe oşt! dedi. Köpek beni kovalamaya devam ediyordu. Köpek ön ayaklarını omzuma attı. Penceredeki adam bir iki defa daha oşt! deme lütfunda bulundu. Artık takatsiz kalmıştım ve bir yerde durdum. Köpek yoktu, en sevdiğim hırkamın sırtı da yoktu.  Nefes nefese eve gittim. Annem halimi görünce başladı ağlamaya. Annemin ağlamasını görünce şimdi daha içli ağlamaya başladım. Demek ki dedim acımaktan ziyade acınmak insanı daha çok acıtıyor. Şu adama gelince; ne insaniyetli adammış değil mi; ilgisiz kalmadı? Ne insaniyetsiz adammış değil mi; yardım etmedi?
İnsaniyet, içimizdeki cevher. Bu cevher herkeste doğuştan vardır. Buna fıtrat da diyebiliriz. Vicdan veya merhamet de diyebiliriz. Bu cevheri parlatmak veya paslanmaya terk etmek ise elimizde.
Hem insaniyetli hem insaniyetsiz adamları çevremizde çok görmüşüzdür. Hatta içimizde de hem insaniyete hem insaniyetsizliğe birçok kereler şahit olmuşuzdur.  Herhangi bir insaniyetsiz hal veya hareketten sonra kendimizi suçüstü yakalayıp; olmadı bu, demişliğimiz vardır. Vicdan azabı duyuşumuz, pişman oluşumuz vardır. Ya da insanî bir işten sonra kendimizi alkışlamamız, mutlu olmamız vardır.
Bugünlerde teknolojinin hayatımızı esir almasından, yapay zekânın tehlikelerinden, her işimizi yapan robotlardan çokça bahsedilmeye başlandı. Ve bütün bunların insaniyetliğimizde, ruhlarımızda, vicdanlarımızda, beynimizde, bedenimizde meydana getirdiği değişimler.  Beynimiz gelişiyor, ruhumuz çoraklaşıyor, bakışlar donuklaşıyor, bedenimiz teknolojinin getirdiği yeni rahatsızlıklara maruz kalıyor, sonrasında da teknolojik imkânlarla üretilen ilaçlarla tedavi ediliyor. İlginç vicdan refleksleri gösteriliyor. Kısaca, kendi çelişkisini kendi içinde taşıyan bir süreç. Klasik bir ‘nereye gidiyoruz, ne olacak bu gençliğin hali' sorusu sormak istemiyorum ama süreç galiba bizi oraya sürüklüyor. Buna kültür değişmeleri, z nesli, post-postmodern çağ, kafalar karışık, araftakiler ne derseniz deyin. Değişmeyen bir şey var o da değişim.
Bu meyanda naçizane şöyle düşünüyorum. Hani bir şarkı vardı ya.
Onun arabası var güzel mi güzel,
Şoförü de var özel mi özel,
Bastı mı gaza gider mi gider,
Maalesef ruhu yok,
Onun için hiç mi hiç şansı yok.
Teknolojinin ruhu yok, duygusu yok, şu'su yok, bu'su yok. Onun için şansı var veya yok. İşin orasında değilim. Fakat işin şurasındayım. Ruh, his, şuur, duygu, vicdan, merhamet, sevgi, aşk, hüzün, acıma gibi binlerce vasıf taşıyan insanoğlu gün gelir de bunları kaybederse. Makineleşirse, donuklaşırsa, tepkisizleşirse. Ağlayamazsa, gülemezse, hüzünlenemezse, mutlu olamazsa. Bir çocuğun sevincini, bir ağacın yaprak dökmesini, bir çiçeğin açmasını bir milyon kere baktığı halde göremezse. Kepçe toprağı kazıyorken seyretmezse, eskisi gibi çay içmezse. Konuşmalarında iki gözüm, söyle ciğer, kurban olurum, bendeniz, ayağınızın toprağı, of ulan of ifadelerinden en az birini farkında olmadan, doğal bir şekilde kullanmazsa. Kendi yöresinin bir türküsünü söylemeyi banal bulacak kadar sanallaşırsa. Dahası hiçbir şey hakkında söyleyecek hiçbir sözü kalmamışsa'
Teknolojiye, yapay zekâya, makinelere ne hacet. Çünkü biz makinelere dönüşmüş olacağız.
İşte biz o gün tükeneceğiz. Çünkü o gün şarkımız sona ermiş olacak.
Hayır, hayır; bu şarkı böyle bitmemeli. Peki, nasıl bitmeli. Hiç bilmiyorum. Sadece Kazancı Bedih söylüyor PC'imde, şarkımı dinliyorum.
 Öyle ser-mestim ki idrâk etmezem dünya nedir
Men kimem sâkî olan kimdir mey ü sahbâ nedir.
 Hikmet-i dünya vü mâfihâ bilen ârif değil
Arif oldur ki bilmeye dünya vü mâfihâ nedir.

Bu yazı 1205 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum